“Sanioğlu,” Remziyle yorum yapan ve sualler tevcih eden, Değer’li Kardeşimizin suallerine cevap.

ANTALYA DA’VASI: (2)

Darbe-i hükûmet’in ikinci gününde, 13 Eylül 1980 Cumartesi günü, İstanbul’daki bütün gazete ve mecmu’a’ların sahip ve idarecilerini, İstanbul-Anadolu Yakası, Maltepe, Zırhlı Birlikler Kışlasında, -Bilahere bu Kışla’nın adı, “Kenan Evren Kışlası” olarak değiştirilmiştir.-topladılar, kendilerine göre, Darbe’ye, niçin mecbur kalındığını anlattılar, bundan sonra nasıl hareket etmemiz gerektiğini, en yüksek perde’den, diskur mahiyetinde anlattılar. Sıkıyönetim’in uygulamalarını ima yoluyla bile olsa tenkid tabi tutanların, gazete ve mecmu’a’larının kapatılacağını, sahip ve idarecilerinin tevkif edileceğini ihtar ettiler. Bilindiği üzere, sıkıyönetim ilan edildiğinde, sivil otorite, mülkî idarî amirler de, doğrudan, sıkıyönetim komutanlıkların emrine girerler. Sivil giyinimli, birisi bendenize yaklaştı, iki elini omuzlarıma koydu, “Mustafa Akkoca Bey, beni tanıdınız mı?” dedi, “Özür dilerim, tanıyamadım,” dedim. “Ben, çaylak bir me’murken, henüz vazifeye yeni başladığımda, İstanbul-Zeytinburnu, Kazlıçeşme, Fatih Camii’nde, sizi ta’kip ile başlamıştım. Yıllar içerisinde yine ta’kip ettim. Şimdi, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, 1.Şube, (Siyâsî Şube’de), İrtica Masası Şefi’yim.” dedi. Böylece, hep bildiğim, fakat, hissetmediğim, muakkıbimi de yakînen, tanımış oldum.

Bütün gözler artık, Selimiye Kışlasında bulunan, 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’na çevrilmişti. İdare’nin, hadisatın sıklet merkezi artık Selimiye Kışlasıydı. Daha önceki yıllarda edindiğimiz tecrübe, kurduğumuz beşerî münasebetler yardımıyla ve dostlarımızın delaletiyle, 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nda, kilit mevkî’lerde, Ordu Genel Sekreterliğinde, o zamanlar, “Eşgüdüm,” deniliyordu. Koordinasyon Merkezinde, Albay Salahaddin Bey, Sıkıyönetim, Başsavcısı, Albay, Süleyman Takkeci, operasyonların başında, Ziverbey Köşkün’de, Kurmay Albay, Nevzat Boynuyoğun...

15 Eylül 1980 Pazartesi gününden i’tibaren, Cumartesi-Pazar dahil her gün, Erenköyü’nden Cağaloğlu’na giderken, öncelikle, Selimiye Kışlasına uğruyor, son bilgileri alıyor, Gazete’ye geçiyordum. Koordinasyon-Eşgüdüm merkezinde, Türkiye’deki tüm, Sıkıyönetim komutanlıklıkları ve Talî Sıkıyönetimliklerine bilgilere ulaşabiliyorduk .Operasyonlar, Ziverbey Köşkünde plânlanıyor, uygulanıyordu. Kurbay Albay Nevzat Boynuyoğun’un idaresinde, Ordu’dan, yirmi, Emniyet’den yirmi olmak üzere, bütün operasyonlar 40 kişinin katıldığı harekât ile tarassud (gözaltı) kararları yerine getiriliyor, toplama merkezlerine sevk’ediliyorlardı.

M.İ.T,’den ve diğer İstihbarat birimlerinden gönderilen listeler, klasör’lerden, masalardan taşmış bir vaziyette idi. Dinî ve Millî dinamikler, istisnasız, bütün camia ve cemaatlerin isim yapmış, ileri gelenleri opere edileceklerin listelerine dahildi.

Başsavcı, Merhum, Albay, Süleyman Takkeci’nin ta’limatı, -ricasıyla desek daha doğru olur.-Ramazan ayında, geceler boyu sahur vaktine kadar, bize yardımcı olan kardeşlerimizle birlikte, istisnasız, her camia ve cemaatten önemli isimleri arananlar listesinden çıkarmıştık...

