KARACAAHMED SULTAN KABRİSTANLIĞI’NDA,

HAZRETİ ÜSTAZIMIZA MÜCAVİR MEDFUN İHVAN VE AHAVÂT:

MUSTAFA EKER: Hafızam beni yanıltmıyorsa, Mustafa Eker, Ankara-Beypazarı’lı veya Ankara Güdülden idi. Sakarya, Pendik’de Kur’an Kursu Muallimi idi. Mezar taşında ma’alesef, veladet ve  vefat tarihi bulunmuyor. Ehl-i Beyt’in dışında, devrin Büyüğü, Merhum Kemal Beyağabey’in himmetleriyle, Hazreti Üstazımza mücavir, ilk defnedilen, Merhum, Mustafa Eker idi. Tarihini tam olarak kestirememekle birlikte, 1960’lı yılların ilk yarısında defnedildiğini tahmin ediyorum. Merhum, Mustafa Eker’in veladet ve vefat tarihini bilen, yakınları, akraba ve ihvan’dan lütfeder bu zemine yazarsalar, biz de tespit ve tescil ederiz.

Merhum Büyüğümüz, Kemal Beyağabeyimiz, bütün kayıplarımıza çok üzülür, a’zamî derece’de müte’essir olurdu. Fakat, Mustafa Eker ve Merhum, Kemal Er’in vefatlarında ziyadesiyle üzüldüğüne, çok müte’essir olduğuna şahid olanlardan birisiyim. Mustafa Eker’i Sakarya’dan yakinen tanımış olması, Merhum, Tekirdağı-Hayrabolu, Edirne-Meriç müftülüklerinde bulunan, Kemal Er gözünü budaktan esirgemeyen, cesur, yiğit bir zat idi. Ma’alesef, kayıd tutmak gibi bir alışkanlığımız olmadığı için, Merhum Kemal Er’in de veladet ve vefat tarihlerini bilmiyoruz.

MEHMED YILDIRIM:  Merhum, Mehmed Yıldırım, Halep’den Adana’ya hicret etmiş, bir aile’nin çocuğu olarak, (19.11.1931) yılında Adana’da doğmuştur. İş tutmak ve kardeşlerinin eğitimi için, ailesiyle birlikte İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da, Zeytinburnu, Taşcamii Kur’an Kursu Yaptırma    ve Yaşatma Derneği Başkanlığı, Emine İnaç Vakfı Mütevellî Hey’eti Başkanlığı yapmıştır.

Merhum, Mehmed Yıldırım’ın Zeytinburnu’nda bir fotoğraf stüdyosu vardı. Vaktinin büyük bir bölümünü burada, karanlık oda’da rütuş yaparak geçirirdi. Kurs’ların ta’til edildiği, ramazan ve bayramlarda, bu karanlık oda’da, kendisiyle uzun sohbetlerimiz olurdu. Kur’an Kurs’ları Federasyon’un kurulması, UFUK Siyâsî Haftalık Gazete’nin çıkarılması, Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketinin kurulması fikri, hep bu stüdyo’nun karanlık odasında doğmuştu.

Merhum, Mehmed Yıldırım Bey, bu ümmete daha çok hizmetler vereceği bir yaşta, (31.05.1980) tarihinde ebediyyete intikal etmiştir. Ehl-i Beyt’den başka, Hazreti Üstazımıza mücavir, defn’edilen ikinci kişi, Merhum, Mehmed Yıldırım Bey idi. Mugayyebât-ı Hamse’den, (Beş bilinmeyen’den) birisi de “Hiç kimse nerede öleceğini bilemez.” hiçbir kimse nerede öleceğini bilemediği gibi, ne zaman öleceğini ve nereye defnedileceğini de bilemez. Merhum, Mehmed Yıldırım Bey, bir hafta kadar yoğun bakımda kalmıştı. 1980’li yılların başlarında “Yoğun Bakım,” tıbbî terimi kullanılmazdı. “Reanimasyon,” deniliyordu, “Bir nev’i geri döndürme,” servisi bütün Türkiye’de, sadece, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi’nde vardı. Merhum Mehmed Bey’i Cerrahpaşa’dan buraya naklettirmiştik, ama, ne yazık, beyin ölümü gerçekleşmiş ve sadece kalbi çalışıyordu. Tedavi hekimleri herhangi bir ümid vermiyorlardı. Merhum, Mehmed Yıldırım Bey’in Karacaahmed’de kabir yeri yoktu. Burada şükranla yad edelim, Veli Köylü Kardeşimiz, kendisi için ayrılan yeri, Mehmed Yıldırım Merhuma tahsis ettiği için, Merhum buraya defnedilmişti...

