Caddebostan’da sahilde idim kar yağarken. Ard arda, iri iri ve sessizce yağan kar altında bir müddet, zevkle yürüdüm. Benim gibi bu karlı havada kardan adam görüntülü, pek çok da kişi gördüm.

Geçen yıl kar yağarken bir hastanede idim. Torunum Zafer Kaan’ı muayene için götürmüştüm. Öyle bir kar yağmış ki, hastane çıkışı, yerlerde dört parmak kar var. Kilitlenen trafik nedeni ile yollar, sokaklar sanki araç park yerlerine dönmüş. Dolmuş, otobüs, taksi yok, adım atmak imkansızdı adeta.

Hava kararmış ve hastamızın ateşi de vardı. Hastanede sadece poliklinik hizmeti verildiğinden yatacak yer de yoktu. Zafer Kaan’la, evden 3-5 km uzaktan, gece yarısına doğru zar zor kiralayabildiğim özel bir ambulansla eve gelebilmiştim.

Bu yıl belediye oldukça hazırlıklı idi. Ana arterlerde, önemli kavşaklarda gerekli tedbirler alınınca pek bir sıkınta yaşanmadı. 2013’ün bu ilk kar yağışından akıllarda hep doyumsuz güzellikler kaldı.

Tabii her şey belediyeden beklenmeden, her yurttaşın beraber yaşamın gerektirdiği kurallara uyması ve birbirine yardım etmesi gerekmiyor mu? Örneğin hiç bir ikaza gerek kalmadan herkesin evinin, iş yerinin önüne yağan karları temizlemesinden daha tabii ne olabilir? Ancak bırakın sokakları evlerin, iş yerlerinin önüne isabet eden kaldırımların pek çoğuna kimse el sürmedi. Gece hava soğuyunca kaldırımlar yürünemez hale geldi: Pek çok kişi düşerek yaralandı, kazalar oldu.

Oysa evde ikamet edenlerin veya apartman ve iş yerleri görevlilerinin böyle zamanlarda ilk işinin, hiç değilse kendi ev, apartman ve iş yerlerinin önündeki kaldırımların kardan temizlenmesi gerekmez mi? Bu toplu yaşamın asgari bir şartı değil midir?

Ne yapalım? Kimse bu işle ilgilenmiyor demekle de olmuyor.

Bu ve bunun gibi işlerin ve mükellefiyetlerin yerine getirilme yollarını bulmalıyız.