Anadolu Selçuk Devletimizin yazlık baş şehri, beylikler döneminin en büyük ve parlak beyliği Eşrefoğlu Süleyman Seyfeddin Bey’in beyliğinin baş şehri tarih öncesi devirlere ait nice değerleri bünyesinde barındıran kadim şehir, sultanların beylerin şehri, şehirlerin beyi Beyşehir...

Anadolu Selçûkî Devletimizin sultanı 1.Alâeddin-i Keykûbat, Beyşehir’i, gölünü, gölün üzerinden gün batımını gördüğünde ”Ya burası cennettir, ya da cennet buranın altındadır” meşhur kelamını eder ve burasının, Anadolu Selçûkî Devleti’nin yazlık baş şehri haline getirilmesine karar verir. Veziri, aynı zamanda mimarbaşı da olan Sadeddin Köpek’e burada münasip bir yerin tesbitiyle bir devlet sarayı yapılması talimatını verir. Anamas Dağının eteklerinde, Beyşehir Gölü’nün en batısındaki sıfır noktasında bir saray inşasına karar verilir. Kubadabâd Sarayı bütün müştemelatıyla ki saray külliyesi  müştemelatı arasında bir tersane de vardır, 1220-1236 yılları arasında tamamlanır.

Kubadabâd Sarayı, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu Devletlerimizde bir plâna uygun olarak inşa ettirilmiş ilk saraydır. İleri dönem, emsalsiz İznik Çinileriyle müzeyyen bu saray, dünyada kalorifer tesisiyle donatılmış ilk saray, belki de ilk binadır. Anamas Dağından getirilmiş yüksek randımanlı odunlar sarayın gülhanında yakılmış, ateşin harı buhar ve sıcak su sarayın duvarlarının içeresinden geçirilerek bütün saray ısıtılmıştır. Kubadabâd Sarayı mimârî hususiyetleriyle, Osmanlı Devleti Aliyyemizin Edirne ve İstanbul eski saraylarına ilham kaynağı olmuştu. Sarayın harebelerinde 1980’li yıllarda başlatılan kazılar halen devam ediyor. İleri dönem İznik Çinileri ve diğer kıymetli buluntular, Konya’da Karatay Müzesinde sergilenmektedir.

Anadolu Selçûkî Devleti ve Eşrefoğlu Beyliği dönemlerinde hatta Cumhuriyet Döneminde 1960’lı yıllara kadar önceleri Kubadabâd Sarayı Külliyesinde bulunan tersanede inşa edilen teknelerle, Kubadabâd Sarayı merkez olmak üzere gölde bulunan küçük büyük adalar arasında, gölün dört bir tarafında seyr-ü sefer yapılıyordu. Gölde bulunan adalar muhtelif maksatlara mebnî iskana açıktı. Kızlar Adası,Eşek Adası muhtemelen değerli eşyanın muhafaza edildiği “Eşya Adası” günümüzde bu adalardan sadece birisi Mada Adası yerleşime açık olup, bu adada dünyanın en güzel kirazı ve çileği  yetiştirilmektedir. Kıyı ile ada arasında ulaşım ailelerin kendilerine mahsus kayıklarıyla yapılmaktadır. Gölün batısında ve kuzey batısında bulunan köyler henüz karayolu bağlantılarının kurulmadığı yıllarda, Beyşehir’e teknelerle gidip gelirlerdi. Yenişarbademli tarihen ve coğrafik olarak Beyşehir’in bir köyü idi.Isparta’lı Süleyman Demirel, başbakanlığı sırasında Isparta’yı Beyşehir Gölüne ortak yapmak üzere, Beyşehir’in bir köyünü ilçe yaptı, tarih ve coğrafya bakımından Isparta ile uzaktan yakından hiç bir münasebeti olmayan bu köyü, sözde ilçeyi yüzlerce kilometre uzaklıktaki Isparta İline bağladı. Bunu yaparken ne bir kamuoyu yoklaması yaptı ne de halk oyuna başvurdu.

Kurucaova, Dumanlı, Gölyaka, (eski ismi Hoyran) daha sonra Yenişarbademli’ye bağlanan, göle sıfır noktada veya pek yakın köyler, Beyşehir’e teknelerle gidip gelirlerdi. Bizim çocukluk yıllarımızda Beyşehir Gölü’ne “Deniz” denilirdi. Deniz kenarı, deniz yalısı, denizde balık avına çıktılar, deniz yükselmiş, deniz deniz deniz de deniz...Gölün batısında, Yeşildağ Mahallesinde halen “İskele” vardır.

Halen gölde balıkçı teknelerinin yanında bir kaç tenezzüh teknesi bulunmaktadır. Gölün kuzey batısında göle sıfır noktada bulunan göl üzerinde seyr-ü sefer olsa bir kaç deniz mili mesafesindeki köylere karayolu ile onlarca hatta yüzlerce km yol kat ediliyor.

