Azîz Osman Ertürk Beyefendi. 

15 Temmuz 2016 En Uzun ve En Karanlık Gece’nin şafağında, artık, keşkelerin, şöyle olsaydı, böyle olsaydı’ların herhangi bir Kıymet-i Harbiyyesi kalmamıştır. Cumhurbaşkanımız, “Aldanmışız, Allah Bizi Afvetsin, Milletimiz Bizi afvetsin,” demiştir. “El-Aczü an derki’l-İdrâki İdrâkün,” denilmiştir. (anlama-kavrama aczini idrâk etmiş olmak (anlamak), idrâktir. Hata’nın neresinden dönülürse dönülsün, kâr’dır ve hata’dan dönmek de, fazilettir, erdemdir. 

Değer’li Kardeşim Ertuğrul Bektaş Beyefendi. 

“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın (sarılın); parçalanmayın (bölünmeyin). Allah’ın size olan ni’metini hatırlayın; Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun ni’meti sâyesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyet’lerini böyle açıklar ki, doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân 3/103) 

Merhûm Mehmed Âkif Bey de: 

“GİRMEDEN TEFRİKA BİR MİLLETE ONA DÜŞMAN GİREMEZ, 

TOPLU VURDUKÇA YÜREKLER, ONU TOP SİNDİREMEZ.” dememiş miydi? 

Allah’a, Peygamber’ine, Yüce İslâm Dini’nin Mukaddes emirlerine hürmet ve ta’zîm, Allah’ın yarattıklarına şefkat, (Yaradılanı severiz, Yaradan’dan ötürü), Vatanımızın bütünlüğü, Milletimizin bölünmezliği, Temel İnsan Haklarına a’zamî saygı gibi temel mes’ele’lerde, ittifak ettikten sonra, siyâsî, iktisâdî ve içtimâî pekçok mes’ele’de ihtilâf etmek, farklı düşünmeyi, farklılıklarımızı zenginliğimiz kabul etmekte bir beis yoktu. 

Ne var ki, tüm Batı âleminin, İsrail’in, A.B.D.’de bulunan, A.B.D.’yi yöneten, Siyonist ve Yahûdî Lobisi grupların, Vatikan’ın, Dünya Kiliseler Birliği’nin, A.B.D. Avanjelist’lerinin, Moon Tarikatının, A.B.D. Neoconlarının kısaca, bütün dünyadaki Ehl-i Salîp’in-Haçlı Seferi zihniyyetinde olanların desteğindeki, hem Yahûdî, hem Hıristiyan, hem Yahûdî hem Ermeni, dünya’da Hıristiyanlık kültüründen gelmeyen ve fakat, Papalık seçimlerinde söz sahibi, iki gizli kardinalden birisi, diğeri, Güney Kore Moon Tarikatının lideri olan zattır, âhirzamanın en şerîr Deccâli, -Engerek Yılanı, desem, bütün yılanlar ben’den şekvacı olurlar,- deliğinden ilk def’a başını, 07 Şubat 2012’de çıkardı. Deccâl’in askerleri, Polis ve Adalet Teşkilatındaki Kelb-i Akûr’ları, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarını ifadeye da’vet ettiler. Hedef, devrin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan idi. Başarabilseydiler, terör’le işbirliği, Vatana ihânet’le itham edip mahkûm etmek ve netice olarak devrin Başbakanı ve hükûmetini alaşağı etmekti. Sonra, Yargı ve Polis Teşkilatlarında yuvalanan decâcile ma’rifetiyle, 16, 25 Aralık darbe teşebbüsünde bulunuldu. Büyük tehlike, adım adım, Vatanımız ve Milletimizin ufkuna bir kâbus gibi çöküp karartmak üzere bütün işâret ve alâmetleri sergilediği halde, 17, 25 Aralık kalkışmasını başta devrin Başbakanı olmak üzere, işin vehâmetini idrâk eden ba’zı çevreler, bu kalkışmanın bir ihtilâl-darbe teşebbüsü olduğunu, maksadın, Polis ma’rifetiyle ve Yargı eliyle hükûmeti düşürmek olduğunu söylüyorlardı. Buna mukâbil, tüm muhâlefet partileri, Matbuatın kâhir ekseriyyeti, hattâ, Başbakan’ın Partisinden olan büyük bir kitle, 16-25 Aralık’ın aslında, ba’zı yolsuzlukların ortaya çıkarılması hareketi olduğunda ittifak halindeydiler. 17-25 Aralık ile 15 Temmuz 2016 tarihleri arasındaki vukuat, Aziz Milletimizin gözü önünde cereyan etmiş olmasına rağmen, o geceye kadar, gaflet uykusundan uyanmayanlar olmuştur. Fakat, 15 Temmuz Gecesi göstermiştir ki, hedef yalnız Cumhurbaşkanı, hükûmet, Adalet ve Kalkınma Partisi, belli başlı işadamları değil, topyekûn Milletimizdir, bir bütün olarak Vatanımızdır. Tefrika ve gaflet bizi, Milletimizi bilâ istisna, Vatanımızı, dinimizi, imanımızı, Bayrağımızı, İstiklâl ve İstikbâlimizi, ateş çukurunun tam kenarına kadar getirdi de, Allah bizim göremediğimiz askerlerini (melekleri), fethini ve nusretini gönderdi de bizi kurtardı-kurtulduk... 

