ŞAİR AYHAN İNAL EBEDİYETE İNTİKAL ETTİ!
Şair Ayhan İnal (1931-15.2.2021) Anadolu şiir geleneğinin en önemli temsilcilerinden birisiydi. 1931 Akdağ Madeni-Yozgat doğumludur. Ankara Ticaret Lisesini bitirdi.Devletin muhtelif kademelerinde memur olarak çalıştı. 1980 yılında yüksek seviyeli bürokrat olarak emekliye ayrıldı. Matbuat hayatına atıldı. Sarı Basın kartı hamiliydi. Serbest gazeteci olarak İstanbul’da muhtelif gazetelerde yazıları, şiirleri, röportajları neşredildi. Şiir dinletilerine, sempozyum ve konferanslara katıldı. Şiir kitaplarından bazıları muhtelif kurumların ödüllerine layık görülmüş, bazı kitapları Kültür Bakanlığı tarafından bastırılmıştır. 7.şiir kitabı “Ölümsüzlük Türküsü” 1987 yılında Kültür Bakanlığı tarafından bastırılmıştır. Dostları kendisi için 2001 yılında “50.Sanat Yılında Ayhan İnal programları hazırlamışlar” Hayatı, Sanatı, şiirleri Nail Tan tarafından kitaplaştırılmış, bu kitabına Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı, merhum Prf.Dr.Turan Yazgan uzunca bir önsöz yazmıştı.
Kendisini 1970’li yıllarda fiîlen gazetecilik yaptığım ve hemen hemen her hafta Ankara’ya gittiğim günlerde tanımıştım. Zaman zaman Türk Ocağı’nda, zaman zaman bayrak şairi Arif Nihat Asya Hocamızın yanında, zaman zaman da Orhan Şaik Gökyay, Mehmed Önder, Mehmed Çınarılı’nın yanında görürdüm.
Kendisi İstanbul’a yerleştikten sonra daha sık görüşür olduk. Biz kulağı kesik eski Bab-ı Alîciler hiç bir işimiz olmasa bile, haftanın bir günü, daha ziyade cuma günleri, Beyazıt Durağında tramvaydan iner, Yeniçeriler Caddesi üzerindeki Basın Müzesi’ne uğrar, türbeden geçer, -bu arada Sultan 2.Abdülhamid Han Hazretlerininin ruhu için bir Fatiha üç ihlas okur, oradan T.Gazeteciler Cemiyetinde bir nefes alır bir çay içer, Bâb-ı Alî Yokuşunu arşınlar, Sirkeci- Eminönü’den vapurlara binerek ikametgahlarımıza doğru yol alırız-alırdık.
(Soldan itibaren) Merhum Abdullah Işıklar, Mustafa Akkoca,
Orhan Tezci, Halis Akaydın ve Merhum Ayhan İnal
Merhum Abdullah Işıklar irfan sofrasının müdavimleri arasına katıldıktan sonra istisnasız her hafta görüşüyorduk.Kendisi, İstanbul’un Anadolu Yakasında Kadıköy’de oturuyordu.Cuma günleri erken saatlerde karşıya geçiyor, ilk önce Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’na uğruyor, Merhum Prf.Dr.Turan Yazgan Hocayı ziyaret ediyor, en son çıkan Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Dergisinden bir kaç nüsha son çıkan kitaplardan yine bir kaç kitap alıyor, eğer o hafta gazetelerde kendisinin bir şiiri, düz yazısı veya röportajı çıkmış ise onlardan da bir kaç nüsha alarak Cağaloğlu, Çatalçeşme Sokağındaki Abdullah Işıklar Kitabevine, Abdullah Işıklar irfan sofrasına dahil oluyordu.
