Şer’iyye ve Evkâf Vekaleti leğvedilmiş, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Devleti aliyye’mizin yüzakı İlim Müesseseleri, medreseler kapatılmış, her kademe din eğitilmi ve öğretimi fi’ilen yasaklanmış, 1924,Şapka iktisası kanunu çıkarılmış,1925,Tekke ve zaviyeler kapatılmış, 2925,Türk Kanunu Medenîsi kabul edilmiş,nitelikli şahidler( iki erkek veya bir erkek iki kadın) huzuruinda, Allah adına söz verilerek yapılan kabul ve icap   yapılan nikah akdi yerine,  nitelikli şahidsiz,mülevves, belki de gayrimüslim Belediye reisi adına yapılan nikah akdi getirilmiş,Hicrî- İslâmî Takvim terk edilmiş,Milâdî Takvim kabul edilmiş, Harf devrimiyle  Milleti’mizin, dini,kültürü,tarihi ve medeniyyetiyle olan bütün bağları kopartılmış, Milleti Millet, Devleti Devlet yapan bütün değerler yok edilmiş olmasına rağmen,yine bir devrim olarak, Şer’iyye ve Evkâf Vekaleti’nin yerinea te’sis edilen, ikame eddilen, Diyanet İşleri Reisliğini, Merhum  Ahmed Hamdi Akseki’nin, Müşavere Hey’eti Azası,Diyanet İşleri Reis Muavini ve Diyanet İşleri Reisi olarak yakın çalışma arkadaşlarıyla birlikte, kuruluşundan( 03 Mart 1924) i’tibaren, Merhum, Ahmed Hamdi Aksaki’ ebediyyete intikal ettiği,( 1951) tarihine kadar hiç ta’viz vermeden, Ehl-i Sünnet çizgisinde tuttular. 27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükumetine rağmen,DEVRİN Diyanet İşleri reisleri ve müşavere Hey’eti azası müderrisler de,  Diyanet İşleri Reisliği’ni aynı çizgide muhafaza ettiler. Tâki, 1965 yılına kadar.22 Haziran 1965 tarih ve 633 sayılı Kanunun 02.07.1965 tarihli Resmî Gazete yayınlanarak mer’iyyete alınıncaya kadar.

22 Haziran 1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri hakkındaki Kanunun 22. Maddesi,” Nitelikler,” başlığı altındaik  22 Maddesi,” Diyanet İşleri Başkanı ile kuruluşun bütün görevlilerinde i’tikadî, İbadetî, tavır ve hareketinin İslâm törelerine uygunlugu  çevresinde bilinir olduğu ortak niteliğinin bulunması, 22. Maddenin  f bendinde, “ Kadrolu imam hatiplerin, İmam-Hatip  ikinci devresini bitirmiş olmaları( Bu nitelikte istekli bulunmadığı takdirde İmam- Hatip Okulları ikinci devresini bitirenler atanabilirler.)

Bu kanun mer’iyyete alınıncaya kadar Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, ilim,ehliyet,liyakat esas alınırdı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda hizmete alınacak Hademe-i Hayrat için, müftü-vaizler için Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Hey’etince tespit edilen esaslar dairesinde imtihanlar açılır, en az bir hafta devam eden imtihanlar neticesinde muvffak olan kadrolara ta’yin edilirlerdi.. İmam,müezzin , Kur’ân Kursu  muallimi ve kayyımlar için, il ve ilçelerde, müftü’nün riyasetinde, müftü  muavini,vaiz ve en kıdemli, hafız-kurrâ imamlardan müteşekkil bir hey’et huzurunda imtihan yapılır, başarılı olanlar kadrolara ta’yin edilirlerdi.Bu imtihanlar o kadar  adil,alenî, objektif şartlarda yapılındı ki bu imtihanlar tarihinde hiçbir kimse,” bana haksızlık yapıldı,” iddiasında bulunmamıştır-bulunamamıştır.

22 Haziran 1965 tarih ve 633 sayılı kanun 0002 Temmuz 1965 tarihli Resmî Gazete’de neşr’edilerek mer’iyyete alındıktan sonra artık, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda ehliyet,liyakat ve ilim irfanın yerini, diploma almıştı.İmam-Hatip Okulu 2. Devresini bitiren birisi, elinde diploması varsa, Diyanet’in kapısına veya müftülüklerin kapısına dayanıyor, ehliyyetine, liyakatına, ilim-irfanına,hatta ahlakına bakılmaksızın, imtihansız, mülakatsız  imam ta’yin ediliyordu.Türk Eğitim Sisteminde, herhangi bir mektebe bir şekilde kayd’edilen birisi bir şekilde me’zun ediliyor. Günümüzde bile   okuma-yazmayı öğrenemeden lise’lerden me’zun olanlar var, bunu bizzat Millî Eğitim Bakanı açıkladı.O zaman da, Kur’ân-ı Kerim’i yüzünden okumasını öğrenemeden İmam-Hatip okullarından me’zun onbinler vardı.

