15 Ocak 2014’te başlattığımız “MÜJDE İKİ YENİ KOMŞUMUZ OLDU” ve 21 Ocak 2014’te başlattığımız “KOMŞULARIMIZ ÇOĞALITKEN” başlıklı yazı dizilerimizde, bölgemizdeki gelişmelerin arkasındaki dinamikleri ve olası hedeflerini irdelemiştik. Ortadoğu’daki gelişmeler öngörülerimiz paralelinde genişlerken, Türkiye’nin üstesinden gelmesi gereken sorunlar giderek büyüyor. 

Bazı gazetelerimiz bugüne kadar, "BOP bir fantezi, yok öyle birşey. Amerika'daki düşünce kuruluşları hergün yeni bir BOP üretiyor" diyorlardı. Bilerek ya da bilmeyerek, yüzyıl öncesinden Batılı ideologlar tarafından tasarlanmış, stratejisi oluşturularak devlet politikası haline gelmiş bir "proje"nin uygulama aşamasına geçildiğini, üstümüze üstümüze gelmekte olan bir felakete dönüşmekte olduğunu nedense gözardı ediyorlardı. 

Bugün, "İşte Yeni Komşularımız" diye manşet atan gazetelerimizin köşe yazarları, dış politika yorumcuları, dönemin ABD Dışişleri Bakanı G. Rice'ın, "Ortadoğu'da 22 ülkenin sınırları değişecek" açıklaması paralelinde, bölgemizde oluşturulması planlanan Cehennem'in ülkemizi ne ölçüde nasıl etkileyebileceğini tartışma gereği bile duymadılar. Oysa, Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan eski Osmanlı coğryasını yeniden dizayn etmeyi hedefleyen bir "proje"nin, "kapanmış ve kapanmamış parantezler" bağlamında, Türkiye'yi doğrudan ya da  dolaylı yollardan etkilememesi düşünülemezdi.  

Ekonomik, sosyal ya da siyasi maskelerden hangisini kullanacağı bilinmiyordu, ama tehlike "Geliyorum" diyordu. 

15 Ocak 2014'te başlattığımız yazı dizimizde "MÜJDE İKİ YENİ KOMŞUMUZ OLDU",  21 Ocak 2014'te başlattığımız yazı dizimizde de, "YENİ KOMŞULARIMIZ ÇOĞALIRKEN" demiş ve yaklaşmakta olan tehlikeli sürece dikkat çekmeye çalışşız.  Bakın, 15 Ocak 2014'te başlattığımız "MÜJDE İKİ YENİ KOMŞUMUZ OLDU" yazı dizimizde özetle neler demişiz:

"Müjde, iki yeni komşumuz oldu; biri Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), diğeri Rojova. 

Irak-Şam İslam Devleti de, Rojova da, Irak ve Suriye'deki güç dengelerini değiştirebilecek, Ortadoğu'yu Cehenneme çevirebilecek cepheleşmelerin ürünleridir. 

Bu iki devletçik, emperyalistlerin kurguladıkları "Büyük Kürdistan" üzerinden "Vaad Edilmiş Topraklar"a uzanan yol haritasının kilometre taşlarıdır.

Aslında, Irak-Şam İslam Devleti militanları tarafından Bağımsız İslam Emirliği'nin kurulması, ABD ile İsrail'in uzun zamandır arzuladıkları, Suudilerin de desteklemeleriyle oluşturmaya çalıştıkları ideal bir çatışma ortamıdır. Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) gizli ajandasında, Irak'la Suriye'nin birleştirilerek parçalanması, yeniden düzenlenecek yapılandırmada iki ülkedeki Sünnilerin (Türkiye'nin değil) Suudi Arabistan kontrolündeki bir devlet çatısı altında birleştirilmesi planı zaten vardı. Ortadoğu'da El Kaide militanlarının bağımsız devlet ilan etmelerine uzanan hareketlenmelerle Türkiye'de bir devlet krizi yaşanmasına neden olan gelişmelerin paraleliği dikkat çekicidir. 

Sözün özü, uzun ömürlü olamayacağı iddia edilse de, Irak-Şam İslam Devleti, bölge ülkelerinin iç savaşa sürüklenmelerine, bölünüp parçalanmalarına neden olacak etnik ve mezhepsel çatışmaların körüklenmesini sağlamak amacıyla - belli bir noktaya kadar- el altından desteklenecek, yaşatılacaktır."

" (...) Son zamanlarda, hem Irak'ta hem de Suriye'de, El Kaide'ye bağlı cihatçılar oldukça etkili hale geldiler. Ele geçirdikleri yerleri merkezi yönetimden kopararak şeriat ilan ediyorlar, bağımsız birimler oluşturmaya çalışıyorlar. El Kaide'nin bölgedeki uzantısı olan Irakam İslam Devleti  (IŞİD) ile El Nusra Cephesi, Suriye'nin Halep kentinden Irak'ın Felluce ve Ramadi kentlerine uzanan bölgede Ortadoğu'nun en büyük silahlı gücü konumuna geldiler. 

IŞİD'in Irak'ın Sünni bölgelerini Suriye ile birleştirip bir Emevi devleti kurma peşinde olduğu biliniyordu. Sonunda Irak'ın Anbar bölgesindeki Felluce ve Ramadi kentlerini ele geçiren IŞİD militanları burada "Bağımsız İslam Emirliği", yani Irakam İslam Devleti'ni ilan ettiler. IŞİD Emirliği'nin Suriye bölgesindeki araçlarının plakalarında "Hilafet Devleti/1/ Şam Vilayeti" yazıyor."

