PAPA’NIN IRAK ZİYARETİ !..(5)

Afganistan, Coğrafî  olarak pay-i taht İstanbul’a çok uzak olmasına rağmen manen ve ruhen en yakın ülke idi.Sultan 2.Abdülhamid Han devrinde her ramazan bu ülkeye elçiler gönderilir, beraberlerinde en meşhur hattatlar tarafından yazılmış, müzehheb, çok kıymetli bir Kur’ân-ı Kerim, bir Sanca-ı Şerif bir de Afganistan Halkına Allah’ın selamını, halkın saâdeti niyaz ve temennisini ihtiva eden Nâme-i Hümâyûn...Elçiler ve sultanın hediyeleri Afganistan’ın Mezar-ı Şerif ve diğer büyük şehirlerinde dolaştırılır, camilerden salalar okunur, tellâllar sokak sokak dolaşır, İstanbul’dan Halife-i Müslimîn’den selam geldi, Sanca-ı Şerif geldi, Kur’ân-I Kerim geldi! diye nida ederlerdi. Her yıl gönderilen Kur’ân-ı Kerim, Sanca-ı Şerif büyük bir şehrin Ulu Caminin minberine asılır, Kur’ân-ı Kerim mukaddes bir emanet olarak kırk bohçaya sarılarak minberin kubbesine konulurdu.Nâme-i Hümâyûn altın veya gümüş çerçeve içerisine konulur, kraliyet sarayında kralın tahtının arkasına asılırdı.

Afganistan Müslümanları gönülden ve ruhen bağlı bulundukları Osmanlı Devlet-i Aliyye Müslümanları gibi ehl-i sünnet akidesine sahip, Mâtürîdî-Eşa’rî ve Hanefî idi.

SURİYE: Osmanlı’dan koparılan, hudutları cetvelle çizilen, bize en yakın bin kilometreden fazla beri kara sınırı olan Suriye tıpkı Osmanlı Devlet-i Aliyye’miz gibi Arapların, Türkmenlerin az sayıda Ezidî  ve diğer Hristiyanların yaşadığı bir Akdeniz-Ortadoğu ülkesiydi. Anadolu ile bu ülkenin hudutları cetvelle çizildiği için aileler bölünmüş, aynı anadan babadan olma kardeşlerden birisi Türkiye’de diğeri Suriye sınırları içerisinde kalmıştır. Beşşar Esed’in babası Hafız Esed iktidarı ele geçirdiğinden beridir iktidar gücü her ne kadar Nuseyrî’lerin elinde ise de, Suriyedeki Müslümanların kahir ekseriyeti ehl-i  sünnet, Mâtürîdî-Eşa’rî, amelde mezhepleri ise Hanefî idi.

YEMEN : Devlet-i Aliyyemize coğrafî olarak çok uzaklarda olmasına rağmen gönülden ve ruhen çok yakın hissettiğimiz bir ülke idi. Gidenlerin dönmediği, dönemediği, şehitlerimizin kanıyla bütünüyle suladığımız, Üveys el-Karnî’nin memleketi!..

“Melada ölüm yok, bu ne figandır,

Alû Yemendir, gülü çimendir, giden gelmiyor, acep nedendir?

Burası Huş’tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor acep ne iştir?

Ağıtlara, türkülere mevzu ettiğimiz mübarek ülke Yemen...

Yemen halkı, uleması, münevveri, elitleri, siyaset ve devlet adamları, iktidarda olanlar, muhalefette olanlar, hemen hemen hepsi de ehl-i sünnet, Mâtürîdî- Eşa’rî, amelde Hanefî, kısmen Mâlikî ve Hanbelî idi.

IRAK:  Sevgili Peygamberimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem efendimiz, Allahım! Yemenimizi ve Şam’ımızı mübarek eyle” diye Yemen ve Şam için hayırlı duada bulunduğunda, hazır bulunanlardan bazıları “Necdina, Necdine” Necid Çölüne, Irak’a da dua etmesini hatırlattıklarında Peygamberimiz mucize olarak Necid için Irak için duada bulunmadılar ve “Şeytan’ın boynuzu Necid’den çıkacaktır” buyurarak, mucize olarak, Hazret-i Osman radiya’llâhu anh efendimizin Haricîler tarafından şehid edilmesiyle başlayan büyük fitne sonrası yine Hariciler tarafından Kerbela’da şehid edilen Peygamberimizin gözbebeği, Evlâd-ı Resûl’den İmam-ı Hüseyn’in şehit edilmesine de işaret buyrulmuştur.

