Devrin İstanbul Yüksek İslâm Enbtitü’sü Müdürü, Çok Değerli Dostumuz, Prf. Dr. Salih Tuğ Hoca’yı, makamında ziyaretim’de, sohbet sırasında sordum, “ Aziz Hocam, biliyorsunuz, yeni yeni, bid’atler, mezhepsizlik, refor talepleri zuhur etti.Enstitü’nüzdeki talebe’nin vaz’iyyeti nedir?Ümid ederim ki,Bu Aziz Milletimizin evladı Kardeşlerimizi Ehl-i Sünnet Akidesine sahiptir. İddia edildiği gibi, talebe arasında frak-ı dâlle’den, diğer fırak-ı dâlle mensubu olanlar da var mıdırd? Sualime,” Hocam, Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin buyurduğu gibi,Fırka-i  Nâciye, Ehl-i Sünnetten olanlar ekalliyyette, diğer, yetmişiki fırka’nın hepsinden var.” demişti. 

DİYANET  İŞLERİ   REİSLİĞİNDE, “ ELLÂ MEZHEBİYYE NE ZAMAN BAŞLATILDI?

Millî Güvenlik Kurulunda alınan tavsiye kararı üzerine, Diyanet İşleri Reaisliği’ne de, Ehl-i Sünnet Akidesi’nin unutturulması ve mezhepsizleştirme     çalışmaları için ta’limat verilmişti.Bunun üzerine Diyanet İşleri Reisliği, ilk olarak,Bağdat’lı,Hazreti Hüseyin’in soyundan geldiği söylenen, 1865 doğumlu, M.Reşid Rıza tarafından te’lif edilmiş, “ Muhaverâtü’l- muslih  ve’l-mukallid,” adlı dinî  ve  ilmî hiçbir değeri olmayan , genç bir muslih( reformcu ve mason) birisiyle, Ehl-i Sünnet akidesine ve Hak Mezhep’lere sıkı sıkıya bağlı, yaşlı bir vaizi  hayalî olarak, kurgulayarak konuşturuyor.

Kurgulanmış, hiçbir dinî  ve ilmî kıymeti harbiyesi olmayan bu eser, Merhum Diyanet İşleri Reis’lerinden Ahmed Hamdi Akseki tarafından tercüme edilmiş, “ Mezâhibin TelfîKI ve İslâm’ın  Bir Noktaya Cem’i “ ismiyle 1332-1914 tarihinde İstanbul’da Âmedî Matbaasında 407 sahife olarak bastırılmıştır.Kitap, kurgusu, uslubu muhafaza edilerek o devirde konuşulan Türkçe’ye,( Osmanlıca’ya da diyebiliriz)

Kitap, Bu kere,1974 yılında, nisyana  terk’edildiği, Diyanet’in-tarihin  tozlu raflarından indirilmiş, devrin, İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü öğretmeni Hayreddin Karaman tarafından sadeleştirilerek, günün konuşma diline uyarlaharak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, Türk Tarih Kurumu Matbaasında, birinci hamur, 80 gram kaliteli kağıda lüks olarak, bastırılarak, Gazete’lere, gazetecilere  kanaat önderlerine bedeva olarak dağıtılmıştır.

Kiutap hakkında bir fikir edinilmesi için, öncelikle müellifi, mütercimi, sadeleştireni ba’zı halleriyle biraz tanımak iktiza eder.

Müellif, M.Reşid Rıza,Aslen Iraklı- Bağdatlıdır, İlk eğitimini köyünde yaptı, temel matematik,yazmayı ve okumayı burada öğrendikten sonra Trablus’taki resmî İlkokula kayd oldu. Bu okulda tedrisat  Türkçe olduğu, resmî  bir me’muriyet istemediği için bir yıl sonra  oradan ayrıldı ve Hüseyin el- Cisrî’nin kurduğu, Millî  islâmî okula girdi.Burada okurken, Mısır’daki masonik zihniyyetin öncüleri Cemaleddin-i Efgânî VE Şeyh Muhammed Abduh’un şanları buraya da ulaşmıştı.Cemaleddin-i Efgânî’nin yönlendirdiği, Şeyh Muhammed Abduh’un muharrirliğine yaptığı, “ el- Muktetaf,” Dergi’sinin ve “ el-Urvetü’l- Vüska” gazetesinin birer nüshasını bulup okumuş, merakı artmış diğer nüshalarını da, bulundukları yerde    istinsah ederek, Efgânî’ye ve Şeyh Muhammed Abduh’a olan hayranlığı ziyadesiyle artmış, uzun zamandır kalbinde beslediği azmi gerçekleştirmek için Mısır’a göç etmiş, maksadı,Muhammed Abduh ile görüşmek, İslâmî ıslahat( reform) mevzu’unda görüş ve düşüncelerinden  faydalanmaktı.18 Mart 1898’de Kahir’e geldi, ertesi günü Abduh’un evine gitti. Buraya geliş maksadını anlattı, alaka ile karşılandı. Abduh’un en yakınları arasına katıldı. Dostlukları ilerleyince çıkarmaya karar verdiği bir  dergi üzerinde üstadı ile iştişare etti. Onun tavsiye ve tercihi üzerine çıkaracağı- çıkardığı derginin adı,” el- Menar,” oldu.M.Reşid Rıza aslında iddia edildiği gibi bir İslâm alimi değil,bir gazetecidir.Üstad’ları Efgânî VE Muhammed Abduh gibi  yükseke dereceli  bir masondur, reformcu’dur

