Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!... ( 6/ 08)

Selim Han-24.12.2019.14,16

“Merhaba arkadaşlar! Sizler kadar ilmim yok demeyeceğim, hiç yok sadece Elif Cüz’ünü okudum ve tabi’î, Kitabımızı da okuyorum, el-Hamdü Li’llah. Anlamadığım ne biliyor musunuz? Siz ba’zen güzel şeyler yazıyorsunuz, evet, okuyorum, ama ba’zen de sanki merkeze muhalif gibi bir durumunuz var, ortada… Sahi, siz kimsiniz kime hizmet ediyorsunuz?...”

Selim Han remzini kullanarak yorum’da bulunan değerli Kardeşim. Türk Matbuat tarihinde bir ilk olarak, Günümüz Teknoloji’sinin bize sunduğu imkân’ları da kullanarak, yepyeni bir zemin hazırladık. Bu köşe’de, bu zeminde, herhangi bir mevzu’da kaleme aldığımız metinler-görüşler, bütün okuyuculara ve ta’kipçilere açıktır. Doğrudan sövme ve hakaret teşkil etmediği müddetçe, - ki, zaman zaman, hızını alamayıp, sövenler ve açıkça hakaret edenler de çıkıyor.- yorum yapabilirler, tenkid edebilirler. Bu zeminde, yorumlarda bulunan ve görüşlerini serd’eden Kardeşlerimizin kahir ekseriyyeti, Tedrisat Sistemimizde yetişmiş, devrinde Tekamülü bitirmiş,uzun  yıllar bu sistem’de, müderris olarak bulunmuş Kardeşlerimizdir. Bizim Merkemiz’de, kitap, (Kur’ân-ı Kerim), Sahih Hadis, (Sünnet-i Resûlullah) ve Tarîkat-i Nakşibendiyye-i  Âliyye’nin düstur-u aslisi ve esasatı vardır. Bu zeminde yorum yapanlar, ancak bu şartlara riayet etmek şartıyla yorumlarda bulunabilirler, Şer’i Şerife, Sünnet-i Resûlu’llah’a, Tarîkat-i Nakşibendiyye’nin esasatına muhalif yorumlara bu zeminde yer verilmez. Bu şartlar müvacehesinde siz de bu zeminde diğer Kardeşlerimiz gibi yorum yapabilirsiniz.

Zaman zaman, bu zeminde, ahir zaman fitnelerinden, bid’atler, bilhassa, Tasavvufî  bid’atler, hakkında görüşler bildirilmiş, bu görüşler üzerine de yorumlar yapılmıştır. Mesela, mübarek gün ve gecelerde, Tesbih namazının cemaatle kılınmasının, tahrimen mekruh ve bid’at olduğu, ilk def’a bu zeminde dile getirilmiş ve üzerine yorumlar yapılmıştır. Size ters gelen ve hangi merkezi kasdettiğinizi bilmemekle birlikte, “Merkeze muhalif gibi bir durdum,”dan, sünnetlerin yerine ikame edilmeye çalışılan, bid’atlara karşı koymayı kasd’ediyorsanız, biliniz ki, şer’î ve tasavvufi bid’atlerle mücadele’ye devam edeceğiz.

Geçtiğimiz haftalarda, Anadolu’da önemli bir merkez’de, yurt hocası değil, kendi ta’birleriyle, daimî, kurs’un hocası, bir cenaze ta’ziye evinde, sohbet ediyor, sohbetinde, “İmam-ı A’zam, Ebû Hanife, Nu’man bin Sabit Hazret’leri, (Rahimehullah-ı aleyh) talebe’sinden İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Ebû Yusuf’a, ders okuturken, kitap henüz daha yarıya ya gelmiş ya da gelmek üzereymiş...  

İmam-ı A’zam’ın eceli gelmiş, ebediyyete intikal etmiş, sekarat-ı Mevt halinde öğrencileri, büyük bir üzüntü içinde, “Efendim, ölüyorsunuz, okuduğumuz kitap da yarıda kaldı, çok müte’essiriz,” dediklerinde, İmam-ı A’zam, “Evladım, siz üzülmeyin, ben gelir, yarıda bıraktığımız dersi tamamlarım,” demiş… İmam-ı A’zam, vefatından sonra ete kemiğe bürünmüş, her gün gelmiş ders okumaya devam etmişler. Ancak, bir gün gelmemiş, talebesi merak içinde kalmışlar, ferdası günü gelince, büyük bir merak ve heyecanla, “Hocam, sizi dün çok bekledik, teşrif buyurmadınız, sebebi neydi acaba!?” İmam-ı A’zam buyurmuş ki, “Dün, benim de medfun bulunduğum kabristan’ın kenarından geçen birisi, Yasin-i Şerif okumuş ve sevabını bu mezarlıkta medfun bulunanların ruhlarına bağışlamış, Allah bu sevab ve ecirleri sahiplerine ulaştırma ve dağıtma vazifesini bana verdi, ben de bütün medfun ve merhumlara sevablarını dağıtırken geciktim, bu sebeble dünkü derse gelemedim,” buyurmuş...

Bizzat kulaklarımla duymasam, o mecliste hazır bulunmasam da, birisi bana anlatsaydı, “Hadi Canım Sende!” der, geçer ve asla inanmazdım.