“Ey iman edenler! Allah’ın size olan ni’metini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, Biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.” (Ahzâb 33/9) 

“Andolsun sizler güçsüz olduğunuz halde Allah Bedir’de de size yardım etmişti. Allah’tan sakınınız ki, (takvâ sahibi olunuz ki,) O’na şükretmiş olasınız.” (Âl-i İmrân 3/123)

Allah’ın, görünmeyen askerlerinin, (meleklerin), Nusretinin, fethinin gelmesi için, zulme ma’ruz kalan, haksızlığa uğrayan ümmetin, samîmî, ihlaslı ve takvâ sahibi olması gerekir. 

“Biz bu yola mefenimizi giymiş çıkmışız,” sözünün, “sellemehû-Süllem,” söylenmiş bir söz olmadığını isbat eden, Hava Meydanı’nın pist’leri karartılmış, Kontrol Kulesi darbeciler, işgalciler tarafından işgal edilmiş, nisbeten küçük bir uçak olan, Cumhurbaşkanlığı havuzundaki en küçük uçak, Ata Uçağı’nın etrafında, altındaki, üstündeki hava sahalarında, fink atan F16’lar ve son silah sistemleriyle donatılmış, teçhiz edilmiş helikopterlere rağmen, âkibeti meçhul bir yolculuğa, “Tevekkeltü, Tevekkelnâ Ale’llâh!” diye çıkan birisinin, samîmiyyetini, ihlasını, tevekkül ve takvasını sorgulamak kimsenin hakkı da değildir, haddi de değildir. 

Özel Kuvvetler Komutanı’nın emri üzerine, ucunda şehâdet olduğu muhakkak iken, darbeci-işgalci, hâin generali alnının çatından tam isâbetle ve tek kurşunla yere serip, sonra da, Şehâdet şerbetini için, Piyâde Ast. Subay, Kıdemli Başçavuş, Ömer Halisdemir’in ihlas, samimiyet ve Takva’sını kim, kimler sorgulayabilirler? 

Yirmi yaşlarında başı açık, normal kıyafetler içerisinde bir hanımefendi, darbe’cilerin tank’larından birisinin önüne geçmiş, ellerini kaldırmış, darbeci veya darbecilere âlet olmuş asker’e “Ben Vatanım ve Milletim için ölmeye hazırım, ya sen beni öldürmeye hazır mısın?” diyor. Pekiyi! Bu hanımefendi’nin, ihlas, samimiyet ve takvasını kim sorgulayabilir? 

Vatanın ve Milletin tehlikede olduğunu gördüğünde, abdestini yenileyip, yakınlarıyla helâlleştikten sonra, “Ölürsem şehid, kalırsam gazî olurum,” diyerek, hiçbir şeyden korkmadan fütursuzca, meydana çıkan, 250’ye yakın şehid, 2.500’e yakını da gazî olan bu insanların ihlas, samimiyet ve takvası aslâ tartışma konusu edilemez. İşte bu şehid ve gazî’lerin, Allah’ın gönderdiği ve bizlerin göremediği Allah’ın askerleri (melekler), Pîrân, Ricâl-i Ma’neviyye yüzüsuyu hürmetine, Rabbim, Milletimizi ve Vatanımızı ateş çukurunun kenarında kurtarmıştır. Fakat tehlike bütünüyle geçmiş değildir; yeniden tefrikaya düşersek, Kîl’û Kâl ile yeniden birbirimize düşersek, “Su uyur, düşman uyumaz,” fahvasınca, pusuda bekleyen ve aslâ olanlardan bir ibret ve ders almayan, Deccâl ve onun avenesi Kelb-i Akûr’lar, her fırsatı değerlendirerek Aziz Milletimize zarar vermeye devam edeceklerdir. 

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men’eden bir ümmet (topluluk), bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran 3/104) 

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmran 3/105) 

Uçurumun kenarına, Ateş çukurunun içine düşüp, bunca hâkîkatler, apaçık, meydana çıktıktan sonra, yine tefrikaya, ayrılığa, Kîl-ü Kâl’e düşersek, bunca şehidimizin kanını, bunca gâzî’lerimizin emeğini heder etmiş oluruz. Buna kimsenin, ama, hiçbir kimse’nin hakkı yoktur. Öyleyse, iyiliği yaymak, kötülüğü bütünüyle Memleketimizden ebediyyen izâle için toplumun her kesiminin üzerine düşeni yerine getirmesi lâzımdır. 

Değer’li Kardeşim, Hasan Güneş Beyefendi. 

İltifatınıza, aramızda meknûn talebinize çok teşekkür eder, alakanızın devamını dilerim. 

Aziz Kardeşim, Aytaç Beyefendi. 

Yukarıda bir başka yorumcumuza verdiğim cevap’ta olduğu gibi, size de aynı cevabı vereceğim. 15 Temmuz – En Uzun ve En Karanlık Gece’den sonra, “Söylemiştim, yazmıştım, biliyordum,” demenin artık bir kıymeti kalmamıştır. Bu gece’den sonra, ne olduğunu artık “Sağır Sultan,” bile duymuştur. Asıl üzücü olan, hüzün veren, bunca olanlara rağmen, hâlâ! Acabâ! Tayyip Bey, yine bir seçim yatırımı olarak ajite mi ediyor? Yoksa herhangi bir tiyatro eseri mi sahneleniyor? Hinoğlu hinlik yapanların mevcudiyyeti! 

“Andolsun, biz cinler ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hattâ daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (A’raf 7/179)