SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... (6)

H.A. – 21.06.2019, 17:06

Sayın Hocam, bu vatandaş, (kitabın muharriri ve müfteri, demek istiyor,) Süleyman Efendi Hazret’leri (k.s.) ile Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin Efendi Hazret’leri (k.s.) arasındaki İstanbul’daki ilk görüşmenin 1930’da yapıldığını yazıyorsa bu tamamen saçma bir bilgidir. Bilindiği üzere Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin Efendi Hazret’leri (k.s.) 1910’da vefat etmiştir. Sizin açıklamanız da bu bilgiyi doğruluyor. “1843’de doğdu, 67 yaşında vefat etti”, diyorsunuz 1843+ 67= 1910 yapar, vesselam....

Neresinden  tutarsanız elinizde kalan bir iftira kitabı olmuş bu kitap... Emeğiniz için Allah razî olsun...”

Aziz Kardeşim. Bakınız nelerle uğraşıyoruz. Muhalifi, muarızı ve muvafıkı ittifakıyla, Cumhuriyet dönemi yaygın din eğitimine mührünü, damgasını vurmuş, üstelik ebediyyete intikalinin üzerinden 60 yıl gibi uzunca bir zaman geçmiş, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemil, Medâr Mürşid ve Müceddid bir Zat-ı Muhterem hakkında, tezviratta bulunanlara, dünya ve ahiret hüsranına uğramamaları için, belki tevbe ederler, hatalarından dönerler ümidiyle hakîkatleri elimizden geldiğince tebarüz ettirmek istiyoruz. 

Diğer taraftan, günümüzde Süleyman Efendi Hazret’lerini bütün veçheleriyle akademik bir titizlikle tahkîk ve tedkik için çalışan kardeşlerimize de doğru bilgi sunma zaruretimiz bulunuyor.

Geleceğin tarihçilerine de, doğru bilgiler bırakmak gibi, bir mes’ûliyetimiz bulunmaktadır.

Aziz Kardeşim, Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin (k.s.) Efendi Hazret’lerinin, ba’zı kaynaklarda doğum tarihinin, 1838, ba’zı kaynaklarda ise 1843 olarak verilmesine rağmen, irtihal-i dâri Beka buyurduğu tarih hakkında ihtilaf yoktur. Bütün kaynaklara göre irtihal tarihi, 13 Kasım 1910’dur.

Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasından 7 yıl, Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin (k.s.) Efendi Hazret’lerinin irtihalinden 20 yıl geçtikten sonra, üstelik, bulunmayan bir tekke, - ki, Eyüp’te Özbekler Tekkesi, diye bir tekke hiçbir zaman olmamıştır. Süleyman Efendi Hazret’leriyle, Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin (k.s.) Efendi Hazret’lerini buluşturmak ve Özbek pilavı yedirmek akla ziyan bir husustur.

Hani hep söylenir, ya! “Şeytan taşlamaktan namaz kılmaya vaktimiz kalmıyor,” Şu anda bizim yaptığımız işte tam bu hal...

- MÜCAHİD – 22.06.2019, 19:50

Muhterem Hocam, sosyal medya denilen internet vasatında, tedavüle sokulan bir habere göre, Anadolu’nun muhtelif illerinden, Umre ziyareti için Mukaddes topraklara giden, ahavât’dan ba’zıları, bölgelere ve geldikleri illere göre değişen renkli başörtüleri ve üniforma mahiyetindeki kıyafetleriyle, hususiyle fark’edilmeleri için seçtikleri  başörtü bağlama şekilleriyle, Ka’be-i Muazzama’da, Allah’ın evinin içinde, bu günlerde hep gündemde olan, siyasî bir figür için isim tasrih ederek du’â ettikleri anlaşılmaktadır.

