PAPA’NIN IRAK ZİYARETİ!..

Katolik Dünyasının ruhânî lideri, Papa Fransua Franciscus, geçtiğimiz haftalarda Irak, Bağdat, Musul Kuzey Irak Kürd Bölgesi Erbil’i ziyaret etmiştir.

Covid 19, virüs,pandemi bütün dünyayı kasıp kavururken, dünya üzerinde bütün insanlığı çok yakından alakadar eden önemli meselelerde dünya liderleri pandemi nedeniyle bir araya gelemeyip toplantılarını video konferansla gerçekleştirdiği bir dönem, üstelik Papa’nın memleketi Avrupa’da en yüksek vaka ve en yüksek vefatların gerçekleştiği bir ülke olduğu halde, ziyaret ettiği ülke ise covid 19  vakalarının nispeten az olduğu, buna mukabil tek bir doz aşının bile ulaşmadığı ve virüsten korunma tedbirlerinin hiçe sayıldığı bir ülke iken, Vatikan’la Irak arasında ne gibi önemli meseleler vardır ki bu dönemde üstelik devlet başkanlığı seviyesinde bu ziyaret gerçekleştirilmiştir? Ziyaret sırasında Papa ve maiyeti ziyaret edilen ülkedeki mukabilleri, covid 19, virüs ve pandemi tedbirlerini hiçe sayarak bütün dünya ile istihza edercesine ne maske taktılar ne de mesafeye dikkat ettiler.

ABD derin devleti, Siyonist Hristiyan Evanjelistlerin, Dünya Kiliseler Birliğinin, Vatikan’ın uzun bir rüyası vardır. “Birinci milenyumda (Milâdî birinci bin yılda) Amerika ve Avrupa kıtalarını Hristiyanlaştırdık. İkinci milenyumda, tüm Afrika Kıtasını Hristiyanlaştırdık. Üçüncü milenyumda ise Ön Asya’dan başlamak üzere bütün Asya’yı ve Kafkasları Hristiyanlaştıracağız” diyorlardı.

Dikkat buyrulursa, birinci ve ikinci milenyumda Hristiyanlaştırılan kıtalar ve ülkeler, Devlet-i Aliyyemizin şefkat ve merhamet kollarının uzanmadığı-uzanamadığı kıtalar ve ülkelerdir.

Asya’nın, Kafkas’ların kapısı ön Asya ve Anadolu Coğrafyasıdır. Bunun için 19.Asrın sonlarında, 20. Asrın başlarında, Anadolu Topraklarında,üstelik Kayseri, Konya, Hatay gibi nispeten muhafazakâr Vilayetlerimizde. Dünya Kiliseler Birliği’nin malî desteğiyle ABD Siyonist Hristiyan, Evanjelistler tarafından müdürleri, tüm öğretim kadrosu papaz, kardinal olan Amerikan Kolejleri açıldı. Bu okulların   müstahdem kadroları bile Hristiyanlardan seçilmişti. Eşraf, zenginler, rical-i devlet çocuklarını bu kolejlere verdiler. Maksat, Müslüman-Türk gençlerini Hristiyanlaştırmaktı. Heyhât! Var olan sağlam din-İslâm inancı ve pek sağlam aile yapısı dolayısyla tek bir kişi bile tanassur etmemiştir. (Hristiyanlaşmamıştır.) İskenderun’daki kolejde iki öğrencinin Hristiyan oldukları, Ankara’da duyulunca derhal o kolej kapatılmıştır.

Evanjelistlerin, Dünya Kiliseler Birliği’nin ve Vatikan’ın, Ön Asya, Anadolu, Müslüman-Türk Milleti’nin, Hristiyanlaştırılması sevdaları hiç bitmemiştir, eksilmemiştir. Türkiyemizdeki konjoktörel vaziyete göre misyonerlik faaliyetlerini ya ziyadeleştirmişler ya da tenkıs etmişlerdir. Ne zaman Türkiye’de bir darbe-i hükûmet olmuş, vesâyetçi, jakoben zihniyet iktidar olmuş ise, misyonerlik faaliyetleri arttırılmıştır. Diğer taraftan, ehl-i sünnet akidesi üzerine, Mâtürîdî-Eş’arî, Hanefî Mezhebi esasları üzerine tesis edilmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı ne zaman Ellâ Mezhebiyye Mezhebi ve Şiâ taraftarlarının eline geçmiş ise de misyonerlik faaliyetleri artmıştır.

