Aziz Kardeşim Ertuğrul Beyefendi.
Bir yerde fitne zuhur etmeye görsün, kimlerin nerelere savrulacakları kestirilemez hisap edilemez. Peygamber’imizden sonra, zuhur eden Fitne-i Uzmâ’da, hazîn vaka’lar meydana gelmiştir. Bizzat Peygamber’imizin idare buyurdukları ve Hulefâ-i Râşidîn ve Mehdiyyîn dönemindeki bütün muharebeler’de, şehid düşen Sahâbî sayısı sadece 253 kişi iken Fitne-i Uzmâ’da, Cemel ve Sıffîn olaylarında, 70 Sahâbî şehid edilmiştir.
Bir düşünün! Bir taraf’ta Haz.Ali Kerreme’allâhu Vechehû ve Ehl-i Beyt’den ba’zıları, diğer taraf’ta, Zevcât-ı Resûl’den, bütün mü’minlerin anneleri Haz.Âişe-i Sıddîka ve Mutahhare... Aşere-i Mübeşerre ki, (Kendileri henüz hayatta oldukları halde, Resûl-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz tarafından cennetle müjdelenlerden ba’zıları bir tarafta, Haz.Talha, Haz.Zübeyr gibi ba’zıları diğer tarafta...
Sükûnet te’min edildikten sonra, taraflardan hiç kimse ama hiçbir kimse, karşı taraftan kimseyi tekfîr etmedi, suçlamadı, itham etmedi.
Haz.Ali Efendimiz, Annemiz Âişe-i Sıddîka ve Mutahhare’yi, Kemâl-i Hürmetle, yanına muhâfızlar vererek ve büyük bir kervan refakatinde Medine-i Münevvere’ye uğurladı.
Sonraki asırlarda, ehl-i Sünnet imamları ve âlimleri, husûsiyle Silsele-i Zeheb ve Silsile-i Saâdât-Zikr-i Hafî yolunun sâlikleri, Mesele, tamâmen İçtihâdî bir mes’ele’dir; İçtihâdî olan bu mes’elede hak ve isâbet her ne kadar Haz.Ali ve taraftarlarının ise de, İçtihad’da, isabet eden taraf iki ecir alırsa da, hata eden taraf da bir ecir kazanır, dolayısiyle de aslâ zemolunmaz.
Fitne’nin kimleri nerelere savuracağı kestirilemeyeceği için, Ashâb-ı Kiram’dan ba’zılarının yaptığı gibi bir kenara çekilip bir an evvel bu fitne’nin durması için du’a etmesi ve hiç kimseyi itham etmemesidir. Tarihe mâl olmuş, kabuk bağlamış bir yarayı ha bire kaşımak ve kanatmak kimseye bir fayda te’min etmez. Fitne sırasında meydana gelen vaka’ları tekrar etmek, yeni yeni, fitnelere sebebiyet verebilir.
Aziz Kardeşim.
Beni ziyâdesiyle üzen ve ba’zı hakîkatleri açıkça yazmama sebep olan, birilerinin çıkıp, ortaya çıkan-çıkarılan bid’atler için, -cemaatle tesbih namazı, mor kadife-laciverd renkli takke takma gibi- müdafaa ve meşrû gösterme zımnında, “Efendi Hazretleri buyurmuş ki,” “Üstazımız buyurmuş ki,” diye başlayan ve aslâ Müceddid’in hiçbir yerde ve hiçbir kimse’nin yanında söylemediği şeylerin söylenmiş gibi Müceddid’e isnad ve izâfe edilmesidir.
Ali (İbn-i Ebî Tâlip) radiyâllahu anh’den:
Şöyle demiştir; Resûlüllah salla’llâhu aleyhi ve sellem’den işittim, buyurdu ki, “Benim ağzımdan yalan uydurmayınız. Her kim benim ağzımdan yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın.”
Buhâriye göre:
Rib’ıyy İbn-i Hıraş, Ali (İbn-i Ebî Tâlip) radiyallahu anh’den, Resûlüllah salla’llahu aleyhi ve sellem’in, “Benim ağzımdan yalan uydurmayınız. Her kim benim ağzımdan yalan söylerse cehenneme girsin,” buyurduğunu işittiğini kendisinden duymuş...
Seleme İbn-i el-Ekvâ’radiyallahu anh’den: Şöyle demiştir: Resûlüllah salla’llâhu aleyhi ve sellem’den işittim, buyurdu ki: “Benim söylemediklerimi her kim bana isnad ederse Cehennem’deki yerine hazırlansın.” (Hadisler, Sahîh-i Buhârı Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercümesi 1.Cilt s.102 ve 103’den alınmıştır.)
Tecdîd vazifesiyle muvazzaf, Müceddid’in söylemediklerini ona isnad ve izâfe etmekte aynı itham ve tehdide ma’ruzdurlar. Zikr-i Hafî yolunda, Silsile-i Zeheb ve Silsile-i Saâdât’da, kisve kılık-kıyâfet hususunda aslâ herhangi bir renk ve şekil şartı yotur. Düstûr, “Zâhirimiz Halk ile, Bâtınımız Hakk ile” dir. Bunun dışına, şu renkmiş, bu renkmiş, şu şekilmiş, bu şekilmiş, bunların hepsi fasafisodur.
Değerli Usman Remzini kullanan Kardeşim. Ba’zı şeylere biraz daha eleştirel bakarsanız, daha pekçok şeyleri farkedersiniz. Lütfen, bu zemine yorum ve katkı vermeye devam ediniz.
Aziz Kardeşim Sadık Ahmed Beyefendi.