Irak, maalesef İslâm Dünyasında, peygamberimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem efenidimizin ebediyete intikalinden sonra ilk fitne-i uzmânın (çok büyük fitne) zuhur ettiği ve halen de devam ettiği bir talihsiz diyardır. Tarih boyunca ”Ehlü’l-Irak, ehlü’n-Nifâk ve ehlü’ş- Şikak” Irak ahalisi, nifak ve şikak ahalisidir) denile gelmiştir.

Irak’da büyük fitneyi haricîler başlattı, Yahûdî Abdullah İbn-i Sebe‘nin dizayn ettiği beşeri bir inanç sistemi Şîanın yüze yakın kolu, Fırak-ı Dâlle tarafından devam ettirildi. Hazret-i Hüseyin’in şehadeti İslâm tarihinde ilk defa bütün Müslümanların sırtında açılmış derin bir yaradır. Ehl-i sünnet mensupları hususiyle Turuk-u Âliye’den, Tarikat-i Sırrı Hafî, Nakşibendiyye-i Âliyye mensupları, Ashab-ı Güzîn arasında cereyan eden münazaanın içtihadî bir mesele olduğunu, kapatılması gerektiğini, kabuk bağlamış yaranın kaşınmaması gerektiğini hele hele tiyatral hareketlerle her yıl İmam-ı Hüseyin’in şehadet gününü yüce İslâm Dininde olmamasına rağmen “Yas günü-matem günü) ilân edilmesi de bu fitneyi hep gündemde tutmak anlamına gelmektedir.

Irak’ın nüfusu nispeten kalabalık büyük eyaletlerinden Musul’da Şîî, Araba’lar, Kerkük’de Şiî Türkmenler ekseriyette iseler de Bağdat, Abbâsîlerden itibaren Büyük Selçukî, Anadolu Selçukî ve Osmanlı Devlet-i  Âliyemiz devirlerinde hep ehl-i sünnet, Mâtürîdî- Eşa’rî ve amelde bütünüyle Hanefî idi. Bütün mezhep imamlarının imamı, Fıkıh ve usûl-ü Fıkıh ilimlerinin banîlerinden İmam-ı A’zam,  Ebû Hanife rahime’hullâh! Bağdatlıdır, Bağdat’da medfundur.

Zikr-i Celî Tarikat-i  Âliyyesi, Tarikat-i Kadiriyye-i Âliyye’ye, bu büyük müceddid ve mürşid-i kâmil Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin mübarek isimlerine izafeten ”Kadiriyye” denilmiştir. Abdülkadir-i Geylanî Efendi Hazretleri, Bağdatlıdır, Bağdat’da medfundur. Bu bakımdan Irak, Osmanlı’dan koparılıncaya kadar ehl-i sünnet valiler tarafından idare edildiği gibi, Osmanlı’dan koparıldıktan sonra da, kısa süren krallık döneminde de daha sonraki sözde cumhuriyet dönemlerinde de idareciler iktidarda olan ABD’nin müdahalesiyle Saddam Hüseyin devrilinceye kadar hep ehl-i sünnet mensubu idiler.

Osmanlı’nın Şam Eyaleti’nin çeperlerinde Hicaz Demiryolu’nun bir istasyonunun bulunduğu bir nahiye olan, Amman merkezli, sınırları cetvelle çizilmiş Irak, Suriye, Filistin şimdilerde İsrail devletleri arasında  sıkışmış, yıllık bütcesi bile İngilizler tarafından yapılan, Osmanlıya ihanet eden Şerif Hüseyin’in çocuklarına ulufe olarak kurdurulan bir krallık daha var. Ürdün Haşimî Krallığı...Halkının çoğunluĞU Araplardan oluşsa da azımsanmayacak kadar Çerkez de vardır. Ürdün’de Hâşimî Krallık Ailesi ve iktidarda olanlar renk vermezlerken Ürdün Halkını ekserisi bilhassa, Çerkez asıllı Ürdünlüler ehl-i sünnetdirler.

Milâdî 1903 Yılında, Siyn Dağında, Dünya Siyonistler Kongresinde birinci 50 yıl içinde Kudüs’te, Filistin topraklarında İsrail devleti kurulacak, ikinci 50 yılda da Nil’den  Fırat’a Büyük İsrail Devleti kurulacaktır” kararı alınmıştı. Devletleri ellerinden alınmış, toprakları dünyanın en zalim terörist İsrail tarafından işgal edilmiş, mazlum, mağdur, makhur Filistin Halkı, Ortadoğu’da İslâm’ı, Osmanlı Terbiyesini, millet olma gurur ve şuurunu en iyi özümleyen bir halktır, Filistin’de diğer İslâm Ülkelerinde görülen Fırak-ı Dâlle yoktur, tamamı ehl-i sünnettendir...