" (...) Suriye ve Irak'ta otoritenin zayıflamasından kaynaklanan öylesine yaygın bir kargaşa yaşanıyor ki, kimin kiminle ortak olduğu, kimin hangi amacı gerleştirmek için savaştığı belli değil. Etnik mezhepsel kaynaklı çatışmalar, Irak ve Suriye'de savaş içinde savaşlar yaşanmasına neden oluyor. 

Suriye'deki iç savaşın oluşturduğu kaos ortamında Esad'a karşı savaşan grupların sayısını bilen yok. İşin ilginç yanı, Esad'a karşı savaşan gruplar, çeşitli bölgelerin egemenliği konusunda birbirleriyle de çıkar çatışması yaşıyorlar. 

ABD'nin, Türkiye'nin bir zamanlar yakın ilişki içinde olduğu El Nusra'yı terör örgütü ilan etmesinin ardından, El Kaide'nin bir başka kolu olan Irak-Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Irak'ın Anbar bölgesinde bağımsızlık ilan etmesi, Ortadoğu denklemini daha karmaşık duruma getirdi. Bölgede etnik ve mezhepsel savaşların yaygınlaşmasından ve derinleşmesinden ve bu çatışmanın Batılı emperyalist devletler tarafından körüklenmesinden kaygı duyuluyor. 

Suriye'den iyice kopan ve PKK uzantısı PYD'nin kontrolüne geçen Kürt bölgesi Rojova da, bağımsızlık ilan etmek üzere fırsat kolluyor." 

" (...) Ülkeleri kaosa, iç savaşa, sonuçta parçalanmaya sürükleyen ırkçılık ve mezhepçilik ekseninde organize edilen çatışmalar, Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan coğrafyayı Cehennem kazanına dönüştürmüştür. Tarihi ve kültürel bağları nedeniyle  stratejik bir derinliği olan Türkiye'nin, varisi olduğu eski Osmanlı coğrafyasında yaşananlardan etkilememesi düşünülebilir mi? 

Irakam İslam Devleti ve Rojova'nın bağımsız birimler olarak ortaya çıkmaları, bölge ülkeleri açısından olduğu kadar, Türkiye açısından da çok dikkatle izlenmesi gereken ve çok ciddi gizli ajandaları olan gelişmelerdir.

Felluce 650 bin, Ramadi 700 bin nüfuslu iki Irak kenti. Sünni nüfusun yoğun olduğu Anbar eyaletinin bu iki kentinde El Kaide emirlik, yani Irakam İslam Devleti kurduğunu ilan etti. Bu ketlerde El Kaide'nin Hz Muhammed'in mührünü taşıyan siyah bayrağı dalgalanırken, kulaklarda dönemin ABD Dışişleri Bakanı G. Rice'ın Irak'ı ziyaretinde söyledikleri yankılanıyor: "Bölgede 22 ülkenin sınırları değişecektir."

" (...)11 Eylül 2001 İkiz Kuleler şoku sonrasında, Afganistan ve Irak'ın işgaliyle başlatılan yeni dünya düzenini hayata geçirme operasyonları, Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP ve GBOP) en önemli hedeflerinden biri de "Büyük Kürdistan"dı. 

Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan ve çoğunluğu Müslüman olan coğrafyadaki ülkeler renkli devrimlerle, "Arap Baharı" rüzgarlarıyla kaosa, iç savaşa sürüklenip parçalanırken, "Büyük Kürdistan"a uzanan yolun taşları döşeniyordu. 

ABD Başkanı Obama'nın Esad'ın vurulması konusunda ayak sürümesi nedeniyle BOP en önemli aşamasında, Suriye parselinde tıkandı. Putin'in devreye girmesi Esad'ı kimyasallarını vermeye ve Batılılarla masaya oturmaya ikna etmesi üzerine, İsrail'in güvenliği açısından çok önemli görülen "Büyük Kürdistan" projesi bekleme odasına alınmak zorunda kalındı. 

Cenevre görüşmelerinin sonuçları beklenirken ABD, İran'dan başlayan, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan'a uzanan bir "Güvenlik Kuşağı" oluşturdu. İsrail'in güvenliğini sağlamaya yönelik bu "Güvenlik Kuşağı" ile iki yeni komşumuzun oluşumu yakından ilgilidir. "Güvenlik Kuşağı" sayesinde Hizbullah'ın, İran, Irak, Suriye ve Lübnan askerlerinin ve bu ülkelerdeki Filistinli militanların El Kaide'ye karşı daha organize bir şekilde savaşacakları söyleniyor. 

Dikkat, "Büyük Kürdistan"ın güncel versiyonu olan "Güvenlik Kuşağı" Türkiye açısından da, İslam Alemi açısından da tehlikeli sonuçlar üretebilecek bir gelişmedir. "

Bunları 15 Ocak 2014'te söylemişiz. 

BOP'u belli bir aşamaya taşıyan IŞİD'in tepenmesi gereken bir terör örgütü ilan edilmesi ve NATAO'nun kanatları altında hem Batılı hem de Müslüman ülkelerden oluşturulacak bir koalisyon tarafından çevrelenip tepelenmesi kararı hiç de şaşırtıcı bir gelişme değildir. 

Dikkat, kapımızı çalmakta olan tehlike hiç de gözardı edilecek bir gelişme değildir.