Yerden göğe kadar haklısınız. Ancak, şu anda vazife’de bulunan, henüz, Leşker-i Duâ’ya ayrılmamış, Leşker-i Gazâ olanların, ifade buyurduğunuz gibi “etkili ve yetkili, mümessil ve mesûller”in yetkilerinin ve temsiliyet kâbiliyetlerinin sınırı nedir, nereye kadar yetkilidirler, kimi temsil ediyorlar, bilmiyorum.
Bir bölgede yetkili ve etkili ve temsiliyyeti tam olduğunu zannettiğim, birisi, kendisiyle, cemaatle Tesbih Namazı ve takke rengi hususundaki ısrarı sorduğumda, “Bizim bunlar hakkında herhangi bir bilgimiz, görüşümüz yoktur. Yukarısı bilir,” deyip kestirip attı. Biz, çok aşağılarda olduğumuz ve Leşker-i Du’a, sınıfında olduğumuzdan yukarılara tırmanma imkânımız ve fırsatımız da yok...
Kaldı ki, “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’lar (46)”da genişçe yer verdiğim gibi, sünnetlerin ihyası ve bid’atlerin yok edilmesi sadece bana ait bir vazife değil, sizler gibi genç ve dinamik ilim adamlarının da vazgeçilmez vazifesidir. Muhatabımız da, sadece, İmam-ı Rabbânî Evladı ve Mümtâz Câmie değildir.
Alakanıza çok teşekkür eder, gözlerinizden öperken, değerli katkılarınızın devamını Can-u Gönülden dilerim.
Aziz Kardeşim, H.İ.Kuruçaylı Beyefendi.
Du’a’larınıza, yakın alakanıza çok teşekkür ederim. Hayırlı du’a’larınıza ve bu zeminde bizi ta’kibe devam buyurmanızı dilerim.
Değerli Özkan Dükan Kardeşim.
“Tesbih namazı bildim bileli cemaatle kılınıyordu. Okuduğum yurt’larda, Beyağabeyimizin hayatta olduğu vakitlerden beri. Acaba hiç kulağınıza gitmedi mi? Ayrıca, Üstadımızın hayatta olan talebeleri (talebesi olarak yazılmalıydı.) de var, onların da bu konuda görüş bildirmesi gerekmez mi?” buyuruyorsunuz.
Aziz Özkan Dükan Kardeşim. Tıpkı Zât-ıâlinizin gibi, yazılarımız üzerine yorumlar yapan, bu zemine hemen hemen, her hafta katkı veren, zaman zaman, bu satırların yazarını da, ağır bir şekilde krite eder (eleştirir), fakat ben bundan dolayı aslâ rahatsızlık duymam. Çünkü, bu zemin fikirlerin çarpıştığı, herkesin hiçbir fütûr duymadan, çekinmeden fikrini serdedeceği-ettiği, bir zemindir. “Müsâdem-i Efkâr’dan, Bârika-i Hakîkat Çıkar,” denilmiştir.
İşte, sözünü ettiğim kardeşim, Pek Muhterem, “Ahmer” Remzini kullanan Kardeşimiz de aynen şunları yazdı, yorumladı.
“Bizler de Kurs’larda büyüdük. Bizim hocalarımız da mekrûh olduğunu söyler ve imamla kıldırmazlardı. (Cemaatle kılınmazdı demek istiyor, olmalı) Bunun sadece o hâdise’nin geçtiği yere ait olduğunu düşünüyorum. Yoksa tüm Câmia’nın bu şekilde görülmesi yanlış olur. Korkmayın, ehl-i Sünnet dimdik ayakta, tahrîmen mekruh olan bir şeye cevaz vermez, Büyükler. 6 yıl kaldım bir kerre bile cemaatle imamla tesbih namazı kılmadım.
Aziz Özkan Dükan Kardeşim. Öyle anlaşılıyor ki, bir bölge’de bir akl-ı Evvel çıkmış, “Efendim, kılınabilinir, Üstadımız zamanında, Beyağabeyi’miz zamanında da kılınmıştır.” dedi. Bu bölge’deki ihvanın böyle bir haberin doğruluğunu araştırma imkânı yoktur, ya da araştırma ihtiyacı duymaz, haberi verenin verdiği haberin, mutlâk doğruluğuna inanır.
İmam-ı Rabbâni Evladı’nın ma’ruz kaldığı Fitne-i Uzmâ’da, bir yerlere savrulan önemli yetkiler kullananlardan birisi, “Biz, Beyağabey’e hiç danışmadan, sormadan, ihvan’a “Beyağabeyimiz böyle emretti, Beyağabey’imiz şöyle emretti,” diyerek kendi kendimize dört yıl kadar Câmia’yı idare ettik,” demiştir.
Aziz Özkan Kardeşimiz. Bu mes’ele, çok uzadı. Hakîkat apâşikâr ortadadır. Zât-ıâlinizin, bölgenizi, yaşınızı, bu yol’daki müktesebâtınızı bilmiyorum.
Bildiğim kadarıyla, Tekâmülaltı ve Tekâmül Kurs’ların (Kız-erkek), Mektûbat-ı Rabbâniye okutulmaktadır. Okuyabiliyorsanız, siz, değilse herhangi bir hoca efendiye Mektûbat-ı Kudsiyye’den, 1.Cilt 288. Mektubu okuyunuz, okutunuz. Mes’ele’nin ne olduğunu bütün çıplaklığı ile orada göreceksiniz. Katkılarınız bekler muvaffakıyetlerinizin devamını Rabbimden niyaz ederim.