CENAZE NAMAZI VE TEŞYÎ’ ESNA’SINDA BİD’ATLER!...(17)

Antirecep - 08.09.2019, 09:53

“Karacaahmed’deki Kabri ben de ziyaret etmiştim. Ancak, son paragraf’taki sünnete uygunluk ifadesiyle uyumlu olduğu mes’elesi, açıklama gerektirir. Saygılarımla...”

Aziz Kardeşim. Ebediyyete intikal etmiş, Mübarek zevatın ziyaretlerinde uygulanacak usûl ve adap, aynen, dünya hayatında kendilerine gösterilmesi gereken usûl ve adap gibidir. Dünya’da, herhangi bir varis-i Nebî, mürşid-i Kâmil ve mükemmil, medar mürşid ve müceddid, ziyaret edildiğinde, ziyaretçiler, o mübarek zat’ın bulunduğu mekân’a, ziyaretgah’ına, baca’dan, pencere’den değil, kapıdan girerler. Tevazu ile kendisine gösterilen yere edepli bir şekilde otururlar. Huzura girdiğinde, açıktan ve yüksek sesle selam vermezler, gizlice ve içlerinden selam verirler, mübarek zat mültefit bir şekilde, açıktan, selama, “Ve aleykümselam ve rahmetü’llahı ve berekâtühü,” diyerek, mukabele’de bulunur. Ma’ruzatı varsa, sesini yükseltmeden, pes bir sesle ve uzun cümle’ler kurmadan arz’eder. Suali varsa, kısa, açık ve net bir şekilde sorar. Ziyaret edilen zat, orada bulunanların tamamına sohbet ediyorsa, sohbet sonlanıncaya kadar dinler, sohbet bitince, ya da orada bulunan şahıslardan birisini alakadar eden bir mes’ele görüşülmeye başlandığında, izin istenir, izin verilince de, çıkış kapısına kadar geri çekilinir. Huzur’dan hemen arkasını dönüp çıkmak adap ve usule uygun değildir.

Ebediyyete intikal etmiş bulunan mübarek zevat, türbe’lerinde ve kabr-i şeriflerinde ziyaret edilmek istendiğinde, hayatta iken hangi usûl ve adaba riayet edilmiş ise, aynı usûl ve adaba riayet edilir.

“Ma’na eri bu yolda melûl olası değil,

Ma’na duyan gönüller gergiz ölesi değil,

Ten fanidir, can ölmez, çün gitti geri...”

Ölen hayvan’dır, ten’dir, ruh ve can ölmez, bir boyuttan bir başka boyuta geçer. Ruh, can, ölümle birlikte dünya hayatından-boyutundan, berzah alemine-boyutuna geçer. Bunun için de türbe’lerde ve kabr-i şerif’lerinde medfûn zevat, ziyaret edildiklerinde, tıpkı hayattaymış gibi, ziyaret usûl ve adabına riayet edilerek ziyaret edilmelidirler.

Günümüzde, nebi, sahâbî, velî, hükümdar, padişah ve emir türbe ve kabirleri, ziyaret usûl ve adabına aykırı olarak ziyaret edilmektedir. Başta, İstanbul, Beykoz, Yuşa Tepesinde bulunan, temsilî, Hazreti Yuşa kabri, Fatih Sultan Muhammed Han’ın Türbesi ve diğer türbe ve kabirler, ziyaretçiler tarafından tavaf edilmektedir. (Sanduka’nın baş tarafından, sağdan başlayarak, ayak ucundan tam bir daire çizilerek, sol tarafından tekrar başa dönülüyor, oysaki, tavaf, semavatta, melekût aleminde, melekler tarafından sadece, Beytü’L-Ma’mur’un etrafında yapılır, Kürre-i Arz’da, semavattaki Beytü’L-Ma’mur’un izdüşümündeki Mekke-i Mükerreme’de bulunan Ka’be-i Muazzama’nın etrafında insanlar, Müslümanlar tarafından belli kural ve kaidelere riayet edilerek yapılır. Başka hiç bir yerde, türbe’de, kabristan’da, mescid ve camii’lerde tavaf yapılmaz-yapılamaz. Türbe’lerde ve kabir’lerinde ziyaret edilecek mübarek zevatın ziyaretinde, aşağıdaki  usûl ve adaba riayet edilmelidir.

Türbe’ye, kabr’e, makam’a ziyaret kasdedildiğinde, abdestli olarak ve üzerinde, abartılı olmayan sade ve temiz bir kıyafetle gidilmelidir. Kabristan’a, türbe’ye, makam’a mümkünse, Mübarek zatın ayak ucundaki kapıdan girilir. Huzura varıldığında, mübarek zatın yanına en fazla, yedi adım yaklaşılır. “Es-Selamü aleyküm, ya ehle’l-Kubûr, ve inna inşâ Allahu biküm lâhikûn,” (Allah’ın selamı üzerinize olsun, ey kabirler ehli, inşâ Allah! bizler de yakında sizlere katılacağız!) Ayakta durulur, bir müddet murakabe’den sonra, bir Fatiha, en az üç İhlas-ı Şerif, yedi veya on bir İhlas okunması tavsiye olunur. Kadim Kabristanlar’da ayak bastığımız her bir karış toprağın altında medfun birisinin bulunması ihtimal dahilinde olduğundan, Kabristan’lara girmeden, bir Fatiha on bir İhlas-ı Şerif okunur, o Kabristan’da ve diğer kabristanlıklarda medfun olanların ruhlarına bağışlanırsa, üzerinden geçtiğiniz yerlerde medfun olanlarla, bütün kabristanda medfun olanlar sizi, bir nur topu, bir nur meşa’lesi olarak görürler, varsa kabir azapları kaldırılır ve her bir ruh, keşke benim üzerimden de geçse diye temennide bulunur.

