MÜHİM BİR TAVZÎH!...

Değer’li Okuyucularımız, Aziz Yorumcu’larımız.

Ba’zı Yorumcularımızın yorumlarına, “Cevap’lar ve Mutala’alar” çok uzun olabiliyor. Bu bakımdan, cevap ve mutala’alar gecikmeli olarak neşrediliyor. Bildiğiniz gibi “CUM’A SOHBETİ,” köşemizin formatı farklıdır. Fakat, en azından elimizdeki yazı stoku eritilinceye kadar, “CUM’A SOHBETİ,” Köşemizde, bir hafta kendi formatında, bir hafta da “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar,” yazısı yayınlanacaktır. Ittılâınıza hürmetle arz ederim.

Pek Muhterem ve Aziz Kardeşim, Ali Osman Beyefendi.

Takdîr ve iltifatınıza Can-ü Gönülden teşekkür ederim. Aziz Milletimiz gibi, tarihin derinliklerinden gelmiş, “Millet olmak,” ne demektir, diğer Millet’lere öğretmiş bir millet olmadıkları halde, devşirme halk’lar’dan oluşmuş, A.B.D. Devleti, dünya’daki bütün rejimleri incelemişler, kendilerine en uygun rejim olarak gördükleri, Devlet-i Âliyye’mizin İhtişam dönemindeki rejimi, Kanûnî dönemi, Devlet-i Aliyye Rejimimizi, aynen almışlardır. Merâk buyurmayınız, biz sadece, doğruları, hak bildiklerimizi yazarız. Levmedenlerin levm’lerinden de aslâ çekinmeyiz. Sizler de bu zemine katkı vermeye devam buyurunuz. Efendim...

Aziz Kardeşim Ertuğrul Beyefendi.

Takdîr ve iltifatınıza çok teşekkür ederim. Ma’lûm, “Ma’rifet İltifata Tabidir,” denilmiştir. “Müşterisi Olmayan Mal, Zayiidir,” denilmiştir. Dünya’nın hiçbir memleketinde, Milleti’nin gerçek değerlerine yüzde yüz, aykırı bir idare tarzı rejim, doksan sene gibi uzun bir müddet devam ettirilememiştir. Aziz Milletimiz, bu ma’kûs talihine rağmen, hem ma’nevî değerlerini korumuş, hem de, imkânlar ölçüsünde, emsâli diğer ülkelere nazaran kalkınmasını becerebilmiştir.

(A.H.) Remziyle yorum yapan daha doğrusu sual tevcih eden Kardeşimiz.

Aziz Kardeşim. 14 Mayıs 1950’de kahir bir ekseriyetle iktidar olan Demokrat Parti, 1954 seçimlerinde de yine aynı başarıyı göstermişti. Ne var ki, 1957 seçimlerine gidilirken, döviz darlığı sebebiyle ba4zı ithal malları ithal edilememiş, kamyon, otobüs, traktör lastiği ve yedek parçaları karaborsaya düşmüş, rüşvet, yolsuzluklar almış başını gitmişti. Halk arasında Demokrat Parti’ye karşı yer yer, hoşnutsuzluklar zuhur etmişti.Tam da bu sırada, Merhûm Osman Bölükbaşı hapisten çıkmış ve partisi, Millet Partisi’nde bir hareket başlamıştı. Millet Partisi’nin güçlendiği yerlerden birisi de Kütahya, Tavşanlı, Emet gibi ba’zı ilçeleriydi Merhûm, Büyüğümüz, Cennetmekân, Kemal Bey Ağabeyimiz de bu sıralarda, Millet Partisi’ne destek olmuştu. Bunun üzerine, Demokrat Parti’nin, Cumhurbaşkanı Celal Bayar çevresindeki, din ve ma’neviyat düşmanları harekete geçiyorlar. Daha önce denenmiş, onlarca ma’sum’un idamıyla neticelenmiş Menemen tertibi’ne benzer bir tertip kurulmuştur.

Celal Bayar’ın damadı, aynı zamanda devrin Kütahya Milletvekili de olan, Ahmed İhsan Gürsoy, 1957 yılında, Bursa’nın Ulucamii’nde, mahut “Mehdî’lik komedya’sının başaktörüdür. Aslen, Kütahya’nın Tavşanlı İlçesi’nden olan ve Eskişehir’de, Demiryolları İdaresinde çalışan, Akif Efendi isminde bir zat, sözde Nakşî Şeyhi, (bir ma’neviyat kalpazanı)... Ahmed İhsan Gürsoy, bu zata ve Tavşanlı’daki sözde müridlerine, külliyetli miktarda para ve Kütahya’da, Azot Sanayii’nde iş vermeyi teklif eder.

