“Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!... (5/13) 

ERTUĞRUL – 07.01.2019, 00:33

“Hocam! Ekmel bir yazı kaleme aldınız. Ribâ, ma’lûm, 10 büyük günahtan biridir. Faizi hafife almak içkiyi-şarabı vesâir günahları istihfaf (etmek) gibidir. Allah korusun, imansız gitmeye sebep olur. Bugünkü şerâit tahtında Zât-ıâlinizin beyan buyurduğu gibi, faiz alınıp-verilecek tek mahal (tek bir ülke) mevcud değildir. Çünkü bütün devletler aralarında sefir (elçi) te’âtisinde bulunmuşlardır. Bunun ma’nâ’sı, sizin teb’anızın da aynen kendi teb’amız gibi mal ve can emniyyeti cihetinden kefâlet (te’minat) altında demektir. Faiz hakkındaki hadis’ler çok ağır’dır, çokları bunları bilir.” 

Aziz Kardeşim. İfade buyurduğunuz gibi, ribâ, kebâir arasında en şiddetli, en zecrî şekilde nehy’edilen günahtır. “Dârü’L-Harb,” bahanesiyle neredeyse küfür çizgisinde bir neh’yi istihfaf akıldışı bir hareket olur. 

Sevgili Peygamber’imizin Câhiliyye dönemi muamele’lerinden iptâl ettiği, “Ayağımın altındadır,” buyurduğu, ilk muamele’lerden birisi de, Ribâ Muamele’siydi. İptal ettiği, ayaklar altına aldığı bir ribâ muamelesi de, amcası, Abbâs bin Abdülmuttalib’in ribâ muamelesiydi. 

Azîz Kardeşim. Bir memleket bir kerre Dârü’L-İslâm olmuş ise, kıyâmete kadar artık Dârü’L-İslâm’dır, arazîsi de Arâzı-i Uşriye’dir. Hiçbir vechile, Memleketimizin Dârü’L-Harb olma ihtimali yoktur. Ne hazindir ki, Dârü’l-Harb neresidir, ribâ’nın hükmü Şer’î’si nedir, bunlar âlimâne-arifâne, ehl-i Sünnet akidesi çerçevesi’nde, arîz-amîk, tedkik edilerek, bu ümmete, bu Nezîh Câmia’nın mensuplarına, ihvân ve ahavâte anlatılmadığı-anlatılamadığı için, ribâ’ya karşı hassasiyetleri törpülenmiş, “Efendim bu Ülke Dârü’L-Harb’dir, Dârül-Harb’de Müslüman ile harbî arasında ribâ yoktur,” safsata ve zırvasıyla Câmia mensuplarımız, faiz almaya-vermeye teşvîk edilmişlerdir. 

Geçmişte, Ana Cadde üzerinde arsası olan, Câimamız mensuplarından birisine bir Banka tarafından, “6 katlı binayı biz yapalım, uzun müddet kiralayalım,” teklifini, “Ben arsamı, binamı, faiz müessesesine kiraya vermem,” diye reddeden ağabey’ler biliyorum. Ribâ’nın tozundan-dumanından bana da bulaşır, diye, Banka Şubesi’nin bulunduğu sokaklardan geçmeyen ağabeyler, biliyorum. 

Aziz Kardeşlerim. Burada çok mühim bir mes’eleye temas etmek istiyorum. İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sâni, Ahmed el-Fârık, es-Sirhindî Efendi Hazret’leri (k.s.) buyuruyorlar ki: 

“Âhirzaman’ın en büyük fitne-bid’at’larından birisi, farz, vacip, sünnet’lerin, ağır ihmaline karşı, nâfile’lere, Farz-ı Ayn, Vâcip ve Sünnet-i Hüdâ gibi i’tibar edilmesi, temessük edilmesidir,” buyurur. 

Son yıllar’da, bütün fukaha’nın ittifakıyla, Tahrîmen Mekrûh olduğu halde hafta’nın ba’zı gecelerinde, üç aylarda, mübârek gecelerde, yüzlerce kişinin iştirakiyle Cemaatle Tesbih Namazı kılınması, “Mübârek gün ve gecelerde yapılması Tavsiye edilen Du’â ve İbâdetler,” adı altında, Zarûrât-ı Diniyye’denmiş gibi, dolaştırılan, kim tarafından tavsiye edildiği bilinmeyen ve hiçbir sahîh hadis’e dayanmayan, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Âliyye’nin esâsâtından olmayan, ba’zı nâfile namaz, tesbîhat ve tezkîrat, Farz-ı Ayn ve Sünnet-i Hüdâ muamelesi görmektedir. Burada ta’rif edilen namazları kılmayanların nasıl bir akibete düçâr olacakları da ihtar olunuyor. “Bu namaz, mü’min ile münafığı ayırır. Bu 30 rek’at namazı kılanlar hidâyete ererler. Münâfıklar bu namazı kılamazlar. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek’at namaz, Resûlullah Efendimizin, salla’llâhu aleyhi ve sellem’in, berberi, Selman-ı Pâk radiya’llâhu anh Hazretleri tarafından rivâyet edilmiştir.” (Selman-ı Pak’ten i’tibâren, rivâyet silsilesi kimlerdir? Hangi mu’tebir Hadis Külliyatında rivâyet olunmuştur. Tabi’î ki, cevabı yok... 

