Muhterem Ahmed Yavuz Erdem Kardeşimiz, 
Çok doğru değerlendiriyorsunuz. Geçmişte de şimdiler’de de, Turuk-u Âliye’de sözlü olarak intikâl eden bilgiler, zaman içerisinde maalesef, tahrife ma’ruz kalıyor. Askerî eğitimde bir emir tekrarı vardır. 200-250 kişilik bir birlikte, Bölük Komutanı’nın emrinin tekrarı istenir, her nefer yanında bulunan nefer’e emri tekrar eder. Emir, başlangıçta “Bayram Haftası”dır, fakat son nefer’e gelindiğinde bu emir, “Mangal Tahtası”na dönüşür. 
Bu bakımdan, yazılı olarak kaydettiğimizi veya bizlere yazılı olarak emânet edilen ma’lumatı yazılı olarak bugünün ve geleceğin nesillerine aktarmak gibi bir vazifemiz vardır. İmkân’lar ve şartlar elverdiğince, Rabbim bize ömür verirse inşâ Allah! bu vazifemizi yerine getireceğiz. 
- Muhterem Selim Ak Bey Kardeşim, 
Hassâsiyetinize teşekkür ederim. Üzüntüm, bir zamanlar, çok uzaklar’da değil, 1969’lı yılların sonlarında, Diyânet İşleri Başkanlığı bünyesindeki 39.000 kişilik kadro’da, müftü, vâiz, imam-hatip, Kur’ân Kursu muallimi ve müezzin-kayyım olarak, İman-ı Rabbânî Evladı’ndan, 29.000 kişi bulunuyordu. Zaman içinde değişen şartlara ayak uyduramayıp, sahneyi birilerine boş bırakmışsak, “Kimseye Şikâyet Etmem, Ağlarım Ben Kendi Hâlime,” durumudur. 
- Pek Değerli Kardeşim Üveys, tevecchünüze çok teşekkür ederim. Bizi ta’kip etmeye devam ediniz. Ayrıca bu zemin’de, bize katkı da veriniz. Yorumlara devam ediniz. 
- Hacer Öz Hanımefendi Kardeşim. Bu zemin’de yorum yapan ilk hanım kardeşimiz yanılmıyorsam zât-ı âliye’leridir. İrfan soframıza hoşgeldiniz. Çok değerli katkılarınızı bekler, teveccühünüzün dâim olmasını beklerim. 
- Pek Muhterem İsmail Çitgez Kardeşim. Güzel olan pek çok şeyle insanoğlu tesâdüflerle karşılaşır. Bu tesâdüfü, dâimî bir tevâfuka dönüştürebiliriz. Sizin de bu zemine katkı vermenizi beklerim. Yorum’lara devam inşa Allah! 
PEK MUHTEREM SELİM AK BEYEFENDİ,
“İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i Kitap’la ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki; Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Allah’ımız da sizin Allah’ınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuzdur.” (Ankebût 29/46) 
- “(Resûlüm!) Sen, Rabbi’nin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbim kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl 16/25)
- Ehl-i Kitap olanlara bile Hüsn-ü Mücadele ile emrolunduğumuza göre, geçmişteki Büyük’lerimiz, şimdiki Büyük’lerimiz hakkında saygı duymam, kendilerinden ta’zim ve hürmetle bahsetmemden daha tabiî ne olabilir? 
Cemaatle Tesbih Namazı Mes’elesine gelince; 
Azîz kardeşim, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid ve Medâr Mürşid, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri (K.S.) için, muasırı, muârızları bile, “Süleyman Efendi, “hoş sohbet, sempatik, mükemmel bir insan. Ne var ki, “Biraz fazlaca müteşerrî (şerîate çok fazla bağlı, şerî’at’dan asla ta’viz vermeyen birisidir,” diyorlardı. Tarîkat, Mâverâü’ş-Şerîa’dır. (şerîat ötesidir) şerî’at’de defosu olanların tarîkatle hakîkate ulaşmaları mümkün olmaz. Eğer şerî’at, Nâfile namaz’ların, tabiî ki tesbih namazının cemaatle kılınmasını tahrîmen mekruh addediyorsa, Ehl-i Tarîkin şerî’atın bu emrine muhalif hareket etme hakkı var mıdır? 
İmam-ı Rabbânî Evladı’nın yol haritası, Tarîkat-ı Nakşibendiyye-i Âliye’nin yazılı olarak düsturlarını bildiren en büyük eser’lerden birisi de şüphesiz, İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin, “Mektubât-ı Kudsiye”sidir. Tesbih Namazı başta olmak üzere nâfile namaz’larının cemaatle kılınmasının bid’at olduğu hususu benim görüşüm değildir. Ne bizzat Müceddid’in zâhirî ve cismânî tasarrufu’nun devam ettiği yıllar’da ve ne de, 41 yıllık Cennetmekân, Merhûm, Büyüğümüz, Beyağabey’imizin niyâbette bulunduğu zamanlarda cemaatle tesbih namazı kılınmıştır. 
Ba’zıları, şurada burada, Merhûm Beyağabeyi’miz zamanında da cemaatle tesbih namazının kılındığını söylüyorlarmış.. 
