“ATEŞ,” Remziyle yorumlarda bulunan Değerli Kardeşim. 

Bir taraftan, “bu kurs’larda okuyup da tesbih namazının cemaatle kılınmasının tahrîmen mekruh olduğunu bilmeyen yoktur. Biz talebe olduğumuz yıllarda, haftada iki def’a kılardık ve bunu, bir def’a dahî cemaatle kılmadık. Şimdi ihvan olduğum Kursum’da (devamlı gittiğini kastediyor), misâfir olarak bulunduğumuz diğer kurs’larda, hiçbir zaman, mübârek geceler de dâhil olmak üzere, tesbih namazını bilenlerin kesinlikle cemaatle değil de, ferda ferd, kılınmasının gerektiğini ifade ediyor hocalarımız ve uygulama bu yöndedir,” buyuruyorsunuz. Son derece memnun ve mes’ud oldum. Bu bilgiyi lütfettiğiniz için size, sünnete tetebbû, bid’atlardan hazer için gösterdikleri hassasiyet için, o bölgedeki hoca ve idareci Kardeşlerime şükranlarımı sunarım. 

Yalnız yorumunuzdaki Yaman bir TEZÂD’a müsaadelerinizle işaret etmek isterim. Buyuruyorsunuz ki, “Kurs’larımızda tesbih namazının cemaatle kılınması sadece Mübarek gecelerde, misafir olarak gelen insanların o geceden istifade etmesi içindir.” Demek ki, birileri, talebe’ye, hoca’lara, dernek ve vakıf idarecilerine, kısaca ihvan’a, tahrîmen mekrûh olan bir bid’atın, misâfirler için tahrimen mekruh ve bid’at olmadığı, bilakis, hasen (güzel) ve tavsiye edilmesi gereken bir amel olduğu hususunda içtihad(!)’da bulunmuş... Size göre, Tahrimen mekrûh olan ve bid’at olduğu, Fukaha’nın ittifakıyla kabûl gören bir amel, misâfirler için tahrîmen mekrûh ve bid’at değil midir? Bu açık tezadı nasıl izah edeceksiniz?!... 

Değer’li Ali Osman Kardeşimiz, 31.08.2017, saat 21.15, Değer’li Üveys Kardeşimiz, 03.09.2017, saat 16.38, Muhterem M.ÖZTÜRK 04.09.2017, saat 13.04 i’tibariyle yorumlarınızda Kurban Bayramımızı tebrik ediyorsunuz. Format gereği gecikmiş olsa bile, bendeniz de Sizlerin Mübârek Kurban Bayramlarınızı bilmukabele tebrik eder, sıhhat ve afiyet içerisinde uzun ömürler niyaz ederim. 

Değer’li Kardeşim, Yahya Kemal Beyefendi. 03.09.2017, saat 05.25 i’tibariyle yorumunuzun cevabıdır: Talebiniz bu zeminde yorum yapan bütün Kardeş’lerimizin talebidir. Çalışıyoruz. İnşâ Allah! Muvaffak oluruz. Du’â buyurunuz... 

Değer’li Kardeşim, Ertuğrul Beyefendi. 

Bu Kardeşiniz, Üstad Necip Fazıl Kısakürek Merhûm ile, Kadir Mısıroğlu Ağabey’i hemen hemen, aynı yıllarda tanıdım. Üstad, İdarecileri arasında bulunduğum, UFUK ve BABIÂLÎDE SABAH gazete’lerinde Başyazar, Fıkra Yazarı, Tefrika Yazarıydı. Kendileriyle, kâh sabah’ın erken saatlerinde, kâh bir ramazan gecesinde, imsak vaktinde, günde en az, beş-altı kerre görüştüğüm zât idi. Kadir Mısıroğlu Ağabey de, Cağaloğlu’nda, Yayınevi Sahibi, bir ara, Umum Müdürü olduğum Matbaa’mızda dizilip-basılan, SEBİL adında bir dergi çıkardı. Bu Dergi yayınlandığı müddette, haftanın iki gününde, Cumartesi-Pazar, kendisini Matbaa’da ağırlardım. O yıllar’da, İstanbul Teknik Üniversitesinde öğrenci olan, günümüz, Orman ve Su İşleri Bakanı, Muhterem, Prof.Dr. Veysel Eroğlu Bey, Sebil Dergisinin dizgi-tertip ve baskısında, kendisine yardımcı oluyordu. 