Yine bir Âhirzaman fitnesi ve bid’ati olarak, Nâfile Hac, Umre’ye Farz-ı Aynmış gibi Fevkâlâde i’tibar edilmesidir. Öyle ki, hemen hemen, her câmia ve cemaatin Hac ve Umre Seyâhati tertip eden bir Seyahat Şirketi vardır. Câmia ve Cemaat Şirketleri, ehil kimseler tarafından değil de, mu’tî’kimseler tarafından idare edildikleri için, tabi’î olarak zarar etmektedirler. Bu zararların karşılanması ve diğer zarar eden, (C.İ.T.) Cemaat İktisâdî Teşekküllerinin zararlarının kapatılması için, cemaat mensubu, ihvan ve ahavât Umre (Nâfile Hac) için, teşvik, yer yer de, tehdîd ediliyorlar. Belli bir sayıda Umre’ye niyetli müşteri bulanlara, meccânen Umre ziyareti ihsan edildiği için, hoca’lar, nüfuzlu ağabeyler, kesif bir ikna çalışmasında bulunuyorlar. İmkânım yok, param yok, diyenlere, “Merâk etme, Umre’ye niyetli isen, Şirketimizin anlaşmalı olduğu Banka’lar var. Bu Banka’lardan kredi kullandırılarak, uzun vâdeli taksitlerle ödeyebilirsin,” deniliyor. 

Ömrî Hacc’ın farz olmasının birincil şartı, “istitâat”dır. Yâni, Hac yolculuğu sırasında, yol ve azık, orada bulunduğu müddette harcamaları, Memlekette bıraktığı ailesi’nin ihtiyaçlarının karşılanmasına yetecek kadar parası olacak, kimse’den borç almayacak, yardım istemeyecek... 

Farz olmadığı halde (şartları mevcud olmadığı için), Tekarrub-u İl’llâh, (Allah’a yaklaşmak için), Umre (Nâfile Hac) yapabilmek için, Allah’ın, en şiddetle ve zecrî olarak, nehy’ettiği, nerede ise küfür çizgisinde Kebâir’den (büyük Günah’lardan) Ribâ’yı, (Faizi) irtikâp nasıl izah edilecektir?!... 

ERTUĞRUL – 07.01.2019, 00:40

Hocam! Bir def’a’sında Echel-ü Cühâlpa’dan birisi bir sual sordu. Bildiğim kadarıyla cevap verdim, cevaba da, i’tiraz etti. 

Üzüldüm eve geldim, Mektûbat-ı Şerifi açtım. Önüme İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin şu meâldeki şiir’i çıktı. 

“Onlar ki, tasdîk etmez Kitabı-Sünneti

Onlara cevap, susmak cevap vermemektir.” 

Kerâmet gibi bir şey, ben de, aynen İmam-ı Rabbânî Hazret’lerinin buyurduğu gibi diyorum, “Gurbetten Sıla’ya remzini kullanan için. Takdîr sizindir... 

Azîz Kardeşim. Hakîkaten, ba’zı, sefîh’lerin suallerini cevaplandırmak ya da serd’ettikleri görüşleri tahlil ile yorumlamak, akla ziyân ve vakit zayii’dir. 

Ne var ki, Bu zemini ta’kip edenlerden ba’zıları, tahlîl edilip reddedilmediğine göre demek ki, doğruluk payı vardır, ya da, “Adam şu Camia bu Câmia, şu şahıs, bu şahıs, hakkında neler neler, söyledi de, cevap veremedi, gibi zann-ı Bâtıla düşmesinler, diye, tahlîl etmek ve cevaplandırmak mecbûriyetini hissettiğimiz oluyor. 

Merhûm Ömer Nasîhî Bilmen Efendi Hazret’lerinin, “500 Hadis-i Şerif” Kitabını karıştırırken, gözüme bir Hadis-i Şerif takıldı. 

İbn-i Asâkir ve Câmiu’s-Sağîr’in rivayetlerine göre: 

Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: 

“Yeryüzünde Allah’ın halk’ettiği şeylerden, akıldan daha az hiçbir şey yoktur. Şüphesiz, akıl, yeryüzünde Kibrit-i Ahmer’den daha azdır.” 

Kibrit-i Ahmer, (Kırmızı Kibrit) kâinatta bulunan Ender-i Nâdir, bütün kıymetli mâdenlerden-taş’lardan, daha az bulunur ve çok daha kıymetli bir mâdendir. 

Ne hazindir ki, ba’zıları kendilerine ihsan buyrulan, Kibrit-i Ahmer’den de daha kıymetli, akıl kırıntılarını kullanmıyor, başkalarına havale ediyor, kiraya veriyor. 

Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de, 24 âyeti Kerime’de, hitap tarzında, “Niçin akl etmezsiniz, niçin aklınızı kullanmıyorsunuz, akıl edebilseydiniz,” buyurur, 22 âyeti Kerime’de de, “niçin akl’etmiyorlar, akıllarını kullanmıyorlar, akıllarını kullansaydılar,” tarzında gıyâbî olarak hitap etmektedir. 

“Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman edemez (inanamaz). O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı-müşrik) kılar.” (Yûnus 10/100) 

(Âyeti Kerime’de geçen “Rics” lügatte, pislik ve azab ma’nalarında kullanılmaktadır. Nitekim, Mâide Sûresi, 90.âyeti Kerimesinde de “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi, pisliktir, bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz.” buyrulmuştur. 

“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından i’tibâren, Mescid-i Haram’a (Mekke’ye-Ka’be’ye) yaklaşmasınlar.” (Tevbe 9/28) 

“NECES,” bir başka pislikten pislik bulaşmış pislenmiş değil, bizâtihî kendisi pislik olanlara denilir. “RİCS” pislik, “NECES” bizâtihî pislik... Yukarıda meâl-i âlisini verdiğimiz, (Yûnus Suresi, 10/100) âyetinin tefsirinde, “Aklını kullanmayanların müşrikler olduklarını ya da aklını kullanmayanların üzerlerine, Allah’ın pislikler göndereceğini, yorumlamışlardır. 

Ah! Zâten kıt olan aklımızı kullanabilsek!...