Kesinlikle doğru değildir; Bu satırların yazarı, 41 yıllık niyâbet döneminin son bir-kaç yılı hariç, büyük bir bölümünde en yakınlarında bulundu. Merhûm Beyağabeyimiz’in tesbih namazını cemaatle kıldığını veya kıldırdığını hiç görmedim, şâhit olmadım. 
Bütün kardeşlerime, Mektubat-ı Kudsiyye’nin 1. Cilt 288. Mektubu ve bu husustaki diğer mektupları okumalarını tavsiye ederim. Goygoycu ehl-i bid’ate değil, ehl-i Sünnet mensuplarının söylediklerine i’tibar ediniz. 
“Kibrit-i Ahmer”, remzini kullanan değerli kardeşim, 
Bilindiği gibi, “Kibrit-i Ahmer”, kâinatta, ekalli kalil, Ender-i Nâdir olarak bulunan bir element, madde ve cevher’dir. Bu münasebet’le, ma’nevî değeri çok yüksek, hiçbir değerle karşılaştırılmayacak kadar evsaf’ta, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil’in, Müceddid, Medar Mürşid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazretleri’nin bir Risâlesi’nin ismidir. Keşke, kendiniz için bu remzi hiç kullanmasaydınız. En azından bundan sonra yorum ve katkılarınıza devam buyuracaksanız, yeni bir remizle, bu zemin’de yorumlarınızı ve katkılarınızı yapınız. 
Suallerinize gelince; Kibrit-i Ahmer gibi Ender-i Nâdir insanlara nasîp olan bu yola hizmet için, daimâ neon ışıklarının altında bulunmak şart değildir. Dünkü bizlerin pozisyonlarında bugün, pek değerli ve daha faal nice kardeşlerimiz vardır. Bugün için onlar Leşker-i Gazâ, benim gibiler ise Leşker-i Du’a’dır. İrtibat mes’elesine gelince, zahirî ve cismanî irtibatımız, kiminle ve ne şekilde irtibat kurulacağı usûlü dairesinde devam etmektedir. 
Ma’nevî ve ruhânî irtibatımıza ise, hiçbir kimsenin dahline izin vermeyiz, ma’nevî ve ruhânî irtibatımızı sorgulamak ise, hiçbir kimsenin ama hiçbir kimsenin hakkı da değildir, haddi de değildir... 
Doğrudur, bir kısım internet site’lerinde kim oldukları, ne idüğü oldukları bilinmeyen, müstear isimlerle, Müceddid ve yolumuz hakkında bir şeyler çiziktirenler vardır. 
Yalnız internet site’lerinde değil, henüz ağızları süt kokan çocuklar, genç’ler, aslı-astarı olmayan, ekserisi Kur’ân ve hadis’e aykırı, bir takım bid’at ve hurâfeleri, hâşâ! Sümme hâşâ! “Hazretimiz şöyle buyurmuş, Hazretimiz böyle buyurmuş” tarzında sağda-solda konuşmaktadırlar. 
Bir misâl olarak vermem gerekirse, İhvan’dan, gün görmüş, tecrübe sahibi, Merhûm Beyağabey’in sohbetlerini dinlemiş, kalabalık bir grubun bulunduğu bir meclis’te birileri konuşuyor. “Hâşâ! Sümme fe Sümme hâşâ!” Mi’râc-ı Nebî sırasında, rivayetlere göre, Sevgili Peygamber’imizin, Mescid-i Aksâ’da, bütün Peygamber’lerin ruhâniyetine namaz kıldırmasını, cemaatle tesbih namazının kılınması için delil gösterir ve bunu da Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid ve Medar Mürşid, Süleyman Hilmi Tunahan (K.S.) Efendi Hazretleri’ne izafe eder ki, bu büyük bir buhtandır. 
Müceddid’e bid’at olan bir şeyi izafe ve isnad iftiraların en büyüğüdür. İnternet ortamına girmeyi önleyemezsiniz. Yasaklamak ise tersine rağbeti artırır. Çünkü, “el-İnsanü Harîsun Limâ Münia” (İnsanlar yasaklara karşı daha da hırslı olurlar.) 
Bilgi kirliliğinden kurtulmak, aynı ortamlar’da, saf bilgileri paylaşmakla mümkün olur. 
Nitekim, 1990’lı yıllar’da, Efendi Hazretleri hakkında, muhtelif gazete ve dergi’de yapılan yayınlarda özgeçmişi ve hayatı hakkında yanlış bilgilerin yer alması üzerine, hayatta olan en yakınları, Damadı Merhûm, Kemal Bey Ağabeyimiz, yine Damadı Merhûm Seyyid Hüseyin Kâmil Denizolgun Beyağabeyimiz, Merhûme, Muhtereme Hâce Feriha Ferhan Sultan Ablamızın ıslak imzalarını taşıyan bir belge dağıtılmıştır. 
- Dînimiz, Din-i İslâm’dır, i’tikat’da Mezhebimiz, Ebû Mansuri Mâtürîdî’nin Mezhebidir, amel’de Mezhebimiz, İmam A’zam Ebû Hanife Hazretleri’nin Mezhebidir. Meşrebimiz, Tarikat-i Nakşibendiyye-i Âliye Meşrebidir. Bunların esasları, gizlenmesi gereken birer sır değil, uyulması gereken birer umdedir.