TESPİTLER
ÜSTAD, SEZAİ KARAKOÇ’ UN ARDINDAN !....
Kaht-ı Rical, ( Adam Kıtlığı),” Onlar, ( Rical, adamlar, adam gibi adamlar), ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. “ ( Nur / 24 / 37 )
Peygamber’imiz, salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “ Zaman kıyamete yaklaştığında, hurma harmanında büyük hurmaların seçilmesi gibi, ümmitimin hayırlı’ları seçilir, ebediyyete intikal ederler,” buyurmuştur.
Kaht-ı Rical, kıyamet alametlerindendir; İyi insanlar iyi atlara binip, iyi yerlere giderler, dünya’da yalnız, şerir, çer-çöp kabilinden insanlar kalır. Zifir-i Karanlık Umman’da, devasa gemiler, limanlara, sahil-i selâmete, birbirleriyle çarpışmadan kıyılara boduslamadan ulaşabilsinlen, diye belli burunlarda, belli kıyılarda, Deniz Fenerleri, ışık kuleleri inşa ettirilmiştir Dünya zulumâtından halas ile menzile, Sahil-i Selâmete, hidayete ulaşabilmeleri için de,Ümmetin içerisinde, Deniz Fenerleri, Işık Kuleleri, hidayet meş’alesi olmuş insanlar vardır.
26 Mayıs 1904 Perşembe günü İstanbul- Çemberlitaş’ta, çok büyük bir Osmanlı Konağında doğdu. Heybeliadad Bahriye Mektebini, İstanbul dârülfünûn( Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Cumhuriyet döneminde Avrupa’ya gönderilen ilk talebe arasında yer aldı ve Paris’e gitti. Sorbon Üniversitesi, Felsefe Bölümüne girdi. Sorbondaki ögrenimini yarıda bırakarak yurda döndü.İlk şiir’leri henüz 18 yaşında iken 1922’de Yeni Mecmu’ada yayınlandı. 1928 yılında 24 yaşında iken ikinci şiir kitabı,” Kaldırımlar”’ın yayınlanmasıyla birlikte birden şöhretin zirvesine yükseldi.Artık, “Kaldırımlar,”Şairidir. Muhtelif Bankalarda çalıştı, müfettişliğe kadar yükseldi. Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi,Devlet Konservatuarı, İstanbul Güzel San’atlar Akademisi ve Robert Kolejde hocalık yaptı.
1934 yılında yolu, Mürşidi Abdülhakim Arvâsî Hazretleriylea çatıştı.Bu yıldan sonra, kendi ifadesiyle her devrin mağduru,mazlumu, makhuru, her iktidar dönemlerinde, suçlandı,sorgulandı, yargılandı, def’a’alarca hapiste yattı. 1960 ihtilali öncesinde hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararlarının süresi 101 yıla ulaşmıştı. Maraz-ı Mevtinde dahi, kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının tazyıki altındaydı.(1936) Ağaç,( 1943-1978) fasılalarla günlük- haftalık olarak Büyükdoğu gazetesini çıkardı.Bütün şiirlerini, kendi hayatının zübdesi olarak “ÇİLE”’ de topladı. Şiir, Nesir, Tiyatro, Edebiyatır her dalında 100’ün üzerinde eser bıraktı. 25 Mayıs 1983’de hayata veda etti.Doğduğu gün olan 26 Mayıs 1983 Perşembe günü vasiyeti üzerine Eyüp sırtlarına, ebedî istirahatgahına tevdi edildi...
Tek Parti Mütegallibe,Yahûdî, Ermeni, Rum ve ahmak Arnavutlar tarafından, Selanek’de teşkil edilen, İttihad ve Terakkî çetesi tarafından, taht’dan indirilen, Devrin en zeki, en adil, en müdebbir ve en merhametli devlet adamı, Sultan 2. Abdülhamid Han Hazret’leri, taht’dan indirildikten sonra 10 yıl içinde, Devletimiz, inkıraza uğramış, Sekizmilyon km 2 ‘den, sadece,Anadolu topraklarına büzüşen ve
Cumhuriyet rejmine geçen Devletimiz, Tarihinin en karanlık günlerini yaşamaya başlamıştı.T.B.MM.’sinin kahir ekseriyyetini teşkil eden,ağalar, şeyh’ler, ulema,müftüler, Türkler,hakîkî Kuvvâ-i Milliyeciler, ikinci,T.B.M.M.’ sinde tamamen tasfiye edilmişler, hatta, Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretlerinin taht’dan indirilmesi için İttihad ve Terakkî’ye hertürlü desteği verin, Mehmed Akif Bey gibileri bile tasfiye ettiler.