ALİ DAYI: Merhum, Ali Yılmaz, Hazreti Üstazımıza ilk mücavir medfûn’lardan birisidir. Ali Dayı, Merhum Ali Yılmaz, buraya 1976 yılında defnedilmiştir. Ne hazindir ki, mezar taşında ne veladet tarihi ve ne de gün-ay olarak vefat tarihi vardır.

Merhum Ali Dayı, Ali Yılmaz, uzakyol gemi adamı olarak dünya’yı dolaşmış, İkinci Cihan Harbi’nde, Rusya’da üç buçuk yıl kadar esir tutulmuş, vardığı her yerde bilhassa, Afrika-Asya İslâm ülkelerinde, Sahibizamanı, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşid ve Müceddidi  aramış bulamamış, nihayet aradığını İstanbul’da bulmuş, bulduğu andan itibaren de kendisine kapılanmış, ebediyyete intikaline kadar da hizmetinde bulunmuş, Hazreti Üstazımızın irtihalinden sonra da, bu ümmete rol modellik yapmış bir zat idi. Ağzımız açık, sohbetlerini nefes bile almadan dinleyenlerden birisi de, bu satırların yazarıdır. Kendisinden dinlediğimiz nice hatırat yazılsa, ansiklopedi boyutunda eserler meydana gelir.

OSMAN ARDIÇ: Merhum Osman Ardıç, aslen Kastamonu’lu olup İstanbul, Fatih’te kundura imalatı ile meşgul idi. Osman Ardıç, Mes’ud Güneşi ile Merhum, vaiz, Ahmed Şimşek Bey’in Kâim-i Pederiydi. Veladeti, (1907) olan Osman Ardıç, (1992)’de vefat etmiştir.

MÜNİRE ARDIÇ: Osman Ardıç Merhumun, Merhume zevcesi, (1938)’de doğmuş, (2000) yılında İstanbul’da vefat etmiş, zevcinin yanında burada defnedilmiştir.

EMİR AHMED KULOKUR: Hacı Ahmed Kaptan veya “Kaptan-Amca” olarak meşhurdu. Veladeti, (1906) yılı olan “Kaptan-Amca”, (27.03.1987) tarihinde İstanbul’da vefat etmiş olup buraya defn’edilmiştir.

FATMA KULOKUR: Hacı Ahmed Kaptan’ın eşi, Fatma Hanım, (1325/1909)’da doğmuş, (02.11.1991) tarihinde İstanbul’da vefat etmiş olup, burada, Kaptan-Amca’nın yanı başıında defn’edilmiştir.

ABDURRAHMAN TÜRK: Abdurrahman Türk, aslen Rize’li olup, Uzakyol Gemi Adamıydı. 1950’li yılların sonlarına doğru, bir uzak yol seferine çıkmak üzere veda ziyaretine gittiğinde, Efendi Hazret’leri, kendisine büyükçe bir peksimet ekmeğini vermiş, “Abdurrahman! Bu peksimet ekmeğini Almanya kıyılarından, Kuzey Buz denizinden geçerken, atabileceğin en uzak nokta’ya fırlat! İnşa Allah! Yakın bir gelecekte, İslam ve bizim hizmetlerimiz, Almanya’da ve diğer Avrupa ülke’lerinde neşv-ü nema bulacaktır.” Buyurduğu gemi adamı...