Zamanında, iki molla, tesadüfen, bir köye cerre çıkmışlar. Her ikisi de va’az etmek istemiş, köyün imamı ve ileri gelenler, biriniz, va’az edin, diğeriniz de hutbe okuyunuz,” diye, molla’lar arasında sulhu te’min etmişler. Kürsü’ye çıkan molla, “Haz.Musa, nezretmişti, bir oğlu olsa Allah için onu da Kurban ederim, demişti. Rü’yasında, sözünü yerine getir denildi, o da, oğlu Haz.İsa’yı kurban etmek üzere Mina’ya götürdü, tam da kurban etmek üzereyken, göklerde, cennetten getirdiği bir teke ile, Azrail aleyhisselam göründü, teke kurban edildi, Haz.İsa aleyhisselam kurban olmaktan kurtuldu.” demiş...

Cemaatin arasındaki molla şiddetle karşı çıkmış söylediklerin tamamen yanlış demiş… Cemaatten, öyleyse molla’nın yanlışlarını sen düzelt demişler. Hangi birisini düzelteyim, Haz.Musa değil, Haz.İbrahim, Haz.İsa değil, Haz.İsmail, Azrail değil, Cebrail,cennetten getirilen teke değil, sürmeli koç, demiş...

Tıpkı, bunun gibi, hangi hatayı tashih edelim ki, ölen birisinin ruhu artık başka bir boyuta geçmiştir, dünyadakilerle temasa geçmesi, irtibat kurması mümkün değildir. Vefat etmiş birisinin ruhunun aynı cesette veya bir başka cesette yeniden dünya’ya gelmesi tenasuhtur,(Reankarnisyon)’dur ki, bu da ahireti, hisabı, kitabı, cenneti cehennemi inkar zımnında, kadim bin Hind felsefesidir, küfürdür. Mü’minlerin dünya’daki amellerinin veya sadaka-i cariye’lerinin mükafatı kıyamet gününde verilecektir, bunu da insanlar değil, vazifeli melekler tebliğ edeceklerdir.

İşte bu zemin ve bu zemine katkı verenler, Camiamız arasında vuku bulacak bu vak’a benzeri , küfür, bid’at ve hurafe’leri önlemek, şerî’ât, sünnet ve ehl-i Sünnet çerçevesinde ve Tarikat-i Nakşibendiyye esasatı dahilinde tutmak için vardır...

SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLLAR!... (30)

Kardeş - 27.12.2019, 11:01

“Hocam, aklımız karışıyor, Halid-i Bağdadî’nin altın zincirde yeri yoktur, diyorsunuz. EL-hak, doğrudur. Pekiyi! Bu zatlar sahtekarlık mı yapıyor?- ki, böyle bir şey söylemekten de ar’ederim, yoksa ondan sonra gelenler mi böyle yakıştırmalar yapmaktadırlar? İbn-i Abidin Hazret’leri’nin Halid-i Bağdadî’nin sohbet halkasından olduğunu, o’ndan feyiz aldığını, hatta o’nun cenaze namazını kıldırdığını biliyorum, bu hususta bilgi verirseniz seviniriz.”-

Aziz Kardeşim, Turuk-u Âliye’de, teselsül ve nisbet-i Sahîha esastır. Silsile-i Zeheb ve Silsile-i Saâdat’ın teselsülünde ve sahih nisbette, Halid-i Bağdadî’nin yeri yoktur. Ba’zı, ma’neviyat ve tasavvuf kalpazanları, Altın Halka’ya, Silsile-i Zeheb ve Silsile-i Saâdat’a, 28.Halka, Abdullah-ı Dihlevi, (k.s.) Efendi Hazret’lerinden sonra, Altın Halka’ya, paslı bir demir halka olarak, Halid-i Bağdadî’yi ilave etmişlerdir. Oysa ki, Silsile-i Zeheb, Silsile-i Saâdat, (Altın Halka), 29. Hafız Ebû  Said Sahib (k.s.), 30.Habibullah Cân-ı Cânan (k.s.), 31. Muhammed Mazhar îşân Cân-ı Cânân (k.s.), 32. Salahuddin İbn-i Mevlânâ  Süracüddin (k.s.) ve 33.Ebu’l-Faruk Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) ,Efendi Hazret’leridir.

Aziz Kardeşim, Halid-i Bağdadî, bugün Kuzey Irak topraklarına dahil, Süleymaniye’de doğmuştur. Berzencî Ailesine ve Kabilesini mensuptur. Kabile ve aile Kadirî Tarikatine mensupturlar.

Aile büyüklerinden, Süleymaniye’li, Şeyh Ma’ruf Berzencî, kendisini sahtekâr, sapık ve yogi olmakla suçlamış ve bu arada, “Tahrîrü’L-hitab fi’r-red a’la Halidi’L-kezzâb adlı bir de risale yazarak devrin Bağdat valisi, Said Paşa’ya göndermiştir.

Aziz Kardeşim. Halid-i Bağdadî’nin, (Veladeti 1193/1779, vefatı ise, 1242/1827) İbn Abidin’in, (Vefatı, 1889)’dur. Bu tarihler incelendiğinde görülecektir ki, İbn Âbidin, Halid-i Bağdadî’nin vefat ettiği  yıl dünya’ya gelmiştir. Dolaysiyle, İbn Âbidin’in Halid-i Bağdadî’nin sohbetlerine katıldığı, cenaze namazını kıldırdığı iddia’ları da gerçeği yansıtmamaktadır...