SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA  CEVAPLAR!... (5)

M.Öztürk - 14.06.2019, 23:32

“Allahu Zülcelâl Hazret’leri razı olsun, tekrar tekrar, elinize, dilinize, yüreğinize sağlık. Allah Celle Celâluhû kaleminize kuvvet versin. Fitne fücûr ehlini ne güzel ifşa ediyorsunuz...”

Aziz Kardeşim, iltifatınıza, dilek ve temennî’lerinize çok teşekkür ediyorum. Biz, asgarî vazifemizi yapmaya çalışıyoruz. Her şeyimizle, sıdk-u sadakatle, bağlı olduğumuz, Hazreti Üstazımıza dil uzatmaya kalkan bedbaht’lara hak’ettikleri cevapları vermek vazifemizdir. Ama, ma’rifet iltifata tabidir. Sizler gibi değerli kardeşlerimizin teşviki ve teşcî’ ile bu vadide azmimiz, daha da artmaktadır.

SÜLEYMAN EFENDİ HAZRETLERİ HAKKINDAKİ YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!...(6)

H.A.- 21.06.2019, Saat 17:06

“Sayın Hocam, bu vatandaş Süleyman Efendi Hazret’leri (k.s.) ile Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin Efendi Hazretleri (k.s.) arasındaki İstanbul’daki ilk görüşmenin 1930’da yapıldığını yazıyorsa, bu tamamen saçma bir bilgidir. Bilindiği üzere, Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin Efendi Hazret’leri (k.s.), 1910’da vefat etmiştir. (Sizin açıklamanız da bu bilgiyi doğruluyor. 1843’de doğdu, 67 yaşında vefat etti,) diyorsunuz. 1843+67= 1910 yapar, ve’s-Selâm!...” (Ba’zı kaynaklarda, Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin Hazret’lerinin, Kırgızistan/Oş, 1838 doğumlu olduğunu kayd’ederler. Vefat tarihi 1910’dur. Bu hususta bir ihtilaf bulunmamaktadır. Bu durumda Efendi Hazret’leri, 72 yaşında bulunuyorken ebediyyete intikal etmişler, irtihal buyurmuşlardır. “Neresinden tutarsanız elinizde kalan bir iftira kitabı haline gelmiş bir kitap... Emeğiniz için Allah razı olsun, diyor, teşekkür ediyorum.”

SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... (9)

Ertuğrul - 13.07.2019, Saat 01: 58 / 13.07.2019, Saat 02:00

“Alim’lerin, diğer alimler hakkındaki hased’leri, hased’lerin en büyüğü imiş!...”

Aziz Kardeşim. İlim, irfan, kemalat, yüksek ahlak-ı hamîde, hased edilmesi değil, gıbta edilmesi, imrenilmesi gereken hasletlerlerdir. Allah, ilim hazinesinden isteyene ilmi ihsan buyurur. Hased, Hazreti Adem aleyhisselâm’ın oğulları, Habil ile Kabil’den beridir, insanların tabiatında var olan en çirkin huy ve ahlak-ı zemîme’dir. Ateşin, muazzam kuru otları ve saman yığınlarını kısa bir zamanda yakıp yok etmesi gibi, insanların bütün hasenatını (güzelliklerini) mahv’eder. Hased’in en çirkini, ilmlerinden ve irfanlarından dolayı alimlere karşı olan hased’dir.

“Hocam, Hazreti Üstazımız hakkındaki yazılarınızı biraz daha genişleterek bir risale’ye tebdil ederseniz, her türlü masraflarını tekeffüle hazırım.”

Aziz Kardeşim, işte, da’va adamlığı böyle olur. Yıllar’dır, Kardeş’lerimiz, Cum’a Sohbeti ve Tespitler köşe’lerinde neşredilen yazıların, heder edilmemesi ve mutlaka kitap haline getirilmesi hususunda ısrarlı talepleri oldu. Ne var ki, Zat-ıâlî’niz gibi kendi parmağını da taşın altına koyabileceğini ifade eden kimse çıkmadı. Niyetinizi, herhangi bir sebeple, icraat’a geçiremezseniz bile, “Mü’minin niyeti amelinden daha hayırlıdır,” fahvasınca, size derin şükranlarımı sunuyorum. 50 yıl önce, sırf bu maksad’la kurduğumuz şirket, şimdilerde, Fırat ve Dicle’nin debisi hakkında kitaplar neşrediyor. Zamanında, devrin büyüğü’nün maddi-ma’nevî desteğini alabilmek için, bizi bilmeyen ve bizi tanımamış birisine, kitabında, Süleyman Efendi Hazretleri hakkında, sadece resmî belgeleri, fotoğrafları resmî çizelgeleri koyarak, sadece 97 sahife ayırırken, Said Kürdî  için, 200 sahife ayıran ve Said Kürdî’nin, Mürşid, Müceddid ve Müçtehid olduğuna Süleyman Efendi Hazret’lerini şahid gösteren bir muharrir’e milyonlar ödeyen şahıslar ve şirketler artık yok...