Bu figür’ün, mensup olduğu parti ma’lum, İttihad ve Terakkî bakiyesi, ebed-müddet din düşmanı, Ashab-ı Suffe’den beridir, İslamî ve şer’î ilim’lerin tahsil edildiği, medreseleri kapatan, İslam Miras hukuku yerine Hıristiyan Medeniyyeti hukukuna dair, Medenî hukuku getiren, ma’sûm Müslümanları sudan bahanelerle darağaçlarına gönderen, Ezan-ı Muhammedî’yi bile değiştirerek,” Tangır-tungur,” tarzında okutan, bir Millet’in bütün millî ve ma’nevî değer’lerini tahrip eden, İslam’ın bir rüknü olan uşru bile, (Tarım ürünlerine hasad zamanında uygulanan, % 10’luk zekatı bile, milletimize zulüm vasıtası olarak kullanmış, dünya tarihinin en zalim partisi değil mi?

Bu figür, başta İsrail Terör Devleti olmak üzere Aziz Müslüman-Türk Milleti’nin bütün düşmanları devlet, kurum ve kuruluş tarafından desteklenmiyor mu? H.D.P+ P.K.K., Kandil, F.E.T.Ö., ve bi’lumum, devlet ve millet, din düşmanları tarafından desteklenmedi mi?

Böyle bir siyâsî figüre, hele hele, Allah’ın evinde, Ka’be-i Muazzama’da ismi de tasrih edilerek du’â edilmesine ne buyurursunuz?

Aziz Kardeşim, sosyal medya vasatında, (internet ortamında) tedavüle sokulan her habere inanmamak ve ihtiyatla bakmak lazımdır. Ancak, bu vaziyet, bu hususlarda görüş bildirmemize mani bir hal değildir.

“El açıp yalvarmaya layık olan ancak O’dur. O’nun dışında el açıp du’â ettikleri onların isteklerini hiç bir şeyle karşılayamazlar. Onların ancak ağızına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına gelecek değildir. Kâfirlerin du’â’sı şüphesiz dalalettedir. (hedefini şaşmıştır.)” (Ra’d 13/14)

“Cehennemdekiler, cehennem bekçilerine; Rabbinize du’â edin, bizden bir gün olsun azabı hafifletsin! Diyecekler (Bekçiler) size Peygamber’leriniz açık açık deliller getirmediler mi? Derler, onlar da: Getirdiler cevabını verirler (Bekçiler ise): o halde kendiniz yalvarın, derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması, (du’â etmeleri) boşunadır.” (Gafir (Mü’min) 40/49, 50)

Allah, kâfir’lerin başkaları için yaptıkları du’â’ları kabul buyurmadığı gibi diğer mü’minlerin kafirler için yaptıkları du’â’ları da kabul buyurmaz. Kâfir’ler için sadece hidayete ermeleri hak yolu bulmaları için, “Allahım! Onlara hidayet nasip et,” diye du’â edilebilinir.

Zira, Sevgili Peygamber’imiz salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz: Kavminden, Kureyş’den eziyet gördükçe, “Allah’ım! Kavmime hidayet nasip eyle! Bilmeden bana eza ediyorlar,” buyururdu.

Ka’be’de de olsa, zalim bir topluluğa mensup siyasî  bir figür için yapılan bir du’â’yı Allah kabul buyurmaz.

Mes’eleye bir de başka bir açıdan bakalım. Haberlerin doğru olduğunu farz edelim, Ka’be-i Muazzama’da du’â eden bu Umre ziyaretçisi hanımlardan kaçı, yanlarında mahremleri bulunmadığı halde bu seyahat iştirak etmiştir?

Hacc’ın bütün vücup ve sıhhat şartları kendisinde bulunan bir hanımefendi, yanında mahremi bulunmuyorsa, bu hanımefendi’ye hac farz olmaz. Umre’ye gitmesi ise Kebâir’dendir. Yani, büyük günahlardandır. Mürtekib-i veya mürtekibe-i kebire olan birisi, tevbe-i nasûh ile tevbe etmedikçe  Allah onun da du’â’sını kabul buyurmaz.

Allah’ım! Hangi hususlarla uğraşmak mecburiyetinde kalıyoruz. Rabbim encamımızı hayreyleye!...