Merhum, Abdurrahman Türk, İstanbul, Çengelköyü’ndeki Bekarderesi Mevki’inde bulunan geniş arazisini kurs ve mescid yapılmak üzere bağışlamıştı. Merhum Abdurrahman Türk, (01.06.1904) tarihinde Rize’de doğmuş olup, (26.05.1999) tarihinde İstanbul’da vefat etmiş olup, buraya defn’edilmiştir.

GÜLENDAM TÜRK: Gülendam Hanım, Abdurrahman Türk Merhumun zevcesi olup, (03.07.1904) doğumlu olup, (05.09.2002) tarihinde İstanbul’da vefat etmiş olup, zevcinin yanı başına burada defn’edilmiştir.

AHMED (KAPLAN) OSMANOĞLU: Ahmed Kaplan, Merhumlar, Hüseyin Kaplan, Kemal Kaplan ve  Ahmed Kaplan, Süleyman Kaplan ve Yüksel Kaplan Kardeşlerin babasıdır.

Aslen Rize’li olan Ahmed (Kaplan) Osmanoğlu, 1940’lı yılların sonlarında İstanbul’a gelmiş, Ümraniye’deki taş ocaklarında zor şartlarda çalışmış kalabalık ailesinin nafakasını te’min için alın teri dökmüş birisidir. 1950’li yıllarda, hemşehirli’leri, Hacı Ahmed Kaplan, Ahmed Karahan, Ahmed Erdoğan, (Cumhureisi, Recep Tayyip Erdoğan’ın Merhum Pederleri.) Ali Yılmaz, (Ali Dayı), Abdurrahman Türk haberleşerek, Hazreti Üstazımızın va’az ve sohbetlerini hiç kaçırmıyorlar. Va’az ve sohbetlerden sonra Hazreti Üstazımızın elini öpmek için hamle ediyorlar, kısaca da olsa sohbet ve du’a’larına mazhar oluyorlardı.

Bu kısa sohbetlerden birisinde, Hazreti Üstazımız, Ahmed (Kaplan) Osmanoğlu’na, “Ahmed  Kaplan! Hafız Hüseyin’i bana getir, onu okutalım,” diyor. Halbuki, Ahmed (Kaplan) Osmanoğlu, o vakte kadar ailesinden, Hafız Hüseyin’den hiç söz etmemişti. Hafız Hüseyin, 1950 yılının son aylarında Rize’den İstanbul’a gelir, Hazreti Üstazımızın Rahle-i Tedrisine oturur. Bundan sonra, Hazreti Üstazımız, Hüseyin Kaplan’a, hep, “Hafız Hüseyin,” diye hitap etmiştir.

Ahmed Kaplan’ın bu yıllarda elde ettiği geniş arazinin bir bölümüne, Merhum Hasan Gümüşsoy, Merhume, Sevim Gümüşsoy Vakfı tarafından Ümraniye Merkez Büyük Kur’ân Kursu ve yurt binası yaptırılmıştır. Daha sonraki yıllarda aynı arazi üzerine bir de Hastahane binası ilave edilmiştir.

Yolun karşı tarafına, oğulları tarafından kendi ismini taşıyan, Hacıahmed Kaplan Camii ve kurs-yurt binası inşa ettirilmiştir.

Hacı Ahmed (Kaplan) Osmanoğlu, (1335/1919) yılında Rize’de doğmuş (03.01.1994) tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Ve Hazreti Üstazımıza mücavir olarak defn’edilmiştir.

HADÎCE (KAPLAN) OSMANOĞLU: Çilekeş bir eş, çilekeş bir anne. Emsali pek çok, Anadolu kadınlarından birisi. Bey’i ailesinin rızkını, nafakasını helalinden kazanmak üzere gurbete gitmiş çoğu genç erkeklerden oluşan kalabalık bir aile. Haklarında romanlar yazılsa, destanları anlatılamaz anne’lerden birisi...

Hadîce (Kaplan) Osmanoğlu da tıpkı Bey’i gibi, (1335/1919)’da Rize’de doğmuş, (08.12.1984) yılında İstanbul’da vefat etmişti. Zevcinden yaklaşık,10 yıl kadar önce, burada, Hazreti Üstazımıza mücavir olarak defn’edilmişti.