YAHÛDÎ’LERİN TÜRK TASAVVUFUNA TE’SİRLERİ!... (2) 
- Hâlid-i Bağdâdi’den i’tibâren, gayrisahîh olarak, teselsül ettirilen, Gümüşhanevî, Ahmed Ziyâeddin Efendi’nin silsilesinde, Mardin’de “Şirin Dede” namıyla ma’ruf, Kadirî Şeyh’i Kazasker Yusuf Sıtkı Efendi’nin torunu Ömer Fevzi Mardin de vardır. 
Ömer Fevzi Mardin, “Erzekîzâde” ya da daha çok bilinen adıyla “Mardinîzade” ailesi, Osmanlı’ya ve Cumhuriyet’e pekçok devlet adamı, öğretim üyesi ve işadamı yetiştirdi. 
Ömer Fevzi Mardin’in babası, Muhammed Arif Mardin 1852 Mardin doğumlu, kaymakamlık, savcılık, temyiz mahkemesi üyeliği, Basra, Yemen ve Suriye valiliği de yapan Muhammed Arif Mardin... 
Annesi, Hariciye Nazırlığı da yapmış olan, Mısır’lı (Süslü) Halil Şerif Paşa’nın kızı Leyla Hanım. Leyla Hanım, 1867 Paris doğumlu... 
Leyla Hanım’ın annesi, Şeyh Ömer Fevzi Mardin’in büyük annesi Fransız, Susan Jeanne de Neverley... 
Ömer Fevzi Mardin Harbiye’de teğmenliği sırasında İttihad ve Terakki Komitasına katıldı. Sıradan bir İttihadçı değildi, Gevgili bölgesi sorumlusuydu. 
Delifişek ve idealist subaylardandı. Gönüllü olarak Trablusgarb’a gidenler arasındaydı. Trablusgarp muharebeleri sırasında Arûsû Tarikati müntesipleriyle tanıştı ve çok etkilendi. 
- Arûsîlik ve Arûsû Tarikatı: 
Tunus’ta, 13. Asır’da Ebülhasan Takıyyüddîn, ya da (Tâcüddîn) Ali İbn-i Abdullah Şâzilî (1197-1258) tarafından esasları tesbit edilen ve halefi, Ahmed el-Arûs tarafından kurulmuş zikir ve du’a’dan başka hemen hemen hiç bir kaidesi, husûsi giysileri bulunmayan Şazilî tarikatinin bir koludur. 
Arûsî’liği Kuzey Afrika’da giderek yaygınlaştıran Abdüsselâm el-Esmer oldu. Tunus, Cezâyir ve Kuzey Arabistan’da, bilhassa kahve ekilen bölgelerinde yayıldı. Bu bakımdan da Şazilî’ye, “Kahveyi icad eden” tarikat denildi... 
Arûsî’liği İstanbul’a ilk taşıyan kişi, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi Efendi’dir; Filibeli Ahmed Hilmi, 1865 Bulgaristan-Filibe doğumlu, babası Konsolos (Şehbender) Süleyman Bey, annesi Şevkiye Hanımdır. Galatasaray Sultânî’sini bitirip Düyûn-u Umûmîye’de me’mur iken, vazifeli olarak gittiği Beyrut’da, Pâdişah ve Osmanlı Devlet-i Aliyye’sine düşman olanlarla yakın alaka kurdu. Onların da te’siri ile gizlice gittiği Mısır’da Terakki-i Osmanî Cemiyetine girdi. 1901 yılında, gizlice İstanbul’a döndüğünde tutuklandı ve Fizan’a sürgün edildi. 
Sürgün günlerinde tasavvufa merak sardı. Ziyâret ettiği Asitâne-i Arûsî Selâmiye’nin te’sirinde kaldı tarikata bağlandı. Zamanla hilâfetnâme aldı. Bu sırada, Arûsî Tarikati mensupları Sultan 2. Abdülhamid’e karşı zâten isyan bayrağını açmışlardı. 
Demek ki, Abdülhamid düşmanlığı, Filibeli ile Arûsî’leri birleştirmişti. 
- Tecellî’ye bakınız, birisi, kalkıp, Kuzey Irak’tan, Hind Felsefesi ve Yoga’yı incelemek için Hindistan’a gider, dönüşünde, Nakşibendî Tarikatı Şeyh’i olarak döner. Bir başkası, sürgün edildiği ülkelerde tanıştığı, ba’zı tarîkat mensupları sâyesinde, Arûsî Şeyh’i olarak memleketine döner. 
Ömer Fevzi Mardin’in Arûsî Şeyh’liği ve diğer iltisakları: 
- Ömer Fevzi Mardin, Birinci Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsûsa fedâîleri arasına girdi. İran’da ataşemiliterlik yaptı. 
Harbiye Mektebinde öğretmenlik yaparken, komutanı Rauf Orbay vasıtasıyla Nakşibendî Şeyh’i olarak bilinen Küçük Hüseyin Efendi’yle tanıştı. Bahriye binbaşısı rütbesindeyken, askerlik mesleğini bıraktı. Güyâ, şeyh’inden icazet alarak “halifesi” oldu. 
Ömer Fevzi Mardin zamanla kendi dergahını kurdu. Dergahı kendi eviydi. İstanbul Kalamış’ta küçük bir evde oturuyor, müridlerini ve misafirlerini evinin üst katında ağırlıyor. Bu oda’da, bir kütüphane, bir divan, bir-kaç sandalye ve bir çini sobadan başka bir şey yoktu. Bir de hep kendisinin oturduğu özel bir koltuğu vardı. 
