Pek Muhterem Özkan Dukan Beyefendi. 
Gerçek mânada mü’minlerin hepsi, Allah’ın velileridir; Ne yazık ki, bizler herhangi birisinin veli olduğuna ancak, onun elinde zuhur edecek Kevnî kerâmetlere bakarız. 
Doğrudur, Peygamber’lerin ellerinde zuhur eden mu’cizeler ümmetinden, hâlis kulları elinde zuhur ederse bu kerâmettir, kerâmet de haktır. Ne var ki, Kibâr-i Evliyâ, derecelerini düşürdüğü için, kevnî kerâmetleri “Hayz-i Ricâl” kabul ederek keramet göstermekten kaçınırlar. 
İsmini zikrettiğiniz merhûm zât ve diğerleri, zâhir-i Şer’i Şerif bakımından birer müslim-mü’mindirler. Ancak, Allah indinde dereceleri bizim için meçhûldür. 
Herhangi bir iddia’da bulunmaksızın, âyet, hadis, hikmetli sözlerle va’z-u nasîhatta bulunmaları elbette dinleyenler üzerinde güzel te’sirler bırakabilir. 
Ancak, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil’lik, iddiaları doğru değildir. 
Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil’i, Müceddid ve Medâr Mürşidi bulduktan sonra tereddüde düşüp başka arayışlara girmek tehlikelidir ve ne yazık, dünya ve âhiret hüsranına sebebiyet verebilir. 
Değer’li Kardeşlerim, Nihat ve Ertuğrul. 
Bu zemine verdiğiniz katkılar, aslâ azınsanmaz. Tarafımızdan da çok büyük bir memnûniyetle karşılanmaktadır. (Zaman zaman, belki de çok haklı olarak acımasızca tenkid’ler’de bulunsanız bile)... 
Osmanlı borç’ları (vardı, yoktu, ödendi, ödenmedi) üzerinden, Devlet-i Aliyye hakkında, Devlet-i Aliyye’nin şahs-ı Ma’neviyyesinde, ba’zı Pâdişah’lar hakkında değerlendirmelerde bulunmanızı doğru bulmam. Elbette, takdîrle, minnet’le ve şükranla yâd ettiğimiz Ricâl-i Devlet olmasına rağmen, hâdiselerin gelişimine uygun, ister istemez, tenkide ma’rûz Ricâl-i Devlet de vardır. 
Sultânûş-Şuarâ, Da’va ve Fikir adamımız, Merhum Üstad, Necip Fazıl Kısakürek, “Devlet-i Aliyye’de İnhitat (düşme ve gerileme devri) 3. Selim’in Borazanı öttürmesiyle başlamıştır,” derdi. 
Değerlendirmelerine şöyle devam ederdi. “İnhitat, hattâ çöküş döneminde, dâhilî, hâricî, gâilelere karşı Devlet-i Aliyye’yi, 33 yıl ayakta tutan, Sultan 2. Abdülhamid, Yükselme döneminin Pâdişah’ları, Haz. Fâtih, Yavuz ve Kanûnî kadar değerlidir,” derdi. 
Osmanlı Borç’ları mes’elesine gelince: 
Osmanlı Borç’larının 1882-1914 yılları arasındaki borç’ların tasfiyesi için Düyûn-i Umûmiye İdaresi kurulmuştur. Düyûn-i Umûmiye İdaresi, Sirkeci’de Galata Bankerleri’nin, Rüsûm-i Sitte İdaresi için tertip edilen binada çalışmalarına başladı. 1897’de ise, Cağaloğlu’nda Düyûn-i Umûmiye için yaptırılan büyük bina’ya (Günümüzde İstanbul Erkek Lisesi olarak kullanılan Bina’ya) taşındı. 
Ayrıca, 23 Temmuz 1923’de yapılan Lozan Antlaşmasında, Osmanlı borç’larının bir bölümünün Osmanlı’dan kopup, Avrupa’da ve Asya’da yeni kurulan devletlere yüklenmiştir. 
Bu borç’ların tasfiyesi için sayısız anlaşmalar yapılmıştır. En son anlaşma bütün borç’ların 1940’larda tasfiye edilmesini öngörmüş ise de tasfiye’nin ancak 1970’li yılların ortalarında gerçekleştirildiği bilinmektedir. 
