PAPA’NIN IRAK ZİYARETİ!.. (2)

1980,1990 ve 2000’li yıllarda ABD derin devleti, Evanjelistler, Dünya Kiliseler Birliği ve Vatikan tarihlerinde hiç olmadığı kadar, sekiz kere tekrarladıkları Haclı Seferlerinde bile olmadığı kadar, Şerir Deccal Fetö ve haşâşîleri vasıtasıyla Türkiyemizde vasat buldular, imkan buldular, çok çalıştılar at oynattılar. Türkiyemizde ne zaman ehl-i sünnet zayıflamış ise, başta Hristiyan Misyonerler olmak üzere tüm aşırı cereyanlar için zemin hazırlanmıştır.

Birinci Cihan Harbinde esir düştüğü Rusya ve Gürcistanda bazı Hristiyan topluluklarının diğer bazı Hrisitiyanlara yaptıkları akıl almaz mezalimi bizzat gözleriyle gören Said Kürdî, disleksi hastalığının da verdiği bir noktaya odaklanma illeti sebebiyle risalelerinde akıl ve şuur dışı hezeyanlarda bulunmuştur. Birinci Cihan Harbinde bize karşı savaşan Hristiyanlar şehittirler, Maide Suresi 51.ayetteki “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira Onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah zalimlere doğru yolu göstermez.” Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmemek hâşâ! asrı saâdetteki Yahudî  ve Hristiyanlar için geçerlidir. Günümüzde Yahudî ve Hristiyanlar dost edinilebilinir” diyor...

Daha sonraki yıllarda şakirdlerinin yırtınarak iddia ettikleri “Dinler Arası Diyalog’un” temeli Said Kürdî tarafından atılmıştır. ”Said Nursi dinsizliğe karşı Hristiyan ve Yahudîlerle omuza omuza mücadele etmemiz lazım, birinci Cihan Harbinde bize karşı savaşan Hristiyanlar şehittirler, cennete gireceklerdir” gibi hezeyanlarını ihtiva eden risalelerini, İstanbul’daki Vatikan Temsilcisi kardinal vasıtasıyla Papa’ya göndermiş, Papa’nın Baş katibi ”Papa Hazretleri nazik saygınızdan dolayı mütehassıs olduklarını bildirmeye beni memur etti.” diye cevap vermiştir.

Aradan kırk sekiz yıl geçtikten sonra bu kere, Said Kürdi’ye methiyeler-güzellemeler düzer, kendisine Pîri Mugân dediği, şakirdlerinden Şerîr Deccal Fethullah Gülen beraberinde tercümanı ve bazı arkadaşlarıyla birlikte Vatikan’da Papa’yı ziyaret etmiş, bir de mektup takdim etmiştir. Mektubunda         kendisine misyon verilmesi halinde hizmet edeceğini söylemiştir. Misyonun Hristiyanlık misyonu olduğunda şüphe yoktur. Feto, mektubunu ”Rabbin aciz kulu” diye bitirmiş ve imzalamıştır. Rab, Rabbimiz, Rabbena tarzında kullanılırsa bir mesele yok. Ancak ”Rabbin aciz kulu” derseniz, hassasiyyet tevlid eder. Zira, Hristiyanlıkta Rab, İsa demektir. Tahrif edilmiş İncil’e göre Mesîh İsa Rab’dir. Yeryüzünde ve göklerde her türlü güce sahiptir. O, tüm yönetim ve hükümranlıkların, tüm güç ve egemenliklerin üstündedir. Zira Baba her şeyi onun ayaklarının dibine serdi. (Yeni Ahit; Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri Prg.s/668)

