KEMALİZM DİN, MUSTAFA KEMAL İLÂH VEYA PEYGAMBER MİYDİ?  

Mustafa Kemal Paşa, “Bu benim nâçiz vücudum elbette bir gün toprak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebed pâyidâr olacaktır” diyerek kendisinin bir fani olduğunu kabul ve ilan etmişti. Buna rağmen, İstanbul Üniversitesi profesörlerinden ve Portekiz İlimler Akademisi azalarından biri olan, Avram Galanti 11 Kasım 1925 tarihli Akşam Gazetesinde İnkılabı ve Mustafa Kemal’i şöyle tahlil ediyor: “Kanunlarımız ancak dünyevî ihtiyaçlardan mülhem olacaktır” cümlesi Mustafa Kemal’in esasen ender olan şahsiyetini, başka bir görüş noktasına da, bir kat daha enderin enderi yapmaktadır. Son seyahatleri esnasında Mustafa Kemal’e “Türk Peygamberi” “Türklüğün Peygamberi“ lakabını vermişlerdir. Bu özel bir tabirdir. Mustafa Kemal’in ismi mazlum Asya ve mazlum Afrika milletleri için teselli, sabır, metanet ve ümit ifade eder. Bu suretle Mustafa Kemal “Türk Peygamberinden“ çıkarak İbrânîlerin peygamberlerinden biri olan Eremiya’nın vasfına layık olur. Eremiya kitabındaki “Seni milletlere peygamber tayin ettim” sözleri kendisine yakışır... İlâhî peygamberlerden başka dünyevî peygamberler de vardır. Karl Marks, Marksizim yani Sosyalizm’in peygamberi; Lenin, Leninizm, yani Komünizmin peygamberi; Mustafa Kemal, Kemalizm, yani hürriyet, istiklal ve terakkî aşkının Peygamberidir. “Kanunlarımız ancak dünyevî ihtiyaçlardan mülhem olacaktır” diyen Mustafa Kemal, peygamberlik sahasında Musa’ya benziyor. Musa ilâhî peygamber olmakla beraber, dünyevî, sosyalist ve hatta biraz komünist bir peygamberdir. Buna hayret edilmesin, Tevrat meydandadır... Otuz beş asır evvel yaşamış İbrânî Peygamberi ile bugün yaşayan Türk Peygamber arasında dünya işlerinde büyük bir benzerlik vardır. Musa büyük bir seciye sahibi idi, Mustafa Kemal de büyük bir seciye sahibidir. (Avram Galanti, Küçük Türk tetebbuları c.1 sh.119. İstanbul Kağıtçılık ve Matbaacılık Anonim Şirketi 1341/1925)

İmaya ve te’vile bile lüzum görmeden doğrudan sarahaten, Mustafa Kemal’in Türk Peygamberi olduğunu uzun uzun anlatıyor.

Rejimin en sadık dalkavuklarından, Behçet Kemal Çağlar ile Faruk Nafiz Çamlıbel, onuncu yıl marşı için, 1933 yılında, Cumhuriyetin onuncu yılı münasebetiyle:

 “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,

On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;

Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan,

Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan...” bu sözleri yazdılar.

Yine rejimin en sadıklarından Kemaleddin Kamu:

 “Ne mucize ne efsun,

Ne örümcek ne yosun;

Çankaya bize yeter,

Kabe Arabın olsun”u yazdı.

Avram Galanti’nin tahlili, onuncu yıl marşının sözleri, Kemaleddin Kamu’nun şiir denilebilirse şiiri hep Mustafa Kemal Paşa’nın sağlığının yerinde olduğu yıllarda yazılmıştı. Ne bizzat kendisinden ne de yakınlarından bunlara bir tekzip gelmemiştir. Aksine büyük bir memnuniyetle karşılanmış olmalıdır ki, sözler onuncu yıl marşı haline getirilmiş, maalesef, hala da okullarda çocuklarımıza okutulmaktadır.

“Yaratmak” Arapça, “Halk” noktalı “HI” ile karşılığıdır. Halk etmek yalnızca Allah’a mahsustur, “HÂLIK” esma-i Hüsna’dan (Allah’ın güzel isimlerinden) olup, yalnızca Allah’a mahsustur, “Lâ Hâlika İLLE’LLAH,” Allah’tan başka halk edici yoktur.