Aziz Kardeşim, ana başlığı, “Reddiye,” olacak olan, yalan, iftire ve buhtan’lara cevaplar mahiyetindeki yazılar, daha önceki yıllarda yazdıklarımız ve ba’dema yazacaklarımız dikkate alındığında, küçük bir risale değil, en az dörtyüz sahifelik hacimli bir eser olacaktır. İstanbul’a döndüğümüzde, alakalı arkadaşlarımızla, hemen istişare edip ,kitab’ın baskısı için teşebbüs edeceğiz. İnşa Allah!...

Aziz Kardeşim, benim ulaşabildiğim, ya da bendenize emanet edilen bilgi ve belgeler, Mürşid ve Müceddid’in tecdid ve irşad tarihiyle son yüzyılımızın yaygın din eğitiminin tarihi’dir.

Cumhuriyet Dönemi, Yaygın Din Eğitimi mevzu’unda, araştırma yapmak isteyen, pek çok üniversite’den araştırma vazifelisi arkadaşlarımız, kaynak olarak bu fakire müracaat ediyorlar, yardımcı olmaya çalışıyorum, ama, “Bu bilgi ve belge şu yılın şu ayında ve bu gününde neşredildi, internet ortamında bulabilirsiniz, diyoruz veya bir nüshasına arşivimizde ulaşabilirsek fotokopisini kargo ile gönderebiliyoruz.

SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ!...

Ertuğrul - 23.08.2019, Saat 23:12

“Hocam, şeyh uçmaz mürid’leri uçurur, derler, denilir. Anlaşılan palavracı çömezi bu zatı uçurmuş ama, yine de veren el olduğu için iyidir. Mekanı cennet olsun, diyek.”

Aziz Kardeşim, Kanaatime göre, ortada uçurulacak bir şeyh, uçuracak mürid’ler yok. Ancak, şahsiyyeti gelişmemiş, birileri tarafından bir yerlere getirilmiş ise’lerde, hiçbir zaman o yeri hak’etmemiş, ba’zı tevakuşlar, her devirde uçuracak bir şeyh bulurlar. İki satırlık yazınızda, bahsettiğiniz, “Palavracı Çömez’den,” kimi kasdettiğinizi, uçurulan şeyh’in kim olduğunu anlamak mümkün değil. “Veren el” kimdir, Mekânı’nın cennet olması dilenilen kimdir? anlayabilmiş değilim. Onun için de bir yorum yapamıyorum. “diyek,” cümlesinden çok ince bir istihza’ya imza atıldığı anlaşılmaktadır...

SON HAFTALARDA, CAMİAMIZ HAKKINDA, BİLGİ VE BELGE’YE DAYANMAYAN,

YALAN, İFTİRA VE BUHTANLAR KARŞISINDA ZARURİ BİR TAVZİH... (16)

Abdullah Haksöyler - 30.08.2019, Saat 18:27

“Keşke, Zât-ı âlî’nizin bu beyanatı. (Tavzihi) cemaat idarecileri tarafından harfi harfi’ne, ilân edilse!...

Size teşekkür ediyorum, selam ve hürmetler...”

Aziz Kardeşim. Soyadınıza veya mahlasınıza uygun, hakkı söylemiş hakkı söyletmişsiniz. Bendeniz de size sonsuz selam ve hürmetlerimi arz’ediyorum.

Aziz Kardeşim, televizyon kanallarında ve yazılı matbuatta, sanal iletişim kaynaklarında, internet vasatında, en başta Hazretimiz, Üstazımız, Kaddese’allahu Sırrahû ve Camia’mız hakkında akıl almaz itham ve şen’î iftiralarda bulunuluyor. Camia’yı temsilen, birileri çıkıp cevap vermiyor. “Sükût ikrardan gelir,” denilmiştir. Ba’zıları, cevaplandırılmayan, itham ve iftiraları, ma’alesef, doğru kabul edebilirler. Bendeniz, her ne kadar, bu Camia’nın bütününü temsil yetkisine sahip değilsem de, eminim ki, Camia’mız içerisinde benim gibi düşünenlerin sayısı az değildir. İşte ben, benim gibi düşünen kahir ekseriyyetin de, hissiyatına tercüman olarak bu beyanı, tavzihi, neşrettim.