Tarihten aldıkları ders ve tecrübe ile misyonerler artık doğrudan cepheden taarruz etmiyorlar. Cephe gerisinde miğdelerini ve beyinlerini satın aldıkları içimizdeki sefihler vasıtasıyla içimizden taarruz ediyorlar. 1980, 1990 ve 2000’li yıllarda Türkiye’deki misyonerlik faaliyetlerinin yürütülmesi için Dünya Kiliseler Birliğinin gönderdiği meblağ beher yıl 15 Milyar Dolardır. Başta İstanbul olmak üzere bütün büyük şehirlerimizde yayın evleri açılmış, buralarda hazırlanan, bastırılan tahrif edilmiş, sözde İnciller Türkiye’nin her tarafında hatta kuş uçmaz kervan geçmez dağ başı köylerine kadar ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Yine İstanbul başta olmak üzere bütün büyük şehirlerimizde, merkezî ilçelerde, apartman katı, apartman dairesi kiliseler kurulmuş, civardaki dar gelirli, bilhassa apartman hizmetlisi aileler evlerinde ziyaret edilmiş, Cumartesi- Pazar günleri kiliselerdeki sohbetlere katılmaları halinde kendilerine maddî yardımlar yapılacağı, çocuklarının bütün okul ve dershane masraflarının karşılanacağı söylenmiştir.  Dini, itikadı ve aile yapısı sağlam Anadolu’nun zeki insanları vaad edilen paraları aldılar, fakat hiç biri ne dininden ne de milliyetinden taviz verdi.

Bu cepheden taarruzda da netice alamayacaklarını anladılar. Bu sefer içimizdeki hainleri paraya boğdular. Dernekler, vakıflar kurdurdular. Gazete, mecmua çıkarttılar. Televizyon kanalları kurdurdular.

Bütün dünyada manastırdan, kiliseden gelmediği, Hristiyanlık ilâhiyatında eğitim almadıkları halde, papanın seçiminde rey hakkı olan iki kardinalden birisi şerir deccal Fethullah Gülen, bir diğeri ise Güney Kore Mon Tarikatinin lideridir. Şerir deccal Fethullah Gülen melunu, 1970’li yıllardan itibaren Ege Bölgesinde hazırlık çalışmaları yaptıktan sonra, 1980’li yıllardan itibaren hedef büyütmüş, İstanbul merkezli olarak faaliyet sahasını bütün Türkiye’ye yaymıştır. Dünya Kiliseler Birliğinin mebzûl yardımları ile matbuat yazılı-görüntülü neşriyat başta olmak üzere pek çok sahada ve iş kolunda yatırımlar yaptı. 1990’lı yıllardan itibaren çok daha geniş kitlelere ulaşmak için, Türkçe Olimpiyatı, Abant Buluşmaları, Dinler Arası Diyalog toplantıları, İbrahimî Dinler Toplantıları tertip edildi. Sözünün geçtiği yazılı ve görüntülü matbuatta bütün bu toplantılar, zaman zaman bağlantılarından koparılarak verildi. Bu dönemde maalesef devletimizin bütün kademelerinde kabul gördü ve desteklendi. Toplantılara bakanlar katıldı, toplantıların yapıldığı illerin valileri, belediye başkanları kendilerine her hususta muzahir oldular.

Şimdilerde binlerce yıllık hapisle muhakeme edilen, hatta mahkum olar bir başka deccalcik, kendisinin, ahir zamanda geleceği haber verilen mehdîye fizik olarak çok benzediğini söyleyerek, mehdî olduğunu iddia etmiş çok zengin ve fakat çocuklarına asgarî zarûrât-ı diniyyelerini bile öğretmemiş çocuklarını etrafında toplamış, beyinlerini yıkamış, her birini bir haşâşî haline getirdiği bu gençlerden devşirdiği büyük imkanlarla televizyon kanalı kurmuş, kitaplar neşretmiş, konferanslar toplantılar tertip etmiştir. Şerir büyük deccal gibi bu deccalcik de misyonerlere alet olmuş, dünyanın dört bir tarafından, kardinal, papaz ve hahamları Türkiye’de ağırlamış, onların emellerine hizmet etmiştir.

1990’lı yıllarda, bilhassa 28 Şubat post-modern hükumet darbesi sırasında TC Diyanet İşleri Başkanlığı adeta, Vatikan’ın bir şubesi, ileri karakolu gibi kullanılmıştır. Resmî Mezhebi ehl-i sünnet, Mâtürîdî- Eş’arî  ve Hanefî olar bir devletin kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığ bünyesinde, Kuruluş ve Çalışma Esasları Kanununda yeri olmamasına rağmen, DİNAM (Diyanet Araştırma Merkezi) kurulmuş, bir de Diyanet İşleri Başkanlığı, Dinler Arası Diyalog Daire Başkanlığı kurulmuş ve bu dairede diyanetin en yetkin elemanlarından 80 kişi istihdam edilmiştir.

Ne hazindir ki bu dönemde Din İşleri Genel Müdürlüğünce ”Semâvî Dinler” “İbrahimî Dinler” “Dinler Bahçesi” “Hak Dinler” gibi “Şüphesiz Allah yanında din,anca ve yalnız, İslâm”dır âyet-i kerimesi müvacehesinde, İslâm ile, Kur’ân ile, akıl ve mantıkla asla bağdaşmayan hutbeler hazırlanmış, Türkiyedeki ve gönül coğrafyamızdaki bütün camilerde okutturulmuştur.