“ Gerçekte kurtuluş savaşı diye bir şey olmadı. Cumhuriyet kamuflajı içinde Ankara’ya kurulan paralel hükumet Osmanlı’yı yıkmak içindi! İçlerinde hiç Türk yoktu, tamamen mason localarının desteklediği Selanek veya Macar yahudisiydi.”Bunları kim söyliyor? Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek mi,ya da Merhum, Kadir Mısıroğlu mu, yahut da Merhum Üstad Sezai Karakoç mu ?!... Elbetteki hayır!Yukarıdaki tesbitleri yapan,(1894-1971) yılları arasında yaşamış, (1923-1950) yılları arasınrda 27 yıl müddetle C.H.P milletvekilliği yapmış ,ömrünün sonuna kadar da yazdığı makalelerde küfrü müdafaa etmiş birisiydi. Falih Rıfkı Atay, suyun öbür tarafından gelmiş bir ailenin çocuğu!...
20. Asr’ın en büyük tiyatro oyunu,başta İngiltere olmak üzere, diğer bütün Ehl-i Salîp, devletler ve milletler tarafından,Anadolu’da sahneye konuldu. İçimizdeki ve dışımızdaki aktörler tarafından başarıyla oynandı. Bir Milleti millet yapan bütün değerler mukabili, içimizden çıkardıkları kimi aktörlere kahramanlık ve kurtarıcılık payesi verildi.İkinci T.B.M.M.’sinden sonra, avdetî’ler, Sebetaistler, isimleri Türkceleştirilmiş, yahudi, ermeni,rum ve gayri millî unsurlar tarafından Aziz Türk Milleti, küfrün,şikin,zulmün zifirî karanlığında istikametini kaybetmiş,din eğitimi bütünüyle yasaklanmış, Anayasasından, “ Devletin dini, din-i İslâm’dır,” maddesi çıkarılmış, nikah yasaklanmış,İslam Miras Hukuku değiştirilmiş, İsvicre Medeni Kanunu, kelime kelime tercüme edilerek kabul edilmiş,Takvimi, harfi,rakamları, daha doğrusu bu Aziz Milletin bütün moral ve ma’nevi değerlerine son verilmiş, dinî ve Millî hafızası silinmiş, hüday-i Nabit,1923 tarihinde ortaya çıkmış bir güruh haline getirilmiştir .
Gayri Millî unsurlar tarafından Selanek’te teşkil edilen, İttihad ve Terakkî bakiyesi, Tek Parti, Mütegallibe,Ceberûtî, Tâgûtî, idareye karşı, bir tek, “ Kaldırımlar Şairi,” çıktı. Ama artık Sadece, “ “Kaldırımlar Şairi,” değil başka enfes şiirleriyle de anılıyordu.
“ Durun,durun! Ey kalabalıklar! Bu gittiğiniz yol doğru yol değildir,” diye haykırdı.1943 yılında çıkarmaya başladığı, 1978 yılına kadar fasılalarla neşrettiği Büyükdoğu Dergi- Gazetesinde, her fırsatta, 14 Mayıs 1950 Demokrasi devriminin işaret fişeğini,Milliyetçi- Muhafazakâr Türk Gençliğinin, Fetih ruhunun ihya fişeğini, “ Gençler! Ayasofya açılacaktır, Ayasofya açılacaktır, Ayasofya açılacaktır,” diye kükreyerek, Ayasofya’nın açılacağının işaret fişeğini de yakmıştı.
Büyükdoğu denilince, Necip Fazıl, Nacip Fazıl denilince Büyükdoğ’ unun anlaşılması, Necip Fazıl’ın Büyükdoğu ile kimlerle mücadele ettiğini, hangi zaferlere imza attığını gösterir. Cumhuriyet dönemi edebiyatçıları, Necip Fazıl’ı sadece “Kaldırımlar,” Şiir’iyle değerlendirmeyekalkmışlarsa da, Necip Fazıl denilince, ilk akla gelen diğer bütün şiirlerinin yanında, Sakarya Türküsü, Sakarya Türküsü denilince de ilk akla gelen Necip Fazıl’ dır...
Necip Fazıl,Küfrün,şirkin zulmetin ummanında ışıksız,fenersiz bırakılan Aziz Milletimiz için, bir Deniz Feneri, Işık kulesi, hidayet meş’alesi idi. Bu Deniz Fenerimiz, Işık Kulemiz,omuz omuza mücadele verdiğimiz büyüklerimiz arasından ilk kaybettiğimiz büyüğümüzdür.Kendisini25 Mayıs 1983’de kaybetmiştik.Vefat ettiği gecenin gündüzünde ziyaretimde, “ Akkoca Bey!İnşa Allah!Rabbim şifa ihsan buyurursa, Sabah’ı ,Ufuk’u ve Büyükdoğu’yu ihya edelim, yeniden çıkartalım,” diyordu.Bendeniz de “İnşa Allah! diyebildim. Başka ne diyebilrdim,ki!...Yaşadığı gibi öldü, ölüm vakti yaklaşınca oğullarına, lütfen beni köşkün Balkonuna çıkarınız, der. Kamer’in biraz loşca nurlandırdığı semaya uzunca bir bakar,” Demek ki, böyle ölünüyormuş,” der, yatağına uzanır, Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet ile, Hitam-i Nefes eader.Ruhu şad, Mekanı cennet makamı âlî olsun....