MÜTERCİM AHMED HAMDİ AKSEKİ:

Kısaca Hayat Hikayesi; Merhum, 1887 tarihinde Akseki’nin Güzelsu Naehiye’sinde doğmuştur. Babası, Nahiye Camii’nin imam ve hatibi  Mahmud Efendi’dir. Okuma- yazma Kur’ân-ı Kerim ve Arapça’nın başlangıcını  nahiyesinde okuduktan sonra, her Aksekiu’li gibi, gurbete çıkmış Ödemiş’e gitmiş bir taraftan tahsiline devam ederken, diğer taraftan mühür kazıyarak rızkını te’min ediyordu.Daha sonra İstanbul’a gitmiş, meşhur Fatieh dersâmlarından Mehmed Şükrü Efendi’nin derslerine devam etmiş, kendisinden icazet almıştır.

Medrese derslerini de ikmal eden Ahmed Hamdi Efendi Daru’l-Fünûn imtihanlarını da kazanarak, Ulûm-i  Âliye-i Diniyye Şube’sinde tedrise başlamıştır. Bu Fkülte’nin kapatılması üzerine Dâru’l- Hilâfe Medresesi, âlî kısmına intikal etmiş, burasını da tamamlayarak Medresetü’l- Mütehassısî’nin Felsefe, Kelâm  ve tasavvuf şubesine geçmiş, burasını da bitirmiş doktorasını yapmış rüûs imtihanlarını da vererek Ders-iâm olmuştur.

Ahmed Hamdi,henüz, Medresetü’l- Mütehassısîn son sınıfında iken, Dâru’l-Fünûn’dan hocası, İzmir’li, İsmail Hakkı Beiy’in  himmeti ve delaletiyle Şeyhulislâm Mustafa Hayri Efendi’nin tensibiyle, Heybelada’daki Mekteb-i Bahriye-i Şâhâne Din Ders’leri, Din Felsefesi ve Ahlâk  muallimyliğine ta’yin edilmiştir.1916 yılında bu vazifesine Medresetü’l-İrşâd tarih ve felsefe hocalığı ile, yine aynı sene içinde, Dâru’l-Hilâfe Felsefe muallimliği ilave edilmiştir. 1918 de Felsefe dersinin kaldırılması üzerine İçtimâ-î  ilimler hocalığı’na ta’yin edilmiştir.

Ahmed Hamdi Akseki,1922 yılında Tedrisat Umum Müdürlüğü’ne getirildi.Tedrisat Umum Müdürlüğü’nün bağlı bulunduğu Vekaletin lağvı üzerine İstanbul İlahiyat Fakültesi, Hadis ve Tarih-i Hadis müderrisliğine ta’yin edilmiş, buradan da Diyanet İşleri Reisliği, Müşâvere Hey’etiu aza’lığına  geçmiştir.Burada vazifesini bi’hakkın, deruhte ederken, ilmî  çalışmalarına devam edip, Dinî Ders’ler, Ahlâk, Asker’e  Din Dersleri, Köylüye Din Dersleri başta olmak üzere tam 23 dinî  ve ilmî  eser vermiştir.

Akseki’li Merhum,1939’da Diyanet İşleri Reisliği reis muavinliği’ne, 1947’de Diyanet İşleri Reisliği’ne ta’yin edildi ve bu son vazifesini, vefat ettiği, 09. Ocak 1951 tarihine kadar devam ettirdi.

Merhum, Ahmed Hamdi Akseki,Saltanat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerini idrak edenlerderdi.Yeni türeyen hadiseler ve cereyanlar karşısında   bağlı bulundukları Ehl-i Sünnet ve Hak Mezhep’ler gibi ön önemli değerlerini muhafaza eden ve fakat yeni metodlar deneyen, zaruri ve meşru değişimlere de bîgâne kalamayanlardandı.

Tanzimat ve husûsiyle Meşrutiyetten sonra Devleti aliyye’mizde, Batılılaşma hevesi, müthiş bir masonluk rüzgarının esmesine vesiyle oldu. Mustafa Reşid Paşa’nın öncülük ettiği  rical-i Devletten pekçoğu mason olmuştu.Daha da ötesi, mason Padişah,hatta,Mubtafa Hayri Efendi ve Musa Kazım Efendi gibi mason şeyhulislamlar, İzmir’li İsmail Hakkı Bey gibi, Dâru’l- Fünûn müderrisleri masonlar vardı.Henüz,35 yaşına ulaştığında, Devleti aliyye’mizin Tedrisat Umum Müdürlüğü’ne kadar yükselmiş, otuzbeş yıla,Ulum-i İslâmiye’den icazeti, doktora’yı, rüûsu,ders-iâmlığı sığdırar başdöndüren bir hızla bu olağanüstü değişimlere şahid’lik eden Genç Ahmed Hamdi.dahilde,” Hıristiyanlar, hıristiyanlıkta reform yaptıkları için ilerlediler. Biz de ilerlemek için  İslâm dininde reform yapmalıyız, tıpkı onlar gibi, camiilere sıralar koyup, ayakkabıyla girip sıralar üzerinde oturarak namaz kılmalıyız, diyen Masonlar, İzmir’li, İsmail Hakkı ve arkadaşlarının,yakından tanımadığı halde, uzaktan şöhretlerini duyduğu, Mısır’lı,masonlar, Cemaleddin-i Efgânî, Şeyh Muhammed Abduh,Ferid Vecdi  ve kitabını tercüme ettiği M. Reşid Rıza’ya hayranlık duymaktadır.