“Ey insanlar! (size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) İnkılaplarına, devrimlerine, hâşâ! nas’lar gibi, Allah’ın kat’î emirleri gibi muamele ettikleriniz) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa bunu ondan geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen de!” (Hac Suresi, 22/73)

Kainattaki bütün ceberut ve tâutlar, hekimler bir araya gelseler bir sivri sineği bile yaratamazlar. Bırakınız yaratmayı sivri sinek onlardan herhangi birisine zarar verse onun zararını dahî önlemeye güçleri yetmez. Yeryüzünde ilahlık taslayan en zalimlerden, Nemrud bir sivri sineğin burnuna girmesi üzerine başını taşlara vura vura helak olmuştur.

Mustafa Kemal’e çoğul terimi kullandıkları için kendilerini de dahil ederek, “Yarattık= Halk’ettik,” tabirlerini Mustafa Kemal ile birlikte kendilerine izafe edenler, acaba Mustafa Kemal’e ulûhiyet mi izafe ediyorlardı?

Kabe, Beytullah’tır yani Allah’ın evidir. Allah, gücü yeten malî bakımdan beden sağlığı sıhhati yerinde olan ve Kabe’nin yolları açık ise evini ziyaret etmeyi Müslümanlara ömürlerinde bir kere ziyaret etmelerini emretmiştir, farz kılmıştır. Kemaleddin Kamu, Allah’ın evi Kabe’ye alternatif olarak Mustafa Kemal’in evini gösteriyor, Çankaya bize yeter Kabe Arap’ın olsun diyor. Mustafa Kemal’e ilahlık mı izafi ediyor?

Tek parti mütegallibe, ceberûtî ve tâgûtî idarenin, binlerce masumun idam edilmesi mezalimine imza atan, İstiklal Mahkemeleri çetelerine vücud veren, istinadgah olan, 4 Mart 1925 tarihinde ilân edilen 578 sayılı, Takrir-i Sükûn Kanunu’nun birinci maddesi aynen şöyledir: 

“İrtica ve isyana ve memleketin içtimaî nizamını, huzur ve sükûnunu, emniyet ve asayişini ihlâle sebep olan bütün teşkilat, tahrikat, teşvikat, teşebbüsat ve neşriyatı, Hükumet, Reisicumhur’un resmen tasdiki re’sen ve idareten men’a mezundur. Bu efal erbabını Hükûmet İstiklal Mahkeme’sine tevdî edebilir.” Takrir-i Sükûn Kanununa göre ceberûtî idarenin izni ve bilgisi dışında artık, nefes almak bile büyük suçtur, İstiklal Mahkemelerince idam edilme sebebidir.

Ayasofya’nın ibadete açılması mevzûunda son günlerdeki tartışmalar göstermiştir ki, günümüz Kemalistleri, Kemalizm dininin mensupları, şefleri kadar cesurâne bir şekilde Mustafa Kemal için ilahtır, peygamberdir demiyorlar. Ancak, ebedî şef, tek şef, İnkılapların ve devrimlerin ebedî olduğu, dokunulamaz, değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez olduğunu iddia ederek yine de ilahlaştırdıkları görülmektedir. Ayasofya’nın müzeye tahviline ilişkin, Bakanlar Kurulu Kararını iptal eden, Danıştay Onuncu Dairesinin muhteşem kararındaki gerekçelerin tamamını göz ardı ederek, yalınızca, Mustafa Kemal’in de imzasının bulunduğu bir kararname nasıl iptal edilir, argümanı ile karşı çıktılar. Onlara göre, İnkılap Kanunları, devrimler, değiştirilemez, dokunulamaz, hâşâ! sabitelerdir. Nitekim bazı İnkılap Kanunları ve kararları, 1982 Anayasasına taşınmış, değiştirilemeyen, değiştirilmesi teklif dahî edilemeyen maddeler olarak korunmuştur. Bunlar arasında artık günümüzde trajikomik hale gelmiş, şapka giyme, bey, ağa, paşa denilemeyeceğine dair kanunlar da vardır...