İPEKYOLU TUZAKLARI

Yeni İpek Yolu’nun Türk Dünyası’na olası etkilerini irdelerken karşımıza çıkan en önemli örneklerden biri, Kaşgar’dan Pakistan’ın Gvadar limanına uzanan 2700 kilometrelik Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’dur (ÇPEK). Çin’in Yeni İpek Yolu’nu hayata geçirme konusundaki ataklarını Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (ÇPEK) bağlamında değerlendirdiğimizde, bir takım kaygı verici durumlarla karşılaşmaktayız. 

Yeni İpek Yolu’nun Pekin-Londra hattında Azerbaycan ile Türkiye stratejik konumlarıyla öne çıkarlarken, TANAP başta olmak üzere, iki ülkenin gerçekleştirdikleri pek çok ortak projenin önemi bir kat daha artmaktadır. TANAP, hızlı demiryolu, SOCAR, kıtalar aşan yeni köprüler, İstanbul Havalimanı, Kanal İstanbul gibi büyük ölçekli altyapı yatırımlarının yük ve enerji taşımanın ötesinde, açıkça ifade edilmeyen, geleceğe yönelik stratejik hedefleri de olabileceğini gözden kaçırmamak gerekir. Nitekim, Türkiye’nin son yıllarda ulaşım konusunda gerçekleştirdiği yatırımlar, Yeni İpek Yolu çerçevesinde, Çin ile eko-stratejik işbirliğine gitme hazırlıkları, Rusya ile yakınlaşması eksen değiştirmesi olarak değerlendiriliyor. 

Batı’da bu konuda oluşan kaygılar, Türkiye’nin NATO dışındaki ülkelerden, S-400 gibi hava savunma sistemi almasını engellemeye dönük baskıların oluşmasına, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki garantörlük haklarının sulandırılmasına, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’den uzaklaştırılmasına, Türk Dünyası’nın Batı’ya açılan kapısı konumundaki Türkiye’nin engin Asya coğrafyasındaki ülkelerle bağının koparılmasına yönelik komploların kurulmasına neden olmaktadır.

Enerji boru hatlarının ticari amaçlarının yanı sıra, enerji sahibi ülkelerin nüfuz alanlarını genişletme gibi çok önemli siyasi amaçları da vardır. Mesela, Kuzey Akım Boru Hattı Doğu Avrupa ülkelerini Rus doğalgazına bağımlı duruma getirmiş, Almanya ile ABD’nin ilişkilerini olumsuz yönde etkilemişti. Şimdilerde Kuzey Akım Boru Hattı’nın yerini Türk Akım almıştır.

Boru hatları üzerinden bölgesel ve küresel rakipleri psikolojik baskı altına alma operasyonlarında Türkiye de önemli roller oynamaktadır. 

ABD’nin Ortadoğu petrollerini Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e ulaştırmak amacıyla oluşturmaya çalıştığı terör koridorunu, Rusya ve İran ile birlikte engelleyen Türkiye, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki enerji yatakları konusunda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, İsrail ve ABD ile mücadele halindedir.

 Pentagon buradan çıkarılacak doğalgazı Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya pompalamayı, Avrupa ülkelerini Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarmayı hedeflemektedir. 

İŞBİRLİĞİ Mİ, BORÇ BATAĞI MI?

ABD Çin’i, toplam 3.67 triyon dolarlık Bir Yol Bir Kuşak/Yeni İpek Yolu projesi kapsamında birçok ülkeyi ucuz kredilerle borçlandırarak kontrolü altına almaya ve bu ülkelerin önemli varlıklarını ele geçirmeye çalışmakla suçluyor. 

Çin, Yeni İpek Yolu’nu hayata geçirmek üzere 3 trilyon dolarlık bir yatırım planlamaktadır. Çin’in Yeni İpek Yolu için ayırdığı bu muazzam kaynaktan  gelişmekte olan ülkelere krediler veriyor, yatırımlar yapıyor, araziler, madenler, petrol alanları satın alıyor ve uzun vadeli anlaşmalar yapıyor. 

Yeni İpek Yolu’nun Türk Dünyası’na olası etkilerini irdelerken karşımıza çıkan en önemli örneklerden biri, Kaşgar’dan Pakistan’ın Gvadar limanına uzanan 2700 kilometrelik Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’dur (ÇPEK). Çin’in Yeni İpek Yolu’nu hayata geçirme konusundaki ataklarını Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (ÇPEK) bağlamında değerlendirdiğimizde, bir takım kaygı verici durumlarla karşılaşmaktayız. 

