“RÜ’YÂ’LAR VE RÜ’YÂ TA’BİRLERİ!...

Vefa - 28.04.2018, 18:09

Allah razî olsun, Muhterem Hocam. Elinize Kaleminize sağlık!

İltifatınıza, alakanıza çok teşekkür ederim. Fakat bu zemine daha fazla katkı vermenizi de beklerim.

 “YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/29)

ERTUĞRUL -29.04.2019, 20:58

HOCAM, tebrik ederim, 30 yıla mukarin (yakın) bir zamandan beridir, beğendiğim Zât-i âliniz başta olmak üzere pek çok fıkra muharri’nin (köşe yazarı) yazılarını okurum. Böylesine sizin gibi, okuyucuyla imtizaç (bütünleşme) edebilenine rastlamadık. En çok aleyh’te yazılanlar çok canını sıkarsa yorum yazdırmazlar. Mesela Şevket EYGİ AĞABEY gibiler. Siz, leyh’te-aleyh’te tüm yazıları dikkate alıyor, hak edene hak’ettiği cevabı yazıyorsunuz, veriyoruz. Bu durum, bütün yorumcu’lara değer verdiğinizin bâriz bir nişanesidir. Sıhhat ve afiyetiniz daim olsun. 

ERTUĞRUL - 29.04.2019, 20:58

Hocam, çok haklısınız, bugüne kadar pek çok yazar’a (yorumcu’ya) yorum yaptım. Bu tarzı ilk def’a sizde gördüm. Tabi’î ki, bizlere değer vermenizden neş’et etmektedir. Leyh’te yazana da, aleyh’te yazana da cevap veriyorsunuz. Takdire şâyan bir hareket. Bütün samîmiyetimizle sizi tebrik ederiz.

ERTUĞRUL - 30.04.2019, 14:07

Hocam, hayret! İki yorum yaptım (yazdım.) hiçbiri neşredilmedi!... 

Aziz Ertuğrul Bey Kardeşim. Bu ana kadar bana ulaşmış da yorumu yapılmamış cevabı verilmemiş hiçbir yorumunuz bulunmamaktadır. Yukarıda tam bir maharetle ifade buyurduğunuz gibi, bu zemin’de zaman zaman doğrudan şahsımızı hedef alan yorumlara-yazılara bile cevap veriyor, yorum yapıyoruz. Kaldı ki, Zât-ı Âlinizin yorumların da zaman zaman serzenişler bulunsa bile esas i’tibariyle “Berîka-i Hakikatin ortaya çıkması için tavzih talep edilmekte, ya da zuhulen bir hataya düşülmüşse, bu hatanın tashihi için ikaz ve ihtar’da bulunulmaktadır.

Tabi’idir, ki her muharrir’in kendine has bir tarzı vardır. Kimisi sadece kendi yazdıkları, yorumladıklarının tek hak olduğu iddiasındadırlar, başkalarının fikirlerine ve görüşlerine asla i’tibar etmezler. Bu zeminde, bu formata başladığımızdan i’tibaren birbirimizden çok değerli bilgiler aldık, nîce hatalarımızı karşılıklı olarak tashih ettik.

İSMAİL KOCA - 02.05.2019, 09:10

Zaman zaman, ta’kip ediyorum, Mustafa Hocamızı, bilemiyorum, ben mi yanlış anlıyorum, hakaretler hava’larda uçuşuyor. Sanki, burada sadece Mustafa Akkoca Hocamı tanırım. Bazen de Merkezimize laflar sözler vs. Yazıların içeriği (muhtevası), kelime’lerin seçiliş biçimine baktığımız zaman da ilim sahibi kişiler olduğunuzu görüyorum. Didişince elinize ne geçiyor? Açıklarlar mısınız? Lütfen!...

Aziz İsmail Koca Beyefendi Kardeşim. Bu zemin, fikir beyan etmek isteyen, görüş bildiren ve yorum yapmak isteyen herkese açık bir zemindir. Bir nev’i serbest kürsüdür. İsteyen istediği gibi yorum yapıyor. Zaman zaman münazara’nın, tartışmaların sertleştiği, dozajının arttığı olur fakat kimsenin bir başkasına hakaret etmesine izin verilmez. Zaman zaman da, edep ve terbiye hudutlarını aşan ve bu tavrını alışkanlık haline getirenlere yine edep dahilinde ve fakat hak’ettiği cevaplar tarafımdan verilmektedir.

Bu zeminde, yorumcu’lar arasında yapılan “Müsâdeme-i Efkârı,” bir çatı altında yaşayan sürekli birbirleriyle incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle çekişen, sürekli didişen, gelin-kaynana kavgasına benzetmenizi çok yadırgadım. Sizin de bu zeminde yapılan yorumlar hakkında elbette söyleyecekleriniz olabilir, hiç kimseden çekinmeden fikirlerinizi ve görüşlerinizi rahatlıkla bu zeminde serd’edebilirsiniz.

Aziz Kardeşim, aslında, bu yorumunuz ile uzun zamandır yapmayı düşündüğüm bir yorumu yapmak, bir hakikati tebârüz ettirmek fırsatı doğmuştur.

Beyefendi, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazret’leri, sık sık kullandığı bir Rumeli ta’biriyle ki, “Bizim vazifemiz    selden kütük kapmaktır,” buyurarak, şirk ve küfür selinden kapıp kurtardığı, ilim öğrettiği, Ahlak-ı Hamide sahibi yaptığı, tasavvufla tezyîn ettiği bir nezih câmia husûle getirmiştir. Dâri Bekâ’ya irtihalinden sonra, devrin Büyüğü, müdebbir ve dirayetli idaresiyle bu Nezîh Câmia’yı daha da büyütmüş, 1970’li, 1980’li yıllarda, “Mâ ENE ALEYHİ VE ASHÂBÎ,” (Benim ve ashabımın yolu ki, bu yol Şerîat-i Garrâ-Ahmediyye Caddisidir.) Aralarında fırak-ı dalleye, müteşeyyih’lere intisap etmiş, tek bir kişi bulunmayan, herkesin gıpta ile baktığı, ahlak-ı Hamide sahibi, maddeye önem vermeyen, şehir, kasaba, köy, mezra her nerede vazife verilirse seve seve kabul eden, halkın içinden çıkmış her daim halkın arasında ve halkla birlikte müstesna bir câmia ve cemaat!..

1970 yılına gelindiğinde, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde, Merkez Teşkilatında, taşra’da, müftü, vaiz, Kur’an Kursu muallimi, imam-hatip, müezzin-kayyım ve diğer hademe-i hayratın  toplam sayısı 39 bin kişiydi. Bunlardan 29 bini, Süleyman Hilmi Silistrevi (k.s.) Efendi Hazretlerinin talebesiydi. 1977 yılında, kadroları asalete geçirilen vekil imamların sayısı 14 bin kişiydi.

Nereden nereye gelindi! İrşada ve hidayete muhtaç, (Selden kapılacak kütükler şüphesiz, cami cemaati arasındadır. Halk’dan kopup kabuğunuza çekildiğinizde bu insanlar, ehl-i Sünnet akidesinden uzaklaşmış-uzaklaştırılmış, “Ellâ Mezhebiyye,”nin insafına bırakmış olmuyor musunuz?