Beyşehir’in Değerleri: Nuh Tufanından beridir yalnız Beyşehir’in değil, yalnız bu coğrafyanın değil, vatanımızın en büyük değerlerinden birisi şüphesiz Türkiye’nin en büyük arıtılmadan bile içilebilir tatlı su gölü Beyşehir Gölü’dür. Afyon, Burdur, Isparta ve Konya Nuh Tufanından sonra bu bölgelerde, Sultan Dağları, Batı Toros Dağları gibi coğrafyamızın önde gelen dağlarının infitar etmesi üzerine bu bölgelerdeki su kütlesinin Akdeniz’e çekilmesi üzerine dağların arasında ovalarda kalan su kütlelerinin oluşturduğu göller dolayısıyla bu bölgeye Göller Bölgesi denilir. Son yıllardaki yağışların azlığı ve tarımda vahşî, hoyratça su kullanımı sebebiyle sadece Göller Bölgesinde yetmişden fazla göl tamamen kurumuş, mevcutlar da can çekişiyor. Beyşehir Gölünden sonra bölgenin en büyük tatlı su gölü Eğirdir Gölüyle onun rezerv gölü Kovada Gölü kurumaya yüz tutmuştur.

Beyşehir Gölü’nün etrafını çevreleyen Anamas, İvgeles, Tazı Dağı, Çürük Dağı ve Akdağ’a yoğun kar yağışı olurdu. İlkbaharda eriyen karların suyu kuru dereler vasıtasıyla göle ulaşırdı. Çocukluk yıllarımızda ”Uçkun” Adaköy Mahallesinde oluşan, dev şelale, Leylekler Vadisini bir Sakarya bir Kızılırmak gibi geçer, Yeşildağ kenarlarından göle ulaşırdı. İlkbaharda Huğlu Boğazından, Üzümlü, Üstünler Çayının oluşturduğu nehirler de yine göle ulaşırdı. Bu yıllarda kanal tamamen açıldığı halde göl zaman zaman taşar, şehrin içlerine kadar su ulaşır, Konya Antalya Yolu trafiğe kapatılırdı. Küresel ısınma ve iklim değişikliği sebebiyle yağışlar yok denecek kadar azaldı. Artık o eski ırmak gibi kuru derelerden göle gram su gelmiyor.

Göle su taşıyan cılız kaynaklar kurumuş, nehirler gibi akan kuru derelerden hiç su gelmez olmuşken bir taraftan Çarşamba Kanalı vasıtasıyla Konya’ya Çumraya diğer taraftan dev motopomplar vasıtasıyla gölden alınan sular Anamas’ın omuzundan geçirilen dev borularla Isparta’nın dağı taşı sulanmaya devam edilmiştir. Göl artık can çekişiyor, su bütün kenarlardan yaklaşık 150 metre kadar çekilmiştir. Çumra’da Ali Dayı, Memiş Emmi, Isparta’da Hüsmen Ağa, Sülo Emmi 500 kg. kavun karpuz, bir ton iki ton daha fazla elma yetiştirsin diye sadece Beyşehir’in değil göller bölgesinin ve Türkiye’nin, dünyanın bir değeri göz göre göre yok edilmemelidir. Böyle giderse küresel ısınma ve iklim değişikliği sebebiyle civar iller ve ilçeler bir kaşık içme suyuna hasret kalabilirler. Beyşehir Gölü muhafaza edilebilirse Allah muhafaza buyursun civar illere ve ilçelere de bir müddet için içilebilir tek su kaynağı haline gelebilir.

Hiç vakit geçirilmeden Beyşehir, Derebucak ve Hüyük dahil olmak üzere su idaresi havza bazında yeniden ele alınmalı, en başta Beyşehir Gölü, Derebucak Yılmaz Muslu Barajı olmak üzere bölgedeki göletler ve su kaynakları vahşi sulamaya kurban edilmeden, kapalı devre sulu tarıma açılmış bulunan Gembos Ovası örnek alınarak bilhassa kış aylarında Derebucak Yılmaz Muslu Barajı’nın, Gencek Göletinin Karakısık Boğazı’nın fazla suları önü kesilmeden, israf edilmeden Kaşıkçı Belinden doğrudan Beyşehir Gölüne ulaştırılmalıdır. Eski yıllarda Derebucak Gökböğet’in suları kış aylarında Gembos Ovasını göle çevrir, ovanın suları ancak 15 Haziran gibi düdenler vasıtasıyla dünyanın en hızlı akan  ve en büyük yeraltı nehri vasıtasıyla Antalya kıyılarından Akdeniz’e dökülürdü.

Gembos Ovasını bu taşkınlardan ve her yıl göl haline gelmesinden kurntarmak için Derebucak Barajı yıllar önce plânlanmış, yıllar yılı yatırım programından düşmemesi için her yıl sadece 1 TL (yazıyla bir lira) tahsisat ayrılmıştı. Defalarca ricamız üzerine devrin başbakanı himmet ettiler, daha sonraları Tarım, Orman ve Su İşleri Bakanlığı da devrin DSİ Umum Müdürü aziz kardeşim Veysel Eroğlu’nun büyük gayretiyle bu baraj tamamlandı. Veysel Eroğlu çok büyük bir kadirşinaslık göstererek bu baraja hocası Yılmaz Muslu’nun adını verdi. ”Derebucak Yılmaz Muslu Barajı” takdir eden takdir olunur, yıllar sonra o da, bir başka kadirşinas tarafından takdir edildi. Cumhurbaşkanı muhterem Tayyip Erdoğan tarafından Türkiye’nin en önemli barajlarından halen inşası devam etmekte olan “HISN-U Keyf” Hasankeyf Barajı’na Prf.Dr. Veysel Eroğlu adı verilmiştir.

(Gölün kurtarılması için ne yapılmalıdır?!..)