Değer’li Kardeşimiz Halid Sarı Beyefendiye cevapların devamıdır: Demem odur ki, biz bir hizmet grubu olarak bütün Müslümanlara hizmeti gaye edinmişizdir. Bu sebeple ne bir partiyi körü-körüne destekleriz, ne de karşısına çıkarız. Merhûm, Büyüğümüz, Beyağabeyimiz, Cennetmekân Kemal Kacar Beyefendi, kendileri bir dönem fiîlen siyasetin içindeydi. İki dönem, (1965-1969, 1969-1973) Kütahya Milletvekilliği, bir dönem, (1977-1980) İstanbul Milletvekilliği yaptı. Parlamento’ya, Millet Partisi Milletvekili olarak girmişti. Daha sonra Adalet Partisine geçmişti. Bizlere, “Benim bir partide siyâset yapmam, illâ sizlerin de aynı partiye rey vermenizi icap ettirmez. Bulunduğunuz yerdeki partilere, adaylara bakınız, bilhassa Mahallî seçimler’de, aday’ın profili çok önemlidir, sonra da perdenin arkasında, vicdanınızla, baş başa kaldığınızda vicdanınızın sesini dinleyin, ona göre reyinizi kullanın,” buyururdular.  

Bizim hiçbir parti ile göbek bağımız yoktur-olmamalıdır. Ancak, bir parti Din-ü Devlet, Millet-i Vatan için, hayırlı işler yapmışsa, alkışlanmalı ve fakat zararlı bir faaliyyeti varsa da en ağır bir şekilde tenkide tâbi tutulmalıdır. Bizim yaptığımız da bundan ibarettir... 

Değer’li Kardeşim. İsmini bile burada zikretmeyi uygun bulmadığım, bahsettiğiniz zat’ın iddialarını ve kendisiyle yapılan uydurma mülakatı internet ortamından çıkartıp aldım. Şen’î yalan, açıkça bühtan ve halüsinasyonel yorumlar karşısında hayretler içinde kaldım. Eski bir asker ve avukat olduğu iddiasında birisinin bu kadar rezil bir duruma nasıl düştüğüne şaşırdım. Hakkında çok açık bühtanda bulunduğu, Merhûm Büyüğümüz, Cennetmekân, Ahmed Arif Denizolgun hayatta iken tek kelime etmeyen birisinin, ebediyyete intikâl etmiş ve artık kendisine cevap veremeyecek durumda birisi hakkında iftiralarda bulunmasını neyle yorumlayacaksınız. 

Kendisine, “Yorumculara Cevaplar ve Mutala’lar!.. (2/45, 46) serî yazılarda, gerekli, müdellel, cevaplar verilmiştir. İnternet ortamında ta’kip ederseniz sevinirim. Değer’li Kardeşim. Diğer ba’zı yorum yapan, sual eden Kardeşlerime verdiğim cevaplar’da arzettiğim gibi, gelecek haftalar, Rabbim izin verirse ve sağlığım da elverirse, İnşâ Allah! F.T.Ö., P.D.Y., elebaşısı, şerir, bağlamında Diyânet İşleri Başkanlığı Dosyasını açacağım. Diyânet İşleri Başkanları arasında, bilhassa, 1980’li yıllardan sonra, vazife yapan, Diyânet İşleri Başkanları arasında, Prof.Dr. Ali Bardakoğlu hariç, hiçbirisi bu şerir ile mücadele etmemişler, aksine yardımcı olmuşlar, istediği şahısları il ve ilçe müftülüklerine ta’yin etmişler, bilhassa, yurtdışı hizmetlere genellikle F.T.Ö.cüleri getirmişlerdir. “Cum’a Sohbeti,” köşemizi ta’kip buyurunuz. 

İşlediğimiz mevzu’larla alakası münasebetiyle zaman zaman, Merhûm Büyüğümüz, Beyağabeyimiz, Cennetmekân, Kemal Bey Ağabeyimiz ile alakalı hatıratı kardeşlerimle paylaşıyorum. Elbette bundan sonra da paylaşmaya devam edeceğim. İnşâ Allah! Bundan böyle, hatıratı, “Yâdı Cihâne değer,” fotoğraflarla da zenginleştireceğim. 

Azîz Kardeşim Ali Benli Beyefendi: 

“Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır.” (A’raf 7/156) 

“Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler).” (Gâfir (Mü’min) 40/7)

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer 39/53) 

“Allah şirki (kendisine ortak koşulmasını), aslâ bağışlamaz; bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisâ 4/48) 

“Allah, şirki (kendisine ortak koşulmasını) asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa büsbütün sapıtmıştır.” (Nisâ 4/116) 

“Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavn ve kavmine dünya hayatında zinet ve nîce mallar verdin. Ey Rabbimiz! (onlara bu ni’metleri), insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver (ki iman etsinler).” (Yûnus 10/88) 

Hâkim ve Taberânî’nin Kebir’inde, İbn-i Abbas’dan rivayetine göre: Cenab-ı Hakk bir Hadis-i Kudsî’sinde şöyle buyuruyor: 

- Benim günahları bağışlamaya muktedir olduğumu kim bilirse, bana herhangi bir şeyi ortak koşmadıkça, aldırmam, bağışlarım bütün günahlarını.