Abdullah Işıklar irfan sofrası Beşiktaş’a nakledildikten sonra burada da müdavimlerin başında geliyordu. İrfan sofrasının müdavimleri arasında en yaşlımız olmasına rağmen, hem Cağaloğlu’nda, hem Beşiktaş’ta mekana ilk gelen Ayhan Bey idi. Elinden hiç düşürmediği poşetinde yeni neşredilmiş bir kitap, şiir ve yazı, röportajlarının neşredildiği bir gazete,müdavimlerden değerli kardeşimiz Recep Arslan’ın bir yazısının neşredildiği bir gazete bulunurdu. Ben de kendisine yazılarımın çıktığı Pazartesi ve Cuma günlerinin gazetelerini takdim ederdim.Hanımefendisinin benim yazılarımı okuduğunu, notlar çıkardığını, arşivlediğini söylerdi. Sohbetlerin sonlarında, bendeniz Asr Suresini okur, kısaca meâl-i Âlî’sini arz ederdim. Zaman zaman da merhum Abdullah Işıklar Ağabey, şair Ayhan İnal Bey’den “Alev Alev” şiirini okumasını isterdi.
Kültür Bakanlığı tarafından bastırılar ve şahsıma ”Sayın Mustafa Akkoca Üstazımıza içten takdir ve saygılarla, 18.3.2011 İstanbul” diye ithaf ile lütfettiği ”Ölümsüzlük Türküsü” kitabına da aldığı “Alev Alev” şiiri şöyledir:
“ Hak yolunda derviş gibi
Yana yana ermiş gibi
Göğe açmış ellerini;
Hidayete ermiş gibi.
Hâlik O’nun mayasını
Sanki nurdan karmış gibi
Güzellerin en hasını
Kalp gözüyle görmüş gibi.
Bülbüllere şakıyorum
Güle gönül vermiş gibi
İç dünyama bakıyorum;
Nuh tufanı varmış gibi
Anlatam buhranımı
Bir ilâhî sırmış gibi
Bir sevda ki dört yanımı
Alev alev sarmış gibi.
Nedametle yanıyorum
Cehenneme girmiş gibi
Günahlarım- Sanıyorum....
Dallarımı kırmış gibi.
Geçit vermez sıra dağlar
Aramıza durmuş gibi
Ne gelesi, ne haber var;
Yâr çevresi surmuş gibi.
Çare yok hiç bir ağrıma
Dertler pusu kurmuş gibi
Gurbet çökmüş de bağrıma
Yatağını sermiş gibi.
Vehimlerim vücudumu
Çarmuha germiş gibi
Bir ses,çizer hududumu;
“Hüvel bâkî” dermiş gibi... ( 1984)
Benim sevdiğim en güzel dörtlüklerinden birisi de, Kültür Bakanlığınca bastırılan 7.şiir kitabına ad oluşturmuştu:
Türküler içiinde bu benim türküm
Ne mutlu bana ki Müslüman Türküm....
Merhum Ayhan İnal Bey ”Pîrimiz, Üstazımız Mustafa Akkoca!..” diye biten bir dörtlüğü de şahsıma ithaf etmişti. Te’ebbüden burada tam olarak vermiyorum. 50 yıla yaklaşan dostum Abdullah Işıklar irfan sofrasındaki daimî sohbet arkadaşım merhum Ayhan İnal Bey’e Rabbi’min vâsî rahmetini niyaz ederken, eşine, çocuklarına, torunlarına ve yakın arkadaşlarına taziyetlerimi sunuyorum.
Ben kendisine “Şair-i A’zam, Ayhan Emîn Bey “diye hitap ederdim. Malum Türk Edebiyat tarihinde entellektüeller arasında, Abdülhak Hamid, Şâir-i A’zam, Üstad Necip Fazıl Kısakürek, genç şâir olarak anılırlardı. İnal soyadının nereden geldiğini soranlara ”İnal” emin, kendisine güvenilen demektir der, İbnü’l-Emin Mahmud Kemal Bey’i misal olarak verirdi. Merhum İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal Bey, soyadı olarak babasının adı “Emîn”i almak istemiş de tekrar olmasın diye aynı manaya gelen ”İnal” ismini soyadı olarak almıştır.
Merhum Ayhan İnal ile alakalı bu yazı yazılırken televizyon ekranlarına bir son dakika haberi olarak düştü.
“Son devir muhaddislerinden, Muhammed Emin Saraç vefat etti. Merhum M.Emin Saraç, Ashab-ı Suffe usûlü, tedrisin son temsilcilerinden idi. Sabık Eminönü Fatih müftülerinden merhum Ali Yekta Sundu’nun damadı, halen YÖK Başkanı Yekta Sarac’ın babasıdır. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun...