PAPA’NIN IRAK ZİYARETİ !.. (7)

Irak, Abbâsîlerden beridir Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı devirlerinde hep peygamberin ve ashabının yolunda, sırat-ı müstekîm üzere, ehl-i sünnet akidesine sahip, Mâtürîdî- Eşarî  ve Hanefiydi. Osmanlı’dan koparılıp sınırları cetvelle çizilip, Devlet-i Aliyyemize ihanetinin bedeli olarak, Şerif Hüseyin’in oğullarından birisinin kral olarak getirilmesinden sonra, Şiîler, Baascılar, Komünistler  aralarında anlaşamadıkları için istikrar bir türlü temin edilemedi. Krallar tahttan indirildi, krallar öldürüldü, askeri darbeler birbirini takip etti. Irak’da her ne kadar şiîler izafî olarak ekseriyette iseler de tarihten gelen ehl-i sünnet ağırlığı, dolayısıyla hem krallıklar döneminde hem de askerî idareler döneminde elit tabaka ve iktidarı elinde bulunduranlar, ehl-i sünnetten idiler. Amerika’nın müdahale ettiği sırada iktidarı elinde bulunduran Saddam Hüseyin ve arkadaşları ehl-i sünnet akidesine sahiptiler.

Amerika, Saddam Hüseyin’i Kuveyt’in işgalinde ve İran Irak arasındaki dokuz yıl devam eden savaşta teşvik etti, kışkırtı, silah yardımı yaptı. Saddam Hüseyin’in hem Kuveyt’i işgali hem de İran’a savaş açması her bakımdan büyük bir hata idi. İslâm alemindeki kendisine duyulan sempati, sevgi büyük mikyasta zayıfladı. Neyse ki Kuveyt işgali her iki tarafta da da bir zayiata ve tahribata sebebiyet vermeden sonlandırılmıştı. İran Irak savaşı ne hazindir ki dokuz yıl sürmüş, batılı silah tüccarı ve batılı devletler her iki tarafa da milyarlarca dolarlık silah pazarlamış, her iki devlette yıkıntılara maruz kalmış bundan daha da acısı her iki taraftan da milyonlarca insan telef edilmiştir. Yalnız İran tarafından hiç bir askerî eğitimi bulunmayan bir milyona yakın 12-18 yaş arası genç hatta çocuk, alınlarına “Allahu Ekber, Humeynî Rehber” bandı sarılarak cepheye sürülmüş, Necid Çölü’nün bataklık bölgesinde hiç bir fert sağ kalmaksızın telef olmuşlardır.

İran’da Mollalar, Sasânî ve Förs inadıyla Saddam Hüseyin’den ve ehl-i sünnet Irak halkından intikam almak için fırsat kolluyordular.

Bir müddet geçti devir değişti. Kuveyt’in işgali, İran-Irak savaşı için, Saddam Hüseyin’in sırtını sıvazlayan, teşvik eden, silah satan, silah yardımında bulunan Amerika “Irak’da bütün bölgeyi tehtid eden Amerika için bölge devletlerinden hiç birisinin her hangi bir değeri yoktur. Bölgede onların üzerinde titrediği tek bir devlet vardır, Evanjelist, derin Amerikanın Ortadoğudaki ileri karakolu, terörist devlet, zalim devlet İsrail. - Kimyevî silah depoları olduğu yalanını uydurdu. Amerika’nın uydusu devletler ve diğer bazı Avrupa devletleri ”Irak’da kimyevî silah depoları olduğunun yalan olduğunu bile bile, Amerika’ya destek verdiler, bir koalisyon kurarak Irak’a müdahale ettiler. Irak’a müdahale koalisyonuna Türkiye’yi de dahil etmek isterlerken TBMM’nde az sayıda vatan perver milletvekilinin gayretleriyle Irak’a asker gönderilmesine dair tezkere TBMM’nde red edilmiştir.

Irak’ı işgal ederken iddia, aynı Afganistan’ın işgalindeki iddialar gibidir. ”Emniyeti, huzuru temin edeceğiz, Irak halkına refah getireceğiz.” Heyhat! İşgalin üzerinden neredeyse otuz yıl geçmiş olacak ama Irak’a ne güvenlik ne huzur ne de refah gelmiştir. İran’ın fiî müdahaleleri, Irak’daki muhtelif grupların bir türlü anlaşamamaları istikrarlı bir hükumetin tesisine mani oluyor. Irak Anayasasına göre Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı ehl-i sünnete mensup gruplardan, Başbakan Şiî gruplardan olacak, bütün bu şartlar yerine getirilmiş olsa da meclis çalışıyor, hükumet kurulmuş gibi görünse de hükumet içerisinde, bakanlar arasında, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan arasında uyum ve insicam sağlanamadığı için istikrarlı bir hükumet etme vaziyeti bulunmuyor. Dünyanın dördüncü büyük petrol ve doğalgaz yataklarına sahip, Irak’ta büyük şehirlere 24 saatte ancak dört saat elektrik verilebilmekte, elektrik olmadığı için su tasfiye tesisleri çalışmadığı için, Dicle Nehrinin suyu tasfiye edilmeden evlere veriliyor. Rafine edilmiş benzin bulunamadığı için Bağdat’da ve Irak’ın diğer büyük şehirlerinde kilometrelerce benzin kuyrukları görülüyor.

