“SENETÜ’L- HÜZN,” (  HÜZÜN SENESİ 1957 ( 3 )

Hazret-i Üstaz’ımız, 69 yaşındaydı,Diyabetten( şeker hastalığı) sodn derece muztarip bulunuyordu.Devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, devrin dahiliye vekieli, Namlık Gedik, Bayar’ın damadı, devrin Kütahya Milletvekili, Ahmed İhsan Gürsoy’un, İstanbul’daki ba’zı  mahkemeleri de alet ederek ortaya koydukları tertip ile, herkesin hürmet ettiği,da’vet edilmesi halinde, kendi iradesiyle, Emniyet kuvevtlerine bizzat müracaat edecek, bier Zât-ı  Muhterem’in  köşkü, adeta esrar tekkasi basılırcasına  basılır, damadı, Merhum, Kemal Kacar ile birlikte Kütahya’ya sevk’ediliirler.Kütaya’da takribenbir hafta öncesinden,nezarete alınan ve akl-u hayala gelmeyen işkencelere tabi tutulan, devrin Altıntaş Müftüsü, Merhum, Demircihoca, Mustafa Özdemir,( Gazioğlu) ile, yine Kütahya eşrafından, Merhum,Hacı Nuri Temizerler, Mahkemeye çıkarılırlar, önceden verilen  gıyabî  Tevkîf  kararları  vicâhî’ye  çevrilir, gıyâbî Tevkîf kararı bulunmayanlarda yüzlerine karşı okunan tevkif kararı ile tevkîf   edilerek, ayrı koğuşlarda, hırsızların,dolandırıcıların, katillerin ve canî’lerin yanlarına konulurlar.

Kütahya Cezaevindi, 59 gün kaldıktan sonra çıkarıldıkları Kütahya Ağırceza Mahkeme’sinde,kendilerine isnad edilen ithamlar sübut bulmadığı için, bi’hakkın, tahliyelerine karar verilir,, yalınıza tarafların avukatlarının iştirak ettiği müte’âkıp    muhakeme’de berâet’lerine karar verildi.Bunca çile vev mihnetten sonra, tahliye edildiklerinde beklenen, derhal İstanbul’a dönmek ve uzun bir müddet istirahata çekilmekti. Hazret-i Üstaz’ımız,Kütahya Hapishanesinden tahliyeedilince, İstanbbul’a avdet buyurmadı. Kütahya’dan İzmir’e geçtiler.İzmir’de, Alsancak Semtinde, Merhum, Nusret İzmet’in evinde,İzmir’in ileri gelenlerinden, İzmir Müftüsü, İzmir vaiz’lerinrden Merhum Hac ı Salih Tanrıbuyruğu, Raif Cilasun gibi zevatın” geçmiş olsun,” dileklerini kabul etti.Merhum, Çırpanlıhoca, Mustafa Çırpanlı o devirde İzmir Müftü Yardımcısıydı, Merhum, Refgik Akçelioğlu, Manisa Müftüsü idi. Halid Başer, Hüseyin Bakır, Manisa vaiziydiler. Abdullah Şahin, Manisa’da Kur’ân Kursu Muallimi ve Fahrî vaiz bulunuyordular.Merhum, Nusret İzmit’in evinde kendilerini ziyaret ettiler, elini öptüler, hayır dua’sını aldılar.Hazreti Üstaz’ımız kendilerini gayrete getirdi, “bizlere ne zulümler edilirse edilsin, biz,mücahede ve mücadelemizden bir an bile asla inhiraf etmeyeceğiz, kaybettiğimiz zamanı ve mesafeyi telafi etmek için, eskisiniden iki kat daha fazla çalışacağız geceyi gündüze katarak tedrisat hizmetine devam edeceğiz,” buyurdu.Hazret-i Üstaz’ımız, İzmir’deki temas ve tetkiklerinden sonrahiçbir şey olmamış gibi, sessiz,sadasız İstanbul’a dönmüş ve hhiç vakit kaybetmeden, tecdid ve tedris vazifesine, va’zu nasihatlerine devam etmiştir.

Hazreti Üstaz’ımız müsaade buyursaydı, İstanbul’a dönüşünde, ma’ruz kaldığı iftira ve buhtan, kendisine reva görülen bunca eza ve cefa dolaysiyle, kendisini onbinler karşılardı. Talebe’sinden,müntesip ve muhıbbânından, Cemaatinden ve İstanbul halkından, “ Efendim, müsaade buyurun!Din düşmanlarına, bu şen’î  iftira ve buhtanları, bu düzmece tertibi yapan siyasî  çevrelerebir cevap teşkil etmek üzere, İstanbul girişinde sizi karşılayşalım,” teklif karşısında, 2Hayır! Asla! Peygamber’imizin, Ashabının mütekaddimîn Selefimizin başına gelen, getirilen bela ve musîbet’lerin yanında bizim başımıza gelen- getirilen ne ki? Çaldıran, Mercidabık, Ridaniye- Mısır’ın  Fatihi,Cezîretü’l- Arabın, Mekke v e Medine’nin Hadimi, Mukaddes Emanet’lerin Hamili, Koca Yavuz’un,  Yavuz Sultan Selim Han’nın, iki yıl bir ay sonra, İstanbul’a sessiz, sedasız gizlice girdiğini hatırlattı, Ecdadımızın hizmetleri yanında bizim hizmetimiz nedir ki? En az, onlar kadar mahfiyatkârolmamız lazım gelmez mi? diye reddetti.Ne zaman döneceğini de en yakın talebesine,müntesiplerine,muhibbâna bile haber vermeden, Çamlıca’ya Kısıklı’daki mütevazi Köşklerine döndüler, aynı gün Ziyarethane’de Tedris ve tecdid vazifesine devam ettiler.