Diğer taraftan, Siyonist’ler, Ortadoğu’da bir Yahûdî devleti kurulması amacıyla Sultan Abdülhamid’den, Kudüs’te bir miktar toprak karşılığı bütün Osmanlı borç’larının kapatılmasını teklif etmişler. Sultan Abdülhamîd, “Bütün dünya’nın hazinelerini getirip elimin içine koysanız, size Filistin’de bir karış toprak dahî vermem,” diyerek Yahûdî heyetini huzurundan kovmuştur. 
Tarihî gerçekleri ters-yüz edemeyiz... 
- Değerli Ertuğrul Kardeşim. 
Yazıların kitap haline getirilmesi Zât-ı Âliniz gibi pek çok kardeşimizin de samîmî dileğidir. İmkân’lar araştırıyoruz. İmkân hâsıl olursa niçin olmasın? Görelim, “Mevlâm neyler, neylerse güzel eyler”.. 
- Pek Değerli Abdülazîz Aydınlı Beyefendi. 
Yarım asırdan fazla bir zaman zarfında, “Mutlâk” küfre karşı, “Ehven-i Şer,” olanlara rey vermiş bir neslin mensupları arasındayım. 
Günümüzde, siyâsî vasatta, bir mutlâk küfür ve on’ların değirmenine su taşıyanlar vardır, bir de bütün hata ve kusurlarına rağmen, onların karşısında duranlar vardır. Sadece karşı durmak da değil, 60, 70 yıl hayâlini kurduğumuz pek çok şey reâlize edilmiştir. Elbette yapılması gereken daha çok şey vardır. Bunların da yapılabilmesi için onlara moral destek vermemiz gerekmez mi? 
Cemaat ve Câmia mensupları, koyun sürüsü değildir. Mutlak itaat, “Gassâl’in Elindeki Meyyit gibi” durumlar Mâverâ ve Metafizik, hususlar içindir. Hislerle ve akıl ile elde edilen bilgilerde ve hususlar’da mutlâk itaat olmaz. 
Mutlâk Küfr’ün şu an için karşısında olanlara destek vermemek, en azından, pasif davranmak, Mutlâk Küfr’e hizmet etmek demek değil midir? 
- Pek Muhterem’e Gurbe Hatipoğlu, Remziye’nize bakılırsa, bir hanımefendi olmalısınız. Bendenizi, edepli olmaya, haddimi bilmeye da’vet ediyorsunuz. Said Kürdî hakkında cehlimi söylüyor, biraz daha Said Nursî hakkında bilgi sahibi ol! buyuruyorsunuz! 
Belirtmeliyim ki, yaşınız eğer müsâid ise yazar’ın Arapça karşılığı “Muharrir,” fakat Nesir’le Nazım, “düzyazı ve şiir’e meşgul olanlara ayrıca, “Edîp” “Üdebâ”, edip ve edipler de denilir. 
Benim inandıklarım, Allah’ım, Peygamber’lerim, Kitaplarım, Meleklerim, âhiret günü, hayır ve şerr’in Allah’tan geldiğine, yâni Kadere’dir. Eğer, benim inandıklarımın sizin için bir değeri yoksa size söyleyecek hiçbir şey yoktur. 
Ben, Said Kürdî hakkında, edebe muğayir hiçbir şey yazmadım. 
Risâlelerinde, varolan, iman’a, sağlıklı bir ruh yapısına aykırı olanları tespitten ibârettir. Keşke, sizler de risâleleri birer vird gibi okumayıp, muhtevâ’larını anlamaya gayret sarfetseydiniz, “Risâleler doğrudan Levh-i Mahfûz’dan inmiştir, 2.Cihan Harbinde Çanakkale’de bize karşı savaşan Hıristiyanlar, cennete gireceklerdir, hattâ bunlar şehittir,” gibi Yüce İslâm Dini ve Kur’ân-ı Kerim ile bağdaşmayan nice saçmalıkları sizler de anlayabilirdiniz. 
Said Kürdî hakkında benim yazdıklarımı bir kerre daha okumanızı tavsiye ederim. 
Pek Muhterem Osman Bilgiç Beyefendi. 