Dizlerinin üstünde hep ince beyaz bir örtü bulunurdu. 
Sırtında daimâ kolsuz bir yelek, içinde frenk gömleği olurdu. Mutlakâ kravat takıyordu. 
Yardımcısı, eski bir şehzâde zevcesi olan Kadriye Hanım, Şeyh’in her işine koşuyordu. 
Bu toplantılarda, Kur’ân-ı Kerim Türkçe okunuyordu. 
Ömer Fevzi Mardin, 1942’de Kadıköyü’nde, “İlâhiyat Kültür Te’lifleri Derneğini” kurdu. (Buraya dikkat!) Derneğin amacı “dinler arası diyalog” (Günümüz diyalog’cularını bir hatırlayın.) 
(Dünü bilmeyenler, bugünü anlamazlar, yarınları hayal edemezler.) 
Dinler arası diyalog mevzuunda Şeyh Ömer Fevzi Mardin’in en büyük destekçilerinden birisi de, protestan gezici misyoner, Dr.Frank Buchman idi. (sıkı durun!) Rahip-misyoner Buchman Evangelist idi. – Geçtiğimiz yıllar’da çok kesîf bir şekilde, şimdilerde içten içe, devam ettirilen dinler arası diyalog faaliyetlerinde, ABD’de mukîm, diyalog’cu başının ve bütün dünya’daki hempalarının en büyük destekçileri, Evangelist’ler değil mi?- 
- Şeyh Ömer Fevzi Mardin’i, Evangelist Rahip Dr.Buchman ile tanıştıran kim, dersiniz; Selânik’li Ahmet Emin Yalman... 
Ömer Fevzi Mardîn, Evangelist Rahip Dr.Buchman, Fener Rum Patriği Atenagorası da yanlarına almışlar Eyüp Sultan Türbesi’nde du’a etmişlerdir. 
Günümüzdeki dünya çapında misyonerlik ve diyalog faaliyetlerindeki ba’zı kurum, kuruluş ve şahısların durumunu anlayabilmek için, geçmişten bir pencere açmakta fayda vardır. “21 Şubat 1946’da Fener Rum Patriği seçilen Maksimos “Sovyetler Birliği taraftarı” olduğu gerekçesiyle istifaya zorlandı. Yerine, Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu Atenagoras, bir gecede Fener Rum Patrikhânesi’nin başına geçiriliverdi. Atenagoras, ABD’den, ABD Başkanı Truman’ın özel uçağıyla Türkiye’ye-İstanbul’a getirilmiş, bir gece’de Türk vatandaşı yapılarak Patrik olmuştu. 
Patrik Atenagoras, sıkı bir Evangelist olup Türkiye’de ilginç temasları olan birisiydi. Başvekil Adnan Menderes, İngilizlere karşı ABD’nin desteğini alabilmek için Patrik Atenagoras’ın elini öpmüştü. 
Said Kürdî, İstanbul’a her geldiğinde, mutlakâ, Patrik Atenagoras’ı ziyaret eder, elini öperdi. 
Demek ki, Papa severlik, Hıristiyan severlik, Yahûdî severlik, Evagelistlik hayranlığı günümüzde diyalog’cu’larına, her konuşmalarında ağızlarından eksik etmedikleri, “Hazreti Pir-i Muğan”dan kalmış... 
- Arûsî Şeyh’i Ömer Fevzi Mardin, 1949 yılında Avengelist’lerin İsviçre’deki meşhûr bir şato’suna misâfir edildi. Burada yaklaşık iki ay kaldı. (Şato’da iki aydan fazla kalması, bir konferans ve bir toplantı için değil uzun süreli bir kurs faaliyeti olmasıdır.) 
Bu kurs sırasında Ömer Fevzi Mardin “İslâmiyet ve Ehl-i Kitap Ailesi” mevzu’ulu bir konuşma da yaptı.
“Müslümanlık devrinin bugün faal görevlerini bu varlıklı, imkânlı millet Amerikalı’lar üzerine almış bulunuyor. Çünkü Allah onları bu işe seçmiş, hazırlamış ve harekete geçirmiştir. Bâbil’den dünya’ya yayılmak için dağılan ırklar sanki Allah’a hizmet için Amerika’da buluşuyor ve en özgün demokrat koşullarda birleşiyor, Allah artırsın ve Allah onları korusun, diye her mü’min Amerika’lı’lara du’acı, dünya’nın önemli bir bölüm insan’larını ana’lar gibi emziren, kucağında ısıtan, teselli ve ümid veren, dünya’nın dert ortağı Amerika’lı’lara her insan du’acı” 
- Bâbil’den dünya’ya yayılan ırk’lar, elbetteki Yahûdî’ler... 
- Ömer Fevzi Mardin, İsviçre’den döner dönmez, Türk Askeri’nin Kore’ye gönderilmesi için bir kitap yazdı. 
- “Kore Savaşı’na Katılmamızda Dinî ve Siyâsî Zarûret”... 
- Ömer Fevzi Mardin’in dostu Evangelist Rahip Dr.Buchman savaştan sonra gittiği Güney Kore’de, Sun Myong adlı Koreli vasıtasıyla dinleri birleştirdiğini iddia ettiği “Moon Tarikati”nin temellerini attı. 
Paralelinde, Ahmet Emin Yalman “Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti”ni kurdu. 
- Pek Muhterem yorumcu’larımız, yorumlarınızı yapmaya ve bizi yakından ta’kip etmeye devam ediniz. Bütün yorumlarınızı cevaplandıracağız...