Kuzey Irak, Irak Anayasasına göre,Özerk Kürt Bölgesi, Barzanî Ailesinin kontrolünde sanki İsrail’in Nil’den Fırat’a Büyük İsrail Siyonist magola ideasının gerçekleştirme plânında bir ileri karakoldur.

Barzanî ailesi bunu inkar etmiyor, geçtiğimiz günlerde uluslararası bir toplantıda, Barzanî Ailesinden birinin videosu sosyal medya ortamına düştü. “Bizler ve Yahudiler amca çocuklarıyız, yani babamız bir değilse de atamız-dedemiz birdir, aynı nesilden geliyoruz” demek istiyor. Elhak! Doğrudur; Mesut Barzanî’nin babası, Molla Mustafa Barzanî, bir Yahûdî Kürt, aynı zamanda hem sosyalist-komünist, hem de liberal-kapitalist idi. Sovyetler Birliğinde, Moskova’da komünist olarak yaşadı, Amerika’da, liberal-kapitalist olarak öldü. Kuzey Irak’lı Barzanî Ailesinden birisinin açıkça ve alenen “Biz Yahûdîlerle amca çocuklarıyız” demesinin şaşılacak bir tarafı yoktur.

Aslına bakılırsa Irak, Amerikan işgalinde değil, İran’ın işgali altındadır. Siz bakmayın anayasaya göre seçilmiş Cumhurbaşkanına, Meclis Başkanına, Başbakan’a ve Bakanlara, şu anda Irak’da sözü geçen tek lider Irak Şiîlerinin ekserisinin yaşadığı Musul’da Şiî Arapların Lideri Âyetü’llah Ali Sistânî’dir.

Irak’daki bu değişimin en muşahhas görüntüsü ve delili işgal öncesinde Saddam Hüseyin’in dev heykelinin de bulunduğu, Bağdat’ın en büyük ve merkezi sahasındaki işgal sırasında Amerikan Askerleri ve yerli işbirlikçileri tarafından Saddam Hüseyin’in dev heykeli, televizyon kanallarından naklen verilerek devrilmişti. İşte Saddam Hüseyin’nin dev heykelinin devrildiği Firdevs Meydanında şimdilerde İmam Humeynî ve İran’ın şimdiki dinî lideri ve devlet başkanı statüsündeki Âyetü’llah Ali Hamaney’in dev posterleri asılı durmaktadır. Değişimin bundan daha çarpıcı örneği ne olabilir ki... Asırlardır peygamberin ve ashabının yolunda gerçek İslâm’ın yaşandığı ve yaşatıldığı çok önemli merkezlerden birisi olan Bağdat’ın, dolayısıyla bir bütün olarak Irak’ın bugün yüce İslâm Dini’nin değil de, Abdullah İbn-i Sebe’nin dizayn ettiği beşeri bir inanç sisteminin merkezlerinden birisi haline dönüştürülmesi, İslâm alemi ve bütün müslümanlar için kahredici hazin bir vaziyettir.

Türkiye ve gönül coğrafyası dışında, ehl-i sünnetin son kalesi Suriye, önce kargaşa ve sonra müdahale ve işgaller neticesinde düşmüştür. Suriye, Osmanlı’dan koparıldıktan sonra bir türlü istikrara kavuşamamıştır. Birinci cihan harbinden sonra Fransız işgali, İngiliz mandası, krallık, darbeler birbirini takip etmiş, Lazkiye’nin bir Nusayri köyünde doğan, askerî okullarda tahsil gören, pilot, Genel Kurmay Başkanı ve Savunma Bakanı, Hafız Esed, 1971 yılında Ortadoğu usulü bir seçimle Cumhurbaşkanı seçildi. 2001 yılından vefatına kadar her yedi yılda bir kullanılan reylerin yüzde yüzünü alarak yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Vefatından sonra da göstermelik bir halk oylamasıya oğul, Beşşar Esed cumhurbaşkanı oldu. Yine aynı usul ve yöntemlerle bugüne kadar her defasında kullanılan reylerin yüzde yüzünü alarak cumhurbaşkanı seçildi. Halen vazifesini sürdüyor.

Baba Esed’in (Hafız Esed) iktidarı ele geçirmesinden beridir, tamı tamına elli yıl geçmiş, iktidarda olanlar her ne kadar Fırak-ı Dâlle’den iseler de Suriye Halkı’nın kahir ekseriyeti Araplar, Türkmenler, Kürtler, peygamberin ve ashabının yolunda, Mâtürîdî- Eşa’rî, amelde ise Hanefiydiler. Suriye’de karışıklıklar, kargaşa başladığında, 2005 sayımına göre nüfusu on sekiz milyon civarında idi. Şimdilerde bu nüfusun yarısı başka ülkelerde göçmen durumunda. Sadece dört milyonu Türkiye’de, Ürdünde, Irak’da ve Lübnan’da da en az Türkiyedeki kadar nüfus göçmen durumunda. Suriye’nin kuzeyinde, devletimizin, aziz milletimizin ekmek, su, ışık, yol, sağlık, en önemlisi emniyet, hürriyet, ibadet getirdiği bir bölge var. PKK-YPG’nin işgal ettiği zulüm altında tuttuğu, Amerika’nın, Rusya’nın, İran’ın işgal ettiği bölgeler. Şam ve Lazkiye civarında da Esed Rejminin idaresi altında...