Sahte şeyh’in sahte mürid’leri, bir Cum’a günü cemaatin dağıldığı bir sırada, ellerinde paslanmış kılıçlar, “Ahirzaman mehdisi geldi, ey Ümmet-i Muhammed düşün arkamıza,” gibi nâralar atıyor ve hiç de inandırıcı olmayan, komik, gülünç nümayişlerini sergiliyorlar. Tertib’in maksadı, nümayiş genişlesin, arbede çıksın, kan akıtılsın, bundan sonrası ise, Menemen tertibi gibi darağaçları kurulsun... Mes’eleyi, Tavşanlı’ya, Emet’e oradan da Kütahya İl Merkezine taşıyarak, Efendi Hazret’lerinin bağlı’larının bulunduğu, ruhî ve siyâsî nüfuz mıntıkasını sindirmek ve eğer gerçekleştirilebilirseler, kanlı bir çatışmadan sonra, Efendi Hazret’leri ve yakınlarını, Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılayıp, idamlarına kadar uzanacak bir ceza’ya çarptırmaktır.

Bursa hadisesi, sahte şeyh, Akif Efendi’nin müridlerinin merkezi olan Tavşanlı ve dolaysiyle de Kütahya’ya intikâl ettiriliyor. Nakşî değli, Akifî denilebilecek bu şaşkın ve sefîh zümre’nin, Süleyman Efendi Hazre’lerinin sevk ve idaresinde olduğu iddia ve hayaliyle ta’kibat birden bire, Efendi Hazret’leri ve yakınlarına yöneliyor.

İstanbul’da, Efendi Hazret’lerinin Kısıklı’daki Köşkünde ve Beyağabeyimiz Kemal Kacar Beyin evinde ve Yazıhânesinde aramalar yapılıyor, gözaltına alınıyorlar, Emniyet Müdürlüğü’ne ve oradan da, muhafazalı olarak Kütahya’ya götürülüyorlar. Kütahya Eşrafından, Merhum, Hacı, Nuri Temizerler de evinden alınıyor, Kütahya Emniyet Müdürlüğüne getiriliyor. Bir gün bir gece de burada bekletildikten sonra elleri kelepçelenerek, adliyeye sevk ediliyorlar. Çıkarıldıkları Mahkeme’nin hâkimi bayan bir hâkime, daha önce verilen, gıyâbî tevkîf kürarını vicâhîye çeviriyor. Efendi Hazret’leri, damadı, Kemâl Beyağabeyimiz, Kütahya’lı, Hacı Nuri Temizerler, kelepçelenerek Kütahya Hapishânesi’ne konuluyorlar.

Devrin Altıntaş-Kütahya, Müftüsü, Efendi Hazret’lerinin ilk talebesinden Merhûm, Demirci Hoca lakaplı, Mustafa Özdemir (Gazîoğlu), Kütahya Emniyet Müdürlüğü’ne celp edilir. Süleyman Efendi Hazret’leri ve Damadı Kemal Kacar aleyhine ifâde vermesi için günler, geceler boyu dövülerek en ağır işkencelere ma’ruz kaldığı halde, aleyh’de ifâde vermez. (Bendeniz, bizzat görmüştüm. Bu işkenceler sırasında, ayaklarının altı, jiletle dilim dilim, doğranmış, yarasına tuz basılarak i’tiraf ve ifade’ye zorlanmış, ayaklarının altındaki jilet izleri kapanmamıştı. Parmaklardan topuğa, dıştan içe, dama karesi gibi, jilet izleri açıkça görülüyordu. Yine de, aleyh’te ifade vermeyince, şiddetle darp ediyorlar, yarı baygın, yarı uyanık, şuursuz bir halde, daha önceden kendilerinin hazırladığı ve Süleyman Efendi Hazret’lerini itham eden bir ifadeyi kendisine imzalatmışlardı. Mustafa Özdemir (Gazîoğlu)’da tevkîf edilerek Kütahya Hapishânesine konuldu. Hapishâne’de, Efendi Hazret’leri ve yakınları ayrı ayrı, koğuşlara, hırsızların, ırz düşmanlarının ve cânîlerin koğuşlarına dağıtıldılar. Zulüm üzerine zulüm!

