“TASAVVUF-TARİKAT KALPAZANLARI!... (2)

Ca’fer Sadık - 21.01.2020, 23:27

“İki dünyanızı da per-perişan ettiniz. Tasavvuf kalpazanı dediğiniz zatlar, veli’yyullah’ın önde gelenlerindendir. Yazıklar olsun, sana yazar müsveddesi mahluk.”

Beyefendi, cehaletiniz, belahatiniz, yukarıdaki on beş cümlelik bir metinde zahirdir. İki dünya yok, dünya ve ahiret vardır. “Veliyyu’llah,” diye başlattığınız, müfred (tekil) cümleyi, “önde gelenlerindendir,” diye, cem’î’ (çoğul) olarak devam ettirmişsiniz. O takdirde, “Evliyau’llah’ın,” olması gerekmez miydi?

Beyefendi, herhangi bir hususta bilgisi-belgesi, söyleyeceği, vereceği cevabı olmayanların yaptıkları tek şey sövme ve hakarettir. Siz de kolay olanı seçmişsiniz. Bendenize hakaret zımnında, “Mahlûk,” demişsiniz, bu da, ebleh ve echel olduğunuzu gösterir. Mâsiva, (Allahu Zülcelâl ve Tekaddes Hazret’lerinden başka, her şey,) kâinatta mevcûd, zîruh, melekler, meleklerin Peygamber’leri cin’ler, insanlar ve insanlar arasından seçilmiş, nebî ve resûller hepsi mahlûk’durlar. Siz de bir mahlûk’sunuzdur. Mahlûk, mahlûkattan biri olmak mühim değil, hafazan Allah! “Belhüm, Adal,” veya, “Şerrü’d-Devab,”dan olmamaktır. İnşa Allah! Bu cümle’lerin ne ifade ettiğini idrak etmişsinizdir.

“Tasavvuf-Tarikat Kalpazanları” konusunda bir makale değil, onlarca makale kaleme aldım, mevzu’u enine-boyuna tahlil ettim ve ba’zı tespitlerde bulundum. İnternet vasatında bu makale’lere ulaşılabilinir.

Turuk-u Âliye’de, teselsül, (zincirin halkalarının kopmadan birbirini ta’kip etmesi) ve Nisbeti Sahiha esastır. Teselsülü olmayan, sahih ve sağlam nisbeti olmayan birisi, çıkar da, “Ben Mürşid-i Kâmilim, Müceddi’dim,” derse, ya da, başkaları bu sıfatları o kimselere haml’ederse, bu kimseler ancak, “Tasavvuf-Tarikat Kalpazanı,” denilir.

İman-ı Kâmil sahibi, hakkâ mü’min olan herkes, Allah’ın velî’sidir. Veli olmak başka şey, vazifeli, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve müceddid olmak başka şeydir. Nasib-i Ezelî’siyle, Tensib-i İlahî ve bir müşid-i Kâmil ve mükemmil’in terbiyesi altında, Seyr-i Sülûkünü tamamlayıp, çilesini de çekmeden, çıkıp, “Ben Mürşid-i Kâmilim, Ben Müceddidim,” demesi, herhangi birisinin, çarşıdan satın aldığı bir askerî urba’ya, Mareşal-Orgeneral Apoleti ve rütbe işareti diktirerek, kendisini Mareşal zannedip, Mareşal ve Orgeneral olarak takdim etmesi gibi bir şeydir.

“YORUMCULARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (6/12)

Selim Han - 22.01.2020, 08:04

“Efendim, dikkati calip cevap yazma zahmetinde bulunduğunuz için teşekkür eder, du’a ederim. Kalın sağlıcakla....”

Du’a, temenni ve niyazınız için teşekkür eder, tahiyye ve selamınıza mukabele ederim. Bu zemine daha ziyade katkı vermenizi hasseten istirham ederim.

SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... (23)

Mesud Mutlu - 24.01.2020, 14:02

“Allah razî olsun Hocam. Rabbim güç kuvvet versin... Elinize yüreğinize sağlık...” Layık olmadığım halde, hüsn-ü teveccühle iltifat buyurmuşsunuz. Çok teşekkür eder, bu zeminde sizi çok daha fazlasıyla görmek isterim. Selâmlar...

SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... (35)

Kardeş - 30.01.2020, 17:31

“Hocam, Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş… Hal böyleyken, i’tikatta Mâtürîdî, amel’de Hanafî, tarikatta ise layık isem Nakşîyim, diyen idarecilerimiz neden bunları görmezse Ehl-i Sünnet kuruluşların önünü kesmeye çalışır, onlara olmadık işlerden cezalar keserek onları yıldırmaya çalışır. Ancak şunu bilmeliler, hak olan da’va’da yılgınlık küskünlük olmaz. Hak yolun sahibi, Pîrandır, Resulullah’tır, Hazreti Allah Azze ve Celle’dir. Yani, kendisine oy vermeyen Ehl-Sünnet kuruluşlara olabildiğince bir yıldırma politikası var. Siz mevcud idare ile irtibatı olan biri olarak bunları da dile getirseniz...”

Aziz Kardeşim. Bizi, “Mâ Ene aleyhi ve Ashabî,” düsturu üzere, Ehl-i Sünnet i’tikadı üzerine olanları biz, yapan, bu yoldan sapmış, çıkmaz yollara düşmüş tüm fırak-ı dâlle’nin mevcudiyyetidir. İdare’nin,-İdare’den hangi idareyi kasdettiğiniz bizim mechulümüzdür, -“Ehl-i Sünnet Kuruluşlarının önünü kesmeye çalışması, yıldırmaya gayret etmesi”, bana biraz sizin vehminiz gibi geldi.

Günümüzde, Devletin başında Zat, zaman zaman, müşavir’leri tarafından hazırlanıp önüne konulan metinleri prompter’dan okurken hatalara düştüğü bir vak’a’dır. Bu durumlarda, kendisini acımasızca tenkid edenlerden birisi bu satırların yazarıdır. Ancak, yakînen bilmekteyim ki, kendisi de bizler gibi, Mâtürîdî-Eşa’rî ve Hanafî mezhebindendir. “Ehl-i Sünnet kuruluşlarının önünü kesmek için,” faaliyette olması söz konusu değildir.

03 Mart 1924 tarihinde Bab-ı Meşîhat yerine te’sis edilen Diyanet İşleri Reisliği, Mâtüridî-Eşa’rî, Hanafî, yani Ehl-i Sünnet Akidisi üzerine te’sis edilmiştir. Devrin Diyanet İşleri Reisliği, Reis Muavini, Merhum, Ahmed Hamdi Akseki, Diyanet İşleri Reisliği adına bir meâl, bir tesir, bir de Sahih Hadis Külliyatından bir hadis, yazdırılması, hazırlanması tercüme ve şerh için, Mehmed Akif Bey, Merhum, Muhammed Hamdi Yazır ve Ahmed Naim Merhum ile mukavele akd’ederken, en önemli şart; Meâl, tefsir ve Hadis Külliyatının, Mâtürîdî-Eşa’rî, Hanafî, Ehl-Sünnet Akide’sine uygun olmasıydı.

Zaman zaman, Diyanet İşleri Reisliği bünyesinde, Ellâ Mezhebiyye mensubu kimseler vazife yapmışlardır. Hattâ, bunlardan ba’zıları en üst makamlarda da görev almış olabilirler. Ancak, Temmuz 1965 yılına kadar, Diyanet İşleri Reisliği, Müşavere Hey’etinden, Temmuz 1965’den günümüze, Din İşleri Yüksek Kurulundan, Ehl-i Sünnet Akidesine muhalif hiç bir karar ve fetva çıkmamıştır. Sevgili Peygamber’imizin salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Benim Ümmetim, asla, dalalet üzere içtima etmez,” mu’cizesi tahakkuk etmiştir.

Yurt’larımızda, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’ an Kurs’ları yok denecek kadar azdır. Hiç bir hususta biz artık, Diyanetle rakip değiliz. Niçin bizim önümüzü kesmeye kalksınlar. F.E.T.Ö.’nün, Darbe-i Hükumet, isti’la ve parçalama teşebbüsünden sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı, Din Şûrası ve Türkiye Diyanet Vakfı, İSAM (İslâmî Araştırmalar Merkezi), tarafından hazırlanan üç rapor vardır. Her üç rapor’un da nihai değerlendirme bölümünde, “Bir an evvel Ehl-i Sünnet Akidesine dönülmesi,” tavsiye edilmektedir.