2016’da borçlarının GSYH’ye oranı yüzde 66 olan Pakistan’ın 2017 itibariyle toplam borcu 82.9 milyar dolardır. Bu borçların önemli bir bölümü de, Çin’in Asya Kalkınma Bankası’nadır. Özel sektör borçlanması buna dahil değildir. Kaşgar- Gvadar hattı üzerinden giderek derinleşen Pakistan-Çin ekonomik ilişkileri nedeniyle, 2024 yılına kadar,  Pakistan’ın toplam borcunun 100 milyar doları bulacağı hesaplanmaktadır. 

Yeni İpek Yolu’nun bazı bölgelerinde Çin yatırımlarının baskın olması, Çin’in söz konusu bölgelerde hem siyasi hem de ekonomik açıdan kontrolü ele geçirmekte olduğunun göstergesi sayılmaktadır. Çin’in, Yeni İpek Yolu için gözden çıkardığı sermayeyi, ucuz yatırım kredileri şeklinde kullandırması, sonuçta, kredi alan ülkelerin Çin’e olan bağımlılıkların artmasına neden olmaktadır. Bu durum, Pakistanlı muhaliflerin dile getirdikleri kaygılarda haklı olduklarını doğrulamaktadır. 

Pakistan muhalefeti, Çin’in yatırımlarına ve kredilerine kapı açan Pakistan’ın yüksek bir borç yükünün altına girdiğini, ABD ile Çin arasındaki mücadelede taraf olduğunu, hatta 43 yıl Çin’in kullanacağı Gvadar limanının güvenliği üzerinden Çin’in kontrolüne girebileceğini savunmaktadır. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun güvenliği, Çin’in oluşturduğu 12 bin kişilik özel bir silahlı güç sağlanmaktadır.

ÇPEK’in yerli ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini, ucuz Çin malları karşısında Pakistan ekonomisinin ayakta kalamayacağını söyleyen muhalifler, illegal koridorun Belucistan gibi statüsü tartışmalı bölgelerden geçmesinin de ülkenin başına büyük dertler açabileceğini söylüyorlar. 

ABD, Yeni İpek Yolu’nun önünü kesebilmek ya da kontrolü altına alabilmek için, 2008 yılından bu yana, İran Pakistan sınırında bir Belucistan devleti kurmayı planlamaktadır. ABD’nin, Çin’in en büyük destekçisi İran’a yaptırımlar uygulamasının, İran’ı kaosa sürükleme çabalarının başlıca nedeni ÇPEK ve ÇPEK’in Hürmüz Boğazı kıyısındaki Gvadar limanının 43 yıllığına Çin’in kullanımına verilmesinin yarattığı rahatsızlıktır.

Yeni İpek Yolu konusunda Pakistan muhalefetinin dile getirdiği kaygılar Türk Dünyası için de geçerlidir. Türk Dünyası ülkelerinin Yeni İpek Yolu gibi küresel ekonomiyi temelden etkilemekte olan bir gelişmenin dışında kalmaları mümkün değildir. Çin’in Yeni İpek Yolu’nun alt yapısını oluşturmak adına cömertçe verdiği kredilerin ödenmesi zor borçlar oluşturduğu uyarısını dikkate almamız gerekiyor. 

Çin’in bölgedeki etkinliğini önemli ölçüde artıran ÇPEK, aynı zamanda Çin’in küresel etkinliğini de artırdığından, Yeni İpek Yolu’nu yalnızca bir ekonomik proje olarak görmek mümkün değildir. ÇPEK gibi geniş kapsamlı ekonomik ilişkilerin siyasi sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. 

Böyle bir tabloda Türkiye’nin yapması gereken, akılcı bir denge politikası izleyerek konumunu ve çıkarlarını korumasıdır. Zor günlerden geçiyoruz. Önümüzde çözülmesi gereken çok zor denklemler var. Binlerce yıllık geçmişimizde nice zorlukları aşmış bir millet olarak, bu zorlukları da aşacağımıza olan inancımızı kaybetmeyelim. Zor olanı başardığımızda sonucun adı “zafer” oluyor.