Nümayişi, kalabalıklar tarafından karşılanmayı kabul buyursaydı,eminim ki,irtihal buşyunrduğunda, Mübarek Naaşını ebediyyete teşyi için, İstanbul’da toplanan cemaat kadar cemaat toplanırdı.Bilindiği gibi, Hazreti Üstazımız, 16 Eylül 1959 Çarşamba günü, Akşam  Saatlerinde, ebediyyete intikal etmişti.Kadim Müntesiplerinden, Kayseri’li Hacı Refik Bürüngüz, aynı zamanda dünürü olan Kayseri’li Kirazoğlu ailesinden, devrin, T.B.M.M.’si Başkanı vekili,İbrahim Kirazoğlu vasıtasıyla Başbakan Merhum, Adnan Menders’e ulaşmış, Merhum Menderes,aiye ta’ziyetlerini sunmuş, Efendi Hazret’lerinin, İstanbul, Fatih Camii Haziresiinde,Fatih’in Makam Türbesinin kuzeyinde, dersiâm’lar için ayrılan yerde defnedilmesi için İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı, Keamal Aygün’e ve İstanbul Vakıflar Başmüdürü’ne ta’limat vermiş,”Biz, en kısa zamanda, Süleyeman Efendi Hazret’lerinin Fatih Camii Haziresine defni hakkındaki  Vekillen Hey’ti Kararnamesini çıkarırız,” demişti.

17 Eylül 1959 Perşembe günü, Hazire’de  Mezar kazıldı,hazırlandı. 17 Eylül Perşembe günkü ba’zı gazetelerde vefat ilanı  neşnedrildi ve Merhum, Süleyman Efendi Hazret’lerinin Fatih Camii Haziresindeki dersiâmlarbölümünde defnedileceği duyruldu.İstanbul’dan, yakın illerden ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinden arayan-soranlara, Fatih Camii Haziresinde defgnedileceğie söylendi.

İstanbul Halkının, yakın illerden  ve Anadolu’nun muhtelif illerinden gelenlerin ekserisi, öğle namazına doğru Fatih Camii civarında taplanmaya başlamışlardı. Görgü şahid’lerinin beyanlarına göre burada toplanan Cemaat, takriben yüzbin kadardı,Anadolu Yakasında teşyii için toplananların sayısı da, takriben ellibin kişiydi.Bu miktar, bir cenaze için İstanbul tarihinide kaydedilen en kalabalık cemaat idi.

10 Şubat 1918 tarihinde, Beylerbeyi Sarayında ebediyyete intikal eden, Ulu Hakan, Sultan Abdülhamid Han Hazretlerinin techiz-ü Tekfin işleri Topkapı Sarayında yapılmış, Cenaze namazı Ayasofya-i Kebir Camii’nde kılınmış,Sultan 2. Mahmud ve Bezm-iâlem  Valide Sultan’ın medfun bulundukları  Türbeye kadar Mübarek Na’aşı omuzlarda taşınmış tarihçilerin beyanlarına göre Sultan 2. Abdülhamid’in cenazesine en az, 100 bin kişi katılmıştı.Bu da İstanbul tarihinin en kalabalık cenaze cemaatlerinden birisini teşkil eder.

Teçhiz-ü Tekfîn muameleleri tamamlanan Hazreti Üstaz’ımızın Mübarek na’aşları, Üsküdar’a götürülecek, oradan Arabalı vaporlar ve diğer Deniz Tekneleriyle Kabataş’a geçilecek, oradan da Fatih Camii’ne ulaştırılacaktı.Kısıklı’dan hareket eden Cenaze alayı, Bağlarbaşına ulaştığında,Cenaze Alayı’nın önü,  yüzden fazla polis ve polis vasıtalarıyla kesilmiş, devrin İstanbul Emniyet Müdürü, “Dahiliye Vekili, Namık Gedik’in kat’î ta’limatları var! Cenaze,kesinlikle karşıya geçirilmeyecek, Anadolu Yakasındaki Mezarlıklardan birisinde bir çukur açğılacak,oraya defnedilecek...Damad’ları Merhum, Kemal Kacar ve Seyyid Kâmil Denizolgun, Hacı Refik Bürüngüz,” Nasıl olur, Başbakan Adnan Menderes’in valiye ve Vakıflar Başmüdürü’ne kesin ta’limatları var, üstelik, F atih Camii Haziresinde Kabir açılmış durumda. Başbakan Menderes’ter ta’limat alan Vali, Kemal Aygün ile görüşmek istediler, fakat vali ortalarda yok. Muhtap Sadece Dahiliye Vekili, Namık Gedik’ten ta’limat alan İstanbul Emniyet Müdür. O ZDA Nuh diyor, Peygamber demiyor. Nâçâr bir vaziyette, Karacaahmet Sultan Mezarlığında defnedilmesi kararı veriliyor, bir taraftan burada mezar kazılırken Hazreti Üstazımızın Cenaze namazı Altûnîzâde Camii’nde, kılınıyor, Cenaze namazını devrin Mecidiye Köyü Camii İmamı, Merhum, Mustafa Efendi kıldırıyor.- Mecidiye Köyü Camii İmamı, Merhum, Mustafa Efendinin soyadını tespit için, İstanbul Müftülüğü, Mecidiye Köyü’nün bağlı bulunduğu, Şişli Müftülüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığı nezdindeki bütün çabalarım akim kalmıştır. Tarihe not düşmek enbüyük arzumdur. Merhum, Mustafa Efendi’nin soyadını bilenlerin   bana bir şekilde ulaşmalarını dilerim...