59 gün Hapishâne’de tutulduktan sonra, Kütahya Ağır Ceza Mahkemesi’nin huzuruna çıkarıldılar. Dosya Mündercatında hiçbir şey yoktu. Delil isbat hak getire! Bu ilk celse’de, Cumhuriyet Savcısı, Dosya’da sanıkların cezalandırılmaları ve mekûfen muhkeme edilebilmeleri için, hiçbir delil, isbat ve şâhid bulunmamaktadır. İddialar tamamen birer iftiradan ibarettir. Bütün maznunların (sanıkların), bihakkın tahliyelerini talep ediyorum,” dedi. Mahkeme kısa bir müzâkere’den sora, C.Savcısı’nın bihakkın tahliye talebine karşı, adam başına iki yüzer lira gibi, sembolik bir kefâletle bütün maznunların tahliyelerine karar verdi.

Bir ay sonraki celse’de, Mahkeme’nin yeni duruşma Savcısının da, bir önceki Savcının talebine aynen katılması üzerine, ittifakla berâ’et kararı verildi. Cevap biraz uzunca oldu. Ama, söylemek istediğim işte buydu...

Pek Muhterem ve Aziz Kardeşim Üveys Beyefendi.

Hükûmet Sistemi üzerindeki fikirlerinize aynen katılıyorum. Akıl için, denilir, ama, bence “Akıllı için yol birdir,” Vaz’iyyeti anlamak için, âlim olmaya, dâhî siyaset Bilimcisi olmaya gerek yoktur. Bu zemine her daim katkılarınızı beklerim.

Hocazâde,” remzini kullanarak yorum yapan, sual tevcih eden, Pek Muhterem Kardeşimiz.

Azîz Kardeşim. Hangi yazımda böylesine bir ifade kullanmışım hatırlamıyorum. Hazretimize aid, “Risâle-i Kibrit-i Ahmer ve Risâle-i İksir-i Ulûm ve Ma’rifet” Devrin Büyüğü, Cennetmekân, Kemal Beyağabeyimiz tarafından büyük bir titizlikle, Arabî harflerle, Osmanlıca olarak, “Limuharririhî,” imzasıyla bastırılmış, bir nüshası tarafıma hediye edilmiştir. Kütaphane’min en değerli ve en nâdîde eseri olarak Başköşe’de muhafaza edilmektedir. Ayrıca, Nûr Suresi’nin, 35, 36, 37 ve 38.âyetleriyle alakalı tefsir notalrı, Kur’ân-ı Kerim, 30.Cüz’ü, Amme Suresinden başlayıp, Nâs Suresine kadar, bütün sure’lerin tefsir notları, basılmamış olarak veya aslına uygun basılmış olarak elimizde bulunmaktadır. Bunlardan başka, yine matbû hale getirilmiş, “Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme,” bakınız, Mektubât değil, yalnız Mektuplar değil, Mektuplar Risâlesi de değli, “Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme,” Bu ismi elbette Hazretimiz vermemiştir. 1970’li yılların sonlarında, basıldığı sırada, ilgililerin takdir ettiği bir isimdir. “Mesâil-i Mühimme,” Risâlesinde muhatabı olmayan belki de devrin hassas şartları gözönünde bulundurularak, Sual-i Mukadderlere, mukadder muhataplar gösterilmiştir. Mesâil-i Mühimme, gerek seçilen mevzular ve gerekse uslûp bakımından, Haz.Üstazımıza izafe edilebilinir. Ancak, bu Risâle’nin 12.Sahifesinde ifade edilen hususlar, bugüne kadar zihinlerimizde Kaziyye-i Muhkeme haline gelmiş bilgilerimize, inançlarımıza terstir. Mutlakâ izah edilmesi gerekir. Risâle’yi bir bütün olarak ele alırsak, bir izah tarz bulmamız gerekiyor. Diğer bahisler, hem ma’na itibâriyle, hem de uslûp olarak eğer Haz.Üstazımıza izafe edilebiliyorsa, bu bahis bu Risâle’ye nasıl girmiştir? Bendeniz bir izah tarzı bulamadım. Araştıram ve soruşturmalarıma devam ediyorum. Var mıydı, yok muydu? Bunları bir tarafa bırakalım da, asıl bunlara kafa yoralım. Benim Aziz Kardeşim...