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/44)

Veli - 03.09.2019, Saat 15:43

“Evladım. Hiç müte’essir olmayınız! Bu günler’de, Bizim Tedrisat’ımıza mani olanların cenaze’leri, çöp arabalarında taşınacaktır.

“Burada kasd edilenin, devrin Dahiliye Vekili, Namık Gedik olduğu anlaşılıyor. Efendi Hazret’lerinin bu sözü’nün kaynağın ve doğruluk derecesini, Zat-ı  âlî’nizden öğrenmek isteriz.”

Aziz Kardeşim, 1956 yılının yaz aylarında, Hazreti Üstaz’ımızın ders okuttuğu, İstanbul-Kısıklı, Küçükçamlıca, Çilehane’deki Resmî, Kur’ân Kursu, 100 kadar üniformalı ve sivil polis tarafından basılır. Kurs bina’ları, yatakhaneler, iç ve dış mekân’lar, esrar tekkesiymiş gibi köşe-bucak aranır. Eşzamanlı olarak, Efendi Hazret’lerinin, Kısıklı-Küçükçamlıca’daki köşkü de didik didik aranır, kitaplar, not defter’leri müsadere edilerek, önce, Üsküdar Emniyet Amirliği’ne, bilahere, Üsküdar Adliyesi’ne götürülür. Efendi Hazret’leri ve Kur’an Kursu Muallimi, Mehmed Bozkurt, (şimdilerde, Mehmed Bozkırlı), başta olmak üzere, bütün talebe nezarete alınır. Mehmed Bozkurt tutuklanır, Efendi Hazret’leri ve talebe, bulundukları yerlerden ayrılmamak şartıyla, serbest bırakılırlar. Ba’demâ, görülen muhakeme sonunda, Kur’an Kursu Muallimi, Mehmed Bozkurt’un, tahliye ve beraat’ine, Efendi Hazret’lerinin ve diğer bütün talebe’nin beraat’ine karar verilir. Müsadere edilen kitap ve not defterleri Bilirkişi hey’eti tarafından incelenip, mahzurlu olmadıklarına dair, bilirkişi hey’eti’nin verdiği rapora istinaden, sahiplerine iade edilir.

Bütün bu hengame sona erip, ortalık nisbeten sükûnete erdiğinde, bu tarihî hitabe’yi ders halkasında, yalınız talebe’ye değil, o güne mahsus olmak üzere, İstanbul’dan ve civar illerden gelen ihvanın da hazır bulunduğu, ders halkasında irad buyurmuştur.

Bu konuşma, o gün ders halkasında bulunanların ekserisi tarafından not edilmiştir. Bendeniz, tevatür derecesinde çok kişiden bizzat dinlemişimdir. Hazreti Üstazımızın irtihalinden, sekiz ay on gün sonra, 27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükûmeti vuku buldu. İhtilalin ilk gününde devrin Dahiliye Vekili, Namık Gedik de diğer meb’uslarla birlikte, Ankara’da, Kara Harp Okulunda tutulduğu sırada, rivayetler muhtelif, dördüncü kattan atıldı veya atladı, intihar etti. Hiçbir dinî ve insanî vecibe yerine getirilmeden, Ankara Belediye’sine aid bir çöp arabasına konulup, Karşıyaka Mezarlığı’nda, çingenelere kazdırılan bir çukura atıldı. Mezar kazıcılarına verilen ücret ve taşınması için alınan bir ipin bedeli, hafızam beni yanıltmıyorsa, 4,50 kuruş, yazıyla dört lira elli kuruş, eşi Melahat Gedik’ten icra ma’rifetiyle tahsil edilmiştir.

Bu husus, Efkâr-ı Umûmî’ye intikal edince, 1956 yılında bu konuşmaya şahid’lik edenler, Efendi Hazret’lerinin konuşmasını hatırladılar ve bizlere de intikal ettirdiler. Efendi Hazret’lerinin, o günün zalimlerinin akibetlerini görmesi, elinden kevnî bir kerametin zuhuru değil, sahip olduğu tasarrufunun bir gereğidir. Başka ne delil arayalım ki?!...