633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri hakkındaki kanunun mer’iyyete alınırken, en son köye de kadro tahsis edilinceye kadar, heryıl 2000 köye imamlık kadrosu tahsis edilecekti.Sieyasetçiler, propaganda için köylere gittiklerinde, en önemli va’ad’larından birisi, köye tahsis  edilecek  imam  kadrosu va’adi idi.Siyasî baskılarla çok kısa zamanda ikibin değil,on binden fazlaü köye  imamlık kadrosu tahsis edilmişti.Köy ihtiyar hey’eti, zaman zaman, köyhalkının tamamı, müftülüklere, kadro’larına imam ta’yini için dayandılar.Kadro var,fakat bu kadrolara kanunun aradığı vasıflarda müracaat eden yoktu.Müracaat için İmam- Hatip Okulu 2. Devresinden me’zun olma şartı vardı, İmam- Hatip Okulu me’zunları da bu köy imamlığı kadrosu için istekli değillerdi, müracaat etmiyorlardı.

İmam- Hatip Okullarında okuyan-me’zun olanlar, umûmiyyetle şehir’li çocuklarıydılar, köylere gitmek istemiyorlardı. Aralarında, Kur’ân-ı Kerim’i yüzünden okumasını bile öğrenemeden bu okullardan me’zun olmuşlardı, donanımlyarı müsaid değildi,Zira, köy  imamları  bir nev’i ilçe’lerdeki müftüler gibiydiler, Köy İhtiyar Hey’etiu’nin tabi’î azası, bütün köylü’lerin dinî ve dünyevî mevzu’larda ilk müracaat edecekleri kişilerdi.Köylü’lerden birisinin vefatı halinde, cenaze’nin gasli, techiz ve tekfini, defni, telkîni köy imamanın vazifeleri arasında... İmam-hatip Okulu me’zunları işte bütün bu durumlar karşısında cesaretleri, tecrübeleri, pratikleri bulunmadığı için bu kadrolara müracaat edemiyorlardı...

Kâfî   sayı’da  İmam-Hatip Okulu me’zunu bu kadro’lara müracaat etmeyince, Diyanet İşleri Başkanlığı, il ve ilçe müftülükleri bunların yerine mecburen, imtihan hey’etleri huzurunda ehliyyet ve liyakatlerini isbat eden, İlkokul Me’zunu genç’leri bu kadro’lara,vekil imam olarak, ta’yin ettiler. Aradan 12 yıl geçmiş,1977 yılına gelindiğinde, vekaleten ta’yin edilen imamların sayısı, onbeş bini bulmuştu. Bu sayı, o devirde, Diyanet İşleri Başkanlığı Merkez ve taşra Teşkilatında istihdam edilmekte olan      toplam Hademe-i Hayrat sayısının neredeyse %   otuzuna tekabül ediyordu.Bu durum anlaşılır ve kabul edilir bir durum değildi.12 yıl müddette vekil imamlık yapmış birisinin, hiç bir sosyal ve özlük hakkı bulunmuyordu. 12 yıldır, vekil imamlık yapmış birisinin kadrosuna günün birinde herhangi bir İmam-Hatip Okulu ,2. Devre me’zunu birisi müracaat etse, vekil imam gözünün yaşına bakılmaksızın ve  teşekkür’den başka kendisine herhangi bir hak verilmeksizin kapı önüne konuluyordu.. Bu durum, aslında bir zulümdü, insan haklarına  muğayir bir durumdu.Mutlaka bir şeyler yapılmalıydı, ama nasıl!?...

İktidar’da, Biz’lerin de,( devrin Milliyetçi-Mukaddesatçı , Bâb-ıâlîde Sabah, Bizim Anadolu,Ortadoğu,Türkiye ve Yeni Asya) gazete’lerinin sahibi ve idarecilerinin)  kurulmasında, dahli ve teşviki bulunan, 2. M.C.( İkinci Milliyetçi Cephe Hükûmeti) vardı . Adalet Partisi,Millî Selamet Partisi,Milliyetçi Hareket Partisi, Süleyman Demiel’in Başbakan, Prf.Dr. Necmeddin Erbakan’ın  ve Alparslan Türkeş’in Başbakan Yardımcıları olduğu, koalisyon hükûmeti.Devrin Diyanet İşleri Başkanı, Süleyman Ateş idi, fakat Diyanette bütün ipler zamanın Diyanet İşleri Başkanı, DR. Tayyar Altıkulaç’ın ellerindeydi.Yurdumuzun muhtelif yerlerinden, vekil imamların mağduriyyetleri hakkında haberler geliyordu..Aile ferdleriyle birlikte takribî, 100  bin kişinin mağduriyyetleri bir şekilde önlenmeliydi,fakat nasıl? Vekil imamların asalete geçirilmeleriyle bu mağduriyyete son verilebilinirdi.Diyanetini bu husustaki görüşünün netleşmesi için, Diuyanet’le, Diyaneti temsilen, Dr. Tayyar Altıkulaç ile , Diyanet’e ve dinî mevzu’lara yakınlığı ile bilinen siyasî’ler ve parti temsilcileriyle müzakerelerde bulunduk..