Ziyaret esnasında, türbe’de bulunan zattan ve diğer mübarek zevattan, doğrudan, herhangi bir talepte bulunmaması, ondan, dünyevî ve uhrevî, herhangi bir şey istememesi şarttır. Aksi takdirde insanı, şirke kadar götüren bir vebal meydana gelebilir. Ancak, tevbe’sinin, du’a’sının kabul edilmesi için, tevessül edebilir, vesiyle ittihaz edebilir.

Ziyaret tamamlandıktan sonra, hemen geri dönüp ayrılmak adaba aykırı olur. En az, yedi adım kadar olmak üzere belli bir mesafe’ye kadar, yüzünü çevirmeden arka arkaya çekilinir, geldiği yönden, girdiği kapıdan, ziyaret mahallinden ayrılır.

Mübarek zevatın, asıl medfun bulundukları yerlere gösterilmesi gereken hürmet ve ihtimam, ayniyle makamlarına da gösterilmelidir.

Bilindiği üzere, ba’zı Mübarek zevatın asıl medfun oldukları yerlerle, bilahere kendileri için inşa ettirilen “Makam Türbe’ler,” farklıdır.

Medar-ı İftiharımız, Mihmendar-ı Peygamberî, Hazreti Eba Eyyûb el-Ensarî, Halid bin Zeyd radiya’llahu anh Efendi’mizin, Mübarek cesed’leri, Makam Türbenin kıble tarafındaki asırlık, çınar ağacının altındadır. Bilahere, günümüzdeki Makam Türbe inşa edilmiştir.

İstanbul’umuzun Fatihi, Peygamber’imizin, mu’cizevî, tebşirine mazhar, Ebü’-L-Fethi ve’l-Megâzî, Fatih Sultan Muhammed Han’ın, asıl medfun bulunduğu yer ile, Makam Türbesi ayrıdır. İstanbul, Fatih Camii ilk inşa edildiğinde daha küçük idi. Fatih irtihal buyurduğunda, camii’n önünde hazire’ye defn’edilmişti. Daha sonraki yıllar’da, camii büyütüldüğü için, Hazreti Fatih’in kabri, günümüz Fatih Camii’nin Minberi’nin altında kalmıştır. Mübarek cesedi, rahatsız edilmemiş, yerinden kaldırılmamış, bulunduğu yerde muhafaza edilmişti. Bilahere, halen, Sanduka’sının bulunduğu, “makam Türbe,” inşa ettirilmiştir.

Demem o dur, ki, Karacaahmed Sultan Kabristanlığı’nda medfun, Sultan, talebesi ve müntesipleri tarafından, ehl-i Sünnet akidesine uygun, ziyaret usûl ve adabına muvafık olarak ziyaret edilmektedir.

Merak buyurduğunuz sualin cevabı budur.

SÜLEYMAN EFENDİ HAZRETLERİ HAKKINDAKİ YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... (17)

Ertuğrul - 29.09.2019, 00:35

“Hocam, ma’alesef, İmam-Hatipli’ler hakkında bu ithamlar benim talebeliğim zamanında da yapılıyordu. Yanımızdaki camii dururken Cum’a’yı, ayrı, içerde, yurt’da kılardık. Fitne’ye sebep oluyordu. Cami imamı da, aslında, müttakî, ehl-i tarîk birisiydi. Eğriye eğri, doğruya doğru...”

Aziz Kardeşim. Ne söyleyebilirim ki, Müceddid’in tecdid için yetiştirdiği evladından ba’zılarının, tecdide ve ehl-i Sünnet akidesine mugayir hareketleri elbette ki hazindir...

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/46)

Yahya Kemal - 06.10.2019, 03:12

“Kitap yayınlamaya ilişkin habere çok sevindim. Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazret’leri ve talebe’sine ilişkin, böyle bir eser önemli bir boşluğu dolduracaktır. Yayınlandığında, Kitapevi’ni duyurursanız sevinirim.”

Aziz Kardeşim. Hazreti Üstazımızın irtihalinin üzerinden geçen zamanın uzaması, Rahle-i Tedrisinde bulunanların sayılarının neredeyse iki elin parmaklarından daha az bir sayıya inmiş olması, Eçhel-i Cühela’nın sağda-solda ahkam kesmeye başlamaları, uzun yıllara sarî çalışmaların kitap haline getirilmesini zarurî kılıyor. Kitap neşredildiğinde, nereden ve hangi şartlarla te’min edebileceğiniz, elbette uygun vasıtalarla duyurulur...