Birisi, ebediyyete intikâl etmiş, diğeri hâlen hayatta, Rabbim kendisine sıhhat ve afiyet içerisinde, uzun ömürler nasîp eylesin! Her iki Muhterem Zât da, sevdim, takdir ettim, Kadir Ağabey’in, Üstadı, tahfif, tezyîf ve tahkîr eden bir kitapçık neşretmesinden dolayı, kendisine kırıldığımı, bizzat kendisine de söyledim. 

Elbette, birisini, birilerini, ba’zı meziyetlerinden dolayı sevmek, en tabiî hakkınızdır. Fart-ı Muhabbetinizden dolayı, bu sevginizi ifrad ve tefrid boyutuna yükseltmenize de kimsenin bir şey söyleme hakkı yoktur.   

Değer’li Kardeşim, Abdullah Haksöyler, 04.09.2017, saat 23.54 i’tibariyle yaptığınız Yorumunuzun cevabıdır. 

Aziz Kardeşim. Bu Yorumunuzun cevabı, “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar, (3/49)” serisinde, “İstanbullu,” remziyle yorumlarda bulunan Kardeşimizin yorumuna verilen cevaplar içindedir. Nassa (âyet ve sahîh hadis), dayanarak tertip edilen hatimler, Evrât, Vâcibü’l-İfâ (mutlâk yerine getirilmesi icap eden birer ibâdet değildir.) Terki halinde, terk edenler zemolunmaz, ayıplanmaz, uhrevî cezayı mültezim değildir. Müdâvim’leri ise, bu Evrât ve ezkâr sâyesinde, nefislerini tezkiye, letâifini Ahlak-ı Zamîme’den, küdürattan tasfiye ederler. 

Abdullah Haksöyler Kardeşimizin bu Yorumuna bu kerre, “İstanbullu,” Kardeşimiz, 08.09.2017, saat 22.59 i’tibariyle şu kısa yorumu yapmıştır: “Cevâbî Yorumunuzu okudum. Alâkanıza teşekkür ederim, Kardeş...” İşte! Bu zeminde, hep görmek istediğim tavır, bu tavırdır. Teşekkürler... 

Pek Muhterem Kardeşim, M.Öztürk Beyefendi. 

06.09.2017, saat 22.59 i’tibariyle yaptığınız yorumunuzun cevabı: 

Aziz Kardeşim, “Mektuplar ve Ba’zı Mesâil-i Mühimme,” risalelerine yapılan müdahale’ler ortaya çıktıktan sonra, artık, sütü değil, yoğurdu da üfleyerek yemek zorundayız. Amme Cüz’ü Tefsir notları, bildiğim kadarıyla, Haz.Üstaz’ımıza aid olup, notlar, Merhûm, “Biletçi Mehmed Bey,” olarak ma’ruf, Mehmed Akçelioğlu tarafından tutulmuştur. Amme Cüz’ü Tefsir notları, Nur Sûresi’nin 35. ve ta’kip eden âyet-i Kerime’lerin Tefsir notları, Hazretimizin dikte ettirmesiyle Biletçi Mehmed Bey (Mehmed Akçelioğlu) tarafından kopya kağıdıyla Lise defterlerine üç nüsha olarak not edilmiştir. Tutulan bu not’lardan, ikinci-üçüncü nüsha defterler, kopya kağıdının eski olması veya kalemin iyice bastırılmaması neticesinde çok sağlıklı çıkmamıştı. Merhûm Büyüğümüz, bu defterlerden birisini bendenize emânet etmişti. Müsâid bir zamanda tetkik edelim, gerekirse tashîh edelim, ondan sonra neşrini düşünürüz,” buyurmuştular. Hazindir, o müsaid vakti bu dünya’da bulamadık... 

Amme Cüz’ü Tefsir Not’ları Fazilet Neşriyat ve Ticaret A.Ş. tarafından “Tıpkı basım,” baskısı yapılmış olup, Fazilet Neşriyat ve Ticaret A.Ş.’nin kitap Satış noktalarında bulunmaktadır. 