Her şey normal seyrinde devam ederken, çok güzel bir haber geldi. Darbeci generaller, Millî Güvenlik Konseyi, Türkiye’de Parlamento’yu kapattıkları halde, Avrupa ile ipleri tamamen koparmamak için, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türk Gurubu, aza’larının, Türkiye’de Parlamenterlikleri sonlandırıldığı halde, Avrupa’ya gönderme kararı aldı, Merhum, Büyüğümüz, Parlamento’da bulunduğu yıllarda, Fransızca’yı anadili gibi bildiği ve konuştuğu için, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde Türkiye’yi ve Adalet Partisi’ni temsil etmişti. Milli Güvenlik Konseyi kararıyla, diğer Avrupa Konseyi Meclis aza’larıyla birlikte, harcırahları ödenerek, Avrupa’ya-Fransa’ya gönderildiler. Gönderilenler arasında, hatırımda kaldığına göre, İstanbul Milletvekili, Beyağabey’den başka, Adalet Partisi İstanbul Milletvekili, Cevdet Akçalı, C.H.P.’den, Ankara Milletvekili, Hukukçu, Prof.Dr.Muammer Aksoy, -Bu isme dikkat!Zira Beyağabey hakkında bu isim üzerinden bir takım haksız spekülasyonlar yapıldı, yeri gelince bütün tafsilatını anlatacağım.- Kontenjan Senatörü, Metin Toker, (İsmet İnönü’nün damadı) vardı.

Avrupa Konseyi toplantıları tamamlandıktan sonra, Merhum, Büyüğümüz, Prof.Dr.Muammer Aksoy, Metin Toker ,Cevdet Akçalı ve diğer ba’zı Parlamenteri, muhtelif Avrupa ülkelerini gezdirdi, onları İslâm Kültür Merkezlerinde misafir etti, ağırladı, kendilerine hediyeler aldı. Herbirisi, Beyağabey’in, şahsiyeti, nezaketi ve keremi karşısında hayranlıklarını ifade ettiler, şimdiye kadar yakından tanıyamadıkları için hayıflandılar.

Olağanüstü dönemlerde, fitne-fesad, dedi-kodu çarkları daha hızlı döner; Beyağabey’in Avrupa’da olduğu haftalar içinde, izinden dönen Türk İşçileri, güya, önemli bir haber getirmişler gibi, ya da kendilerinin çok önemli, iyi haber alan kimseler oldukları vehmiyle, “Efendim, haber aldığımıza göre, Afyon, Konya, Sıkıyönetim Komutanlıklarından arandığınız söyleniyor, ortalık aydınlanıncaya kadar, Türkiye’ye dönmeyiniz,” denilmiş...

Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketiyle, Sabah ve Ufuk Gazete’leri, Sultanahmed, İnciliçavuş Sokak’ta yanyanaydı, yan bina’dan, Beyağabey’in Kalem-i Mahsus Müdürü, Merhum Mehmed Aktekin bey aradı.. “Mustafa Bey, Bey Ağabey’in odasına kadar gelebilir misiniz?”, “Hemen geliyorum,” dedim ve gittim. Odaya girdiğimde, Mehmed Bey telefon’un ahizesi kulağında bir yerleri arıyordu, birden ahizeyi masanın üzerine bıraktı, Mustafa Bey, “Buyurun, konuşunuz,” dedi ve oda’dan çıktı, Mehmed Bey’in bu hareketi karşısında çok şaşırmıştım, ama, ahizeyi kulağıma götürdüm, “Alo!” dediğimde, Telefonun karşı ucunda, Merhum, Nihad Tarhan vardı, “Alo! Mustafa Hocam, Telefonu, Beyağabey’e takdim ediyorum,” dedi.

Beyağabey, “Mustafa! Buralara çok değişik haberler geliyor, sende nasıl bilgiler var, dönüp-dönmemekte tereddütlüyüm, sen ne dersin?” buyurdular. Ben de kendilerine, “Ağabey, bu sabah Gazete’ye gelmeden, her zaman olduğu gibi Selimiye Kışlasına uğradım. Koordinasyon Merkezinden aldığım bilgiye göre, Türkiye’nin hiç bir yerinde, Sıkıyönetim Komutanlıklarınca, Sıkıyönetim Talî Komutanlıklarınca, aranmadığınız gibi, başkaca hiç bir makam ve mevki tarafından da aranmıyorsunuz. Ama, bu demek değildir ki yarın veya yarından sonra aranmayacaksınız. Olağanüstü günlerde yaşıyoruz, her zaman her şey olabilir. Ama, Siz, yurt dışına, diplomatik pasaportla ve Devletten aldığınız harcırahla çıktınız. Hemen veya ma’kûl bir müddet zarfında dönmemeniz halinde, peşînen, suçluluğu kabul anlamına gelir. Sadece, dönmemeniz bile, ayrıca, bir tahkikat-ta’kibat konusu yapılabilinir. 

Ağabey, Bendenize sorarsanız, derhal dönünüz, gelişecek yeni vaziyetlere göre, burada tedbirler alırız, yine de takdir Zât-ı âlî’nizin, bizler her şartta emrinizdeyiz ve yanındayız,” dedim. Her zaman mu’tad konuşmalarında olduğu gibi, “Pekâlâ! Dedikten sonra, İnşâ Allah! En yakın bir zamanda döneceğim, döneceğim tarihi ve saati ayrıca sana bildiririm, beni, Yeşilköy Hava Limanında karşılarsın.” “Başüstüne Efendim,” dedim ve telefon kapandı...