Feto, Papa’ya ”ben de sizin gibi Rab olan İsa Mesih’in kuluyum, sizin emir ve direktifleriniz üzerine, vereceğiniz misyonu yerine getirmeye hazırım” demiştir. Öyle de oldu. Bu buluşmadan sonra misyonerlik faaliyetlerinin hızını daha da artırdı.Devletin de himayeleriyle, İstanbul’da, Urfa’da, Mardin’de, Diyarbakır’da, ”Dinler Arası Diyalog” “ İbrahimî Dinler” toplantıları tertip edildi.  Şanlıurfa’da, Amerikalı Profesör bir papaz, Lübnanlı Müslüman Meryem ile evlendirildi. Fetö’nün televizyon kanalları bu evliliği “son dakika, şok haber” diye verdi. Gazeteleri 72 punto harflerle “Bu bir devrim, Hristiyan Papaz’la Müslüman Meryem evlendi” diye manşet attılar, oysa sonradan öğrendik ki Lübnanlı Müslüman Meryem dedikleri, Amerikalı CIA ajanı bir bayanmış...“Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar çatı peygamber Hazret-i İbrahim’in etrafında toplanalım dediler. Devrin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak bir televizyon programında ”Yeni yetişen gençler ateist olarak yetişeceklerine Hristiyan olsunlar daha iyidir” diyordu. Evanjelistlerin, Dünya Kiliseler Birliğinin ve de Vatikan’ın desteklediği Fetö ve haşâşîlerinin kervanına bu dönemde maalesef ehl-i sünnet Akidesi üzerine ve Hanefî Mezhebi esas alınarak tesis edilen, Diyanet İşleri Başkanlığı da katılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilen Diyanet Takviminin 2005 yılı, 7 Kasım Pazartesi yaprağının arkasında ”Dünyanın, küresel bir köy haline geldiğinden bahisle, dinler arası diyaloğa ihtiyaç anlatılıyor  şöyle deniliyor: “Dünyadaki bütün dinlerin mensupları, insanlığın mutluluğunu sağlamak için ortak çalışma içine girmek durumundadırlar. Bu çalışmada amaç, diğer dinleri ve kültürleri doğru bir şekilde tanımak ve insanlığa daha mutlu  bir gelecek hazırlamak için dinlerin gücünden yararlanmak olmalıdır” deniliyordu. 2.1.1992- 19.3.2003 tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Mehmet Nuri Yılmaz’ın Başkanlık yaptığı bu dönemde İl ve İlçe müftüleri, Fetö ve haşâşîlerin bütün toplantılarına ev sahipliği yapmışlar, yurt dışından gelen misyoner, Hristiyan kardinal ve papazlarla, hahamları beş yıldızlı otellerde ağırlamışlar ve bütün masrafları Türkiye Diyanet Vakfı’ndan karşılamışlardır. Fetö ve haşâşîleri, Evanjelistler, Dünya Kiliseler Birliği ve Vatikan’ın malî destekleriyle, Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nı tam olarak ele geçirdi. Ordu, Emniyet, Adalet, MİT gibi devletin en ehemmiyetli kurum ve kuruluşlarına hulul etti. Yarı resmî birlikler tüm sivil toplum kuruluşlarını ya ele geçirdi, ya da içlerine hulul etti.

Bu dönemde Anadolu’nun ve ön Asya’nın Hrisitiyanlaştırılması için, Fetö, Şerir Deccaline ve Türkiye’deki misyonerlik faaliyetleri için takriben üç yüz milyar dolar para akıtıldı. Fetö ve avanesi, yirmi yıl içinde tüm Anadolu’nun ev ön Asya’nın Hristiyanlaştırması sözünü vermiştiler. Bu sözlerini yerine getiremediler, İnşa Allah! Kıyemete kadar da getiremeyecekler, Allah, Bu Ümmet-i Merhume’ye bir kere daha rahmetiyle muamele buyurdu da verdikleri sözlerin hiç birisini yerine getirmediler-getiremediler...

Unuttukları bir şey vardı, Türkiye’deki Müslümanlar her şeye rağmen ehl-i sünnet akidesine sahiptiler. Türkiye’de Süleyman Efendi Hazretlerinin talebesi, müntesipleri, Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin talebesi, müntesipleri, Mahmud Efendi’nin talebesi ve müntesipleri gibi ehl-i sünnet dinamikleri vardı. Bu Camia ve Cemaatler,ellerindeki yazılı,görüntülü matbuat ile,kitap neşriyatı Cami  kürsülerindeki vaaz ve nasihatlerle, seminer, konferans ve her tür toplantılar ile, Fetö şeriri Deccal ve haşâşîlerinin bütün  fitne, fesat, vesvese ve iğvalarını bertaraf ettiler de tek bir ehl-i sünnet mensubunu Hristiyanlaştıramadılar. İstanbul Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde bir kız öğrenci tanassur etmiş, niçin Hristiyanlığı seçtiğini soranlara kendisini cezbeden şeyin sevgi olduğunu, bu sevgiyi İslâmiyette bulumadığını söylemiştir. Bu dönemde diyalog toplantılarında Hristiyanlardan ziyade Hristiyanlığı öven kimi İlahiyat Akademisyenlerinin gerçekten tanassur edip etmedikleri tarafımızdan bilinmemektedir.

Fetö ve haşâşîleri, Evanjelistleri, Dünya Kiliseler Birliğini ve Vatikanı yirmi yılda Anadolu’yu ve ön Asyayı bütünüyle Hristiyanlaştırma sözünü yerine getiremezken bir söz daha verdi. Yakında Türkiye’yi istila ve işgal projesini uygulamaya alacağım, istediğiniz olacak. Türkiye Ülkesi ve Milletiyle bölünecek paramparça olacak, doğusundan Ermeniler, güney ve güney doğusundan Kürtler dolayısıyla Amerikalılar. Batısından beş yüz altmış yedi yıldır “Megalo İdea” hayalindeki Yunanlılar aç kurtlar gibi saldıracaklar, Türk Devleti tarih sahnesinden silinecek, Anadolu, Türkiye diye bir ülke, Türk Milleti diye bir millet kalmayacak diye söz verdi. 15 Temmuz 2016 istila ve işgal, taksim kalkışması bunun içindi.