İdare’nin en Yüksek Makamındaki Zat ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en üst Makamında bulunanlar, “Pek haklı olarak, İmam-Hatip Okullarındaki ve İlahiyat Fakülte’lerindeki dinî Eğitim’den şikayetçisiniz, biz de şikayetçiyiz. Her hususta münhasıran sizin salahiyetli olacağınız Kur’an Kurs’larını ihya edelim, Kur’an Kurs’larını derecelendirelim, ba’zı Kurs’ların duvarlarına, mesela, “Bu Kurs’da, Nahiv’den, Kafiye, Mollacami, Metinler, Şerh-i Akaid, Fıkıh’tan Dürer, Usûl-ü Fıkıh’tan, Muhtasaru’L-Menâr, kitapları okutulmaktadır,” diye levhalara asalım, mevzuatımızda buna aykırı hiç bir madde yoktur,” dediler.

Bu Kurs’lardan me’zun olanlar, açık öğretim veya bitirme imtihanlarını kazanarak, açık bulunan kadrolara vekil, İlahiyat ön lisans, (İki yıllık İlahiyat Yüksek Okullarını (Açık öğretim veya bitirme imtihanlarına girerek me’zun oldukları takdirde, açık bulunan kadrolara sözleşmeli olarak ta’yin edilirler, belli süre sonrasında asıl kadrolara alınırlar,” diyorlar.

“Ma’rifet İltifata Tabidir, Müşterisiz Meta’ Zayidir, İltifatsız Mal Zayiidir.”

Tekamülden me’zun ettiğiniz birisini, öğrendiklerini tatbîk edecek bir hizmete, müderris olarak, imam-hatip, müezzin-kayyım, müftü, vaiz olarak bir yere gönderemiyor, 18-20 yaşında babasının evine gönderiyorsanız, kimselere bir şeyler söyleme hakkınız yoktur, demektir.

Yurt’larımız, kapasite’lerinin ancak,% 20-30’ civarında talebe barındırıyorsa, ba’zı Yurtlarımızda elektrik, su, doğalgaz faturalarının bile ödenmesinde güçlük çekilmeye başlanılmışsa, kusuru hep başkalarında değil, biraz da kendimizde aramamız, Takke’lerimizi önümüze koyarak, “Biz nerede hata yaptık?” diye düşünmemiz gerekmez mi?

Ortaöğretim ve Yükseköğretim yurtları, Gençlik ve Spor Bakanlığı Kredi Yurtlar Kurumu, Mülkî İdarî Âmirliklerce, gerektiğinde Y.Ö.K. tarafından denetlenmektedir. Vuku bulan ba’zı müessif vak’a’dan sonra yurtlardaki teftişlerin daha titizlikle yürütüldüğü bilinmektedir. Aslında bu teftişler, yurtlarda kalan talebe ve eğitmenlerin emniyetleri bakımından alınması gereken tedbirlerin kusursuz olarak alınması için şarttır ve faydalıdır.

Dernekler, vakıflar Ticaretle iştigal edemezler. Dernekler ve vakıflar bir şekilde ticaretle iştigal ediyorlarsa, diğer ticarî kuruluş ve şahıslar gibi vergiye tabi olurlar. Daha önceki yıllarda senede bir kez tertip edilen, Kermes faaliyetine göz yumuluyordu. Artık, neredeyse her hafta tertip edilen, Kermes faaliyeti ba’zı bölgelerde civar esnafın şikayetlerine sebebiyet vermiştir. Bu sebeble, Yurt’lar teftişe tabi tutulduklarında, Kermes faaliyetleri sebebiyle, bir Maliye müfettişinin de diğer teftiş heyetine refakat etmesi istenmiştir.

Gerekçe göstermeden, keyfî bir ceza uygulaması asla kabul edilemez.Nerede ve ne zaman böyle bir uygulama vuku bulmuş ise yer, zaman ve dernek ismi verilirse hesabını sorarız.