Deylemî’nin, İbn-i Abbas’dan rivayet ettiği bir Hadis-i Kudsî’de, Cenab-ı Hakk buyuruyor ki: 

- Şüphesiz ben Allah’ım! Benden başka hiçbir ilâh yoktur... Rahmetim gazabımı geçmiştir. Her kim; “Lâ ilâhe ille’llâh ve enne Muhammeden abduhû ve Resûlühû,”  diyerek şehâdet getirirse cennet onundur.” 

Yukarıya az sayıda âyet mealleri ve çok önemli iki Hadis-i Kudsî’nin meâlini aldım. Bir de Allah’ın “Rahman,” sıfatının tecellisini gösteren bir âyet-i Kerime’nin de meâilini aldım. 

Musâ Aleyhisselâm Cenab-ı Hakk’a müncâtında, “Ey Rabbimiz! Firavn, yeryüzünde fesad çıkarıyor, insanlara zulmediyor, İsrail oğullarının erkek çocuklarını katlettiriyor ve bütün insanları senin yolundan döndürmek için çalışıyor. Rabbim! Oysa sen ona mülk ve saltanat veriyorsun! Cenab-ı Hakk, “Yâ Musa! Sen, onun küfrüne, zulmene bakıyorsun, oysa ki, ben, Rahman Sıfatımın tecellisiyle, onun sarayı’nın alnına yazdırdığı, “Yâ Mâlik”, “Yâ Hafız,” (Ey Kâinat’ın Sahibi!) “Ey her şeyi koruyan!” isim ve sıfatlarına bakıyorum,” buyurmuştur. 

Müktesebatınızı, yaşınızı hâdisata yakınlığınızı-uzaklığınızı bilmiyorum. Bilseydim belki farklı yorumlarda bulunurdum. Ama, mes’ele’lere bakışımız çok farklı olmalıdır. Öyle anlaşılıyor ki, siz mes’elelere, at gözlüğüyle ve bir istikametten bakıyorsunuz. Oysa ki benim gözümde at gözlüğü yok. Önüme, sağıma-soluma ve hattâ arkama bile bakabiliyorum. 

İhtilafın vukundan i’tibâren, 35 yıl geçmiştir. Günümüzde hizmette olanların yaş ortalamaları, 35 olduğuna göre, bu arkadaşlarımızın çoğu ya doğmamıştılar, ya da yeni doğmuş bebeler idi. İhtilâf’ın gerçek sebebini taraflardan başka kimse bilmemektedir. O yıllar’da, ihtilâfın taraflarının en yakınlarında bulunanlardan birisiyim. Az-çok tahminlerim var, açıklayabileceğim-açıklayamayacağım bilgilerim var. Ama artık bunları bilmenin, başkalarına söylemenin hiçbir kimseye, ama, hiçbir kimseye bir faydası yoktur. Taraflardan her ikisi de artık Berzah âlemindedir, hisap gününü beklemektedirler. 

“Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Sonra şüphesiz, siz de kıyâmet günü, Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız. (hisaplaşacaksınız) (Zümer 30, 31) 

Hakkımız, haddimiz olmadığı halde, divan kurup birilerini bu dünya’da muhâkeme etmeye kalkmayalım. 

Değer’li Kardeşim Hatipzâde Beyefendi. 

Ali Benli Kardeşimize verilen cevaplar sizin için de geçerlidir. Yalnız, bundan böyle yazılarımı, kendiniz okumayacağınızı, kendiniz okumadığınız gibi başkalarına da tavsiye etmeyeceğinizi bildirmişsiniz! Telâşe düştüm(!) Canınız sağ olsun! Siz, okumasanız da, gelecek nesiller ve bugünün tarihini yazacak tarihçiler bu yazıları okuyacaklar ve değerlendireceklerdir. Siz de gayzınızla, öfkenizle baş başa kalınız... 

“De ki: Şüphesiz Allah dilediğini dalâlete, kendisine yöneleni de hidâyete erdirir.” (Rad 13/27) 

“Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola (hidayete iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.” (İbrahim 14/4) 

“(Resûlüm!) Sen, onların hidayete ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah, saptırdığı kimseyi (dilemezse) hidayete erdirmez. Onların yardımcıları da yoktur.” (Nahl 16/37) 

“Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlakâ sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl 16/93)... 

Kuzum, hâşâ! Sizin elinizde, hidayette ve dalâlette olanların bir çetelesi mi vardır ki? Bizlerin dalâlette olduğumuzu ima ediyorsunuz? Böyle bir salâhiyyeti kimden alıyorsunuz? Lütfen, ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun! Haddinizi bilin!...