Aziz Kardeşim, Said Nursî’nin risâlelerinden ba’zı örneklerle, Zamanın Sahibi, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmile gelen şâkird’lere, “Evveliyetle bir “İlm-i Hâl” yazmasını, şakird’lerin önceklikle Zurûrât-ı Diniyye’lerini öğrenmelerini, ondan sonra ne okurlarsa okusunlar, dalâlete düşmeyeceklerini tavsiye etmişti. Keşke, bu hayâtî tavsiye’ye uysalardı. Bu şakird’lerin çoğu (Aile’lerinden öğrenenler hariç) ne hazîn, Zarûrât-ı Diniyye’lerini bile bilmez durumdadırlar. Onların söylediklerine aslâ i’tibâr etmeyiniz. 
- Pek Muhterem A-Lâedrî remzini kullanan kardeşim. 
30 Mart seçimlerinde Türkiye çapında iptallerin sebebi, yalnız sizin işaret ettiğiniz husus değildir. 
Yüksek Seçim Kurulu’nun, buna bağlı olarak il ve ilçe seçim kurullarıyla sandık kurullarının yanlış uygulamaları sebebiyle hücrelere, belediye seçimi için hazırlanan oy pusulalarının yanında, muhtarlık oy pusulaları da bırakılmış, aynı zarfa muhtarlık oy pusulaları da konulduğu için büyük çapta iptaller olmuştur. 
Elbette sizin işaret buyurduğunuz hususun da büyük ölçüde te’siri olmuştur. Tasvip etmediğimi yukarıda ifade ettim. 
Değerli Ertuğrul Kardeşim, Said Kürdî’nin seyyiâtini bir bir, sıralamışsınız. Bunlara ilâve edilecek ve her birisi bir insanı küfre götürür, Hurûfî’lik, Kabala, Ebced Hisabı, Cefr, doğrudan Allah’tan vahiy alma, risâle’lerin hâşâ! Kur’ân’ın delili olması gibi nîce seyyiâtın sahibi birisine, “imanlı bir nes’lin yetişmesine vesile olduğu gayr-i Kâbil-i inkâr’dır,” demek, “Suğrâ’da, Kübrâ’da doğru söyler, netice’de şaşırır,” hükmünü doğrular bir durum değil midir? 
Bir kişi’nin hidayetine vesiyle olmak, üzerine güneşin doğup-battığı her şeyden hayırlıdır, fakat, yazdıklarıyla, söyledikleriyle bir kişinin dalâletine sebebiyet verenler de, güneşin üzerine doğup-battığı her şeyin la’netine düçâr olurlar. 
Bendeniz de sizin düşüncenizin tam aksi bir düşünceyi taşıyorum. Bu zât şahsî kapris’leri, sizin ta’birinizle Meddü-Cezirleri Üveya remziyle yorumlar yapan ve çok değerli katkılar veren Aziz Kardeşim. 
Yüce İslâm Dini’nin esasâtında müttefik olduktan sonra, fürûatta daha esahhi, daha ehveni arayışta ihtilâf etmiş olmamızda bir mahzûr yoktur. Her hususta aynı düşünmemiz gerekmeyebilir. 
“Ümmeti Muhammed’in fürû-î meselelerde, daha kolayı, ehveni, ahveti bulmak için ihtilâf etmiş olmaları geniş ma’nada rahmet, herhangi bir asırda bir mes’ele üzerinde ittifak etmiş olmaları da kat’î delildir.” Yorumunuza kelime kelime, cümle cümle aynen katılıyorum. 
- Ayyıldız remziyle yorum yapan Değerli Kardeşim. 
Yaşadığı asr’ın siyâsetine vâkıf olmayanlar o devirde İslâm’a hizmet edemezler. 
Hangi siyâsî yazı sizi rahatsız etmiştir, zikretmemişsiniz. Aslında, yazdığımız bütün yazıların bir siyâsî veçhesi vardır. 
Doğrudur, günlük siyâsî mes’eleler hakkında kalem oynatmak, dikenli tarlaya yalın ayak girmeye benzer. Fakat şu da bir gerçektir ki, her okuyucunun nabzına göre şerbet vermek de bu işin tabîatına aykırıdır.