Pek Muhterem, “İMRAN TUNA,” Remziyle yorumlarda bulunan Kardeşimiz. 08.09.2017, saat 15.30 i’tibariyle yaptığınız Yorumunuzun cevabıdır: 

“Hem niçin Allah yolunda infak etmeyeceksiniz ki! Göklerin ve yerin mirası zâten Allah’ındır. (hepsi ona kalacaktır.) Sizden, fetih’ten önce infak edip çarpışanlarınız diğerlerine eşid olmaz. Onlar, fetih’ten sonra infak edip çarpışanlardan derece i’tibâriyle daha büyüktür. Bununla beraber Allah her birine güzel olanı cenneti vaad etti. Allah her ne yaparsanız haberdardır.” (Hadîd Suresi 57/10) 

Da’vâ’nın, ehl-i Sünnet’in garîp olduğu dönemde hizmet edenlerle, sizin ta’birinizle, “Hizmet’lerin başını alıp-gittiği, şahlandığı) dönemde hizmet edenlerin bir mukayesesi niçin sizleri bu kadar öfkelendirdi? 

Herhalde siz, “Bir eli balda, bir eli yağda, lüks makam arabasına kurulmuş, Beytü’L-Mâl’den, sınırsız, harcama yetkisine sahip birisi olmalısınız. Vicdanınızı rahatsız eden budur ki, seviyesiz, Kelb-i Akûr gibi sağa-sola saldırıyorsunuz. Hem Merhûm Büyüğümüz, cennetmekân, Beyağabeyimiz, hem de, Merhûm, Arif Ahmed Merhûm Büyüğümüz dünyevî-zâhirî, idare’de bulunduklarında, ellerinden gelen gayreti göstermişlerdir. Hâlen de, dünyevî işler hususunda, zâhirî idareci olan Kardeşimiz de, elinden gelen bütün gayretini gösteriyor, gece-gündüz çalışıyor. Bilinmelidir ki, Tasarruf, bitemâmihâ ve bikemâlihâ, Hazreti Üstaz’ımıza aiddir. Zafer Allah’ındır, “Lâ Gâlibe İ’llâh!”

Eveleme, geveleme, yok ipmiş, kopukmuş! Bunlar Allah’ın, insanlara, en büyük lütfu, en büyük ni’meti, Medar-ı Şerî’at, akıllarını kullanmayanların hezeyanıdır. “Allahım! İçimizden çıkan sefih’lerin yaptıklarından dolayı bizi helak mi edersin!” 

“İSTANBULLU,” Remziyle, 08.09.2017, saat 22.42 i’tibariyle yorum yapan Değer’li Kardeşim. 

Haz.Üstaz’ımızın, İsmail Hakkı Bursavî hakkında, “İsmail Hakkı Bursavî, ehl-i Sünnetin Alevîsidir,” tarzında bir tesbitinin olup-olmadığı hakkında herhangi bir mesmûatım yoktur. Yalnız, Hazreti Üstaz’ımızın, Ruhulbeyân Tefsirini, İmam-ı Rabbânî Evladı’na tavsiye ettiği doğru değildir. Hazretimiz, Elmalı’lı, Muhammed Hamdi Yazır’ın, “HAK DİNİ KUR’ÂN DİLİ,” Tefsirini tavsiye etmiştir. 

Bilindiği gibi, Şer’i Şerif hükümlerinin medarı, Edille-i Şer’iyye, Kitap, (Kur’ân-ı Kerim), Sünnet, (Sahîh hadisler), Kıyas-ı Fukahâ, (fakih’lerin âyet ve sahih hadislerden, içtihad ile çıkardıkları hükümler) ve İcmâ-i Ümmet’tir. Keşf, rüya ve ilham, şer’î hükümlere medar delil değildir. “Keşf, ehl-i Hadis’in, hadisleri, doğrudan Haz.Peygamber’den almalarıdır,” demek, temelleri Ashab döneminde atılan, “Kılı Kırka yararcasına” büyük bir i’tinâ ile ve sağlam bir sened ile râvîler zincirini Resûlullah’a kadar uzatma ilmi, Hadis Usûlü İlmini rafa kaldırmak, tevâtür, Meşhûr, hadisleri hiçe saymak olur. 

Benim şahıslarla, İsmail Hakkı Bursavî ve başkalarıyla bir mes’elem yoktur. Benim mes’elem, bütün fukahâ’nın ittifakıyla, Tahrîmen, Mekrûh ve bid’at olan bir amelin, güzel gösterilmesindendir. Bunu her kim yapıyorsa, kim olduğuna bakmam, karşı çıkarım, hak ettiği cevabını da veririm.