21 Ocak Cuma günü Cenevre’de biraraya gelen ABD Dışişleri Bakanı Bilnken ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov Ukrayna gerilimini görüştüler. Lavrov başkanlığındaki Rus heyeti, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceğine ilişkin yazılı garanti konusunda ısrarcı oldu. “Olası askeri müdahalenin ağır sonuçları olacağını” belirten Blinken, Rusya’nın istediği yazılı yanıtın bir hafta içinde verileceğini söyledi.

Bu hafta içinde ABD’nin Rusya’ya yazılı olarak vereceği yanıtta, “NATO’nun doğuya doru daha fazla ilerlemeyeceğine, Ukrayna’yı ittifaka üye yapmayacağına, 1997 sonrasında NATO’ya üye yaptığı eski Varşova Paktı üyesi ülkelerdeki askerleri çekeceğine” ilişkin bir garanti verilirse, bu, yalnızca ABD’nin prestij kaybına değil, 1991 sonrasında NATO üyesi yapılan eski Varşova Paktı ülkelerinde bir düş kırıklığı yaşanmasına ve küresel çapta dengelerin altüst olmasına neden olacaktır.

Bu gelişme, Putin Rusya’nın zaferi sayılacağı gibi, haklı olarak, “Yeni bir Yalta Anlaşması mı?” sorgulamasına da neden olacaktır.

M. KEMAL SALLI

SONU GELMEYEN GÖRÜŞMELERİN NEDEN OLDUĞU KAYGILAR

ABD ile Rusya arasında yapılan Ukrayna konulu görüşmelerden bir sonuç çıkmıyor. En son 21 Ocak’ta, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Cenevre’deki görüşmelerinden de net bir bir sonuç alınamadı.

Rus tarafı,10 Ocak’ta Cenevre’de ve 12 Ocak’ta Brüksel’de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg başkanlığında yapılan görüşmelerde, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceğine, yani Ukrayna’nın ittifaka üye yapılmayacağına, 1997 yılı sonrasında NATO’ya üye yapılan eski Varşova Paktı üyesi ülkelerden askerlerin geri çekileceğine ve son olarak, Rusya sınırına yakın bölgelere saldırı silahları yerleştirilmeyeceğine ilişkin yazılı belge istemekten vazgeçmemişti.

NATO Sözcüsü Oana Lungescu da, 10 Ocak’ta Cenevre’de, 12 Ocak’ta Brüksel’de yapılan toplantılar sonrasında yaptığı açıklamalarda, “Rusya’nın istekleri, NATO üyelerini birinci ve ikinci sınıf şeklinde ayırmak anlamına geliyor, bunu asla kabul edemeyiz” demişti.

21 Ocak’ta Cenevre’de, leylek, ortanca ve orkidelerle bezenmiş görkemli masada yapılan birbuçuk saatlik görüşme sonrasında Lavron’un ve Blinken’ın açıklamalarını peşpeşe okuduğumuzda, açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, Rus tarafının baştan beri ısrarla istediği yazılı garanti konusunda bir anlaşmaya varıldığı anlaşılıyor. Anlaşmanın ayrıntıları, bu hafta içinde, ABD’nin Rusya’ya vereceği yazılı belgede göreceğiz.

Yaşanmakta olan Ukrayna krizi konusunda NATO’nun patronu ABD’nin Rusya’nın yayılmacı politikası karşısında, 1991’de, Kuveyt’i işgal eden Saddam’ı cezalandırmak amacıyla göze aldığı I. Körfez Savaşı’ndakine benzer net bir tutum sergilememesi, bir takım kaygıların oluşmasına, “Yeni bir Yalta Anlaşması mı?” sorgulamasına neden oluyor.

1774 K. Kaynarca Anlaşması’ndan ve özellikle Osmanlı’yı parçalanma sürecine sürükleyen Kırım Savaşı’ndan (1853-56)  günümüzdeki Ukrayna krizine uzanan sürecin arka planına baktığımızda, henüz tamamlanmamış bir paylaşım savaşının izlerini görmekteyiz.

Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de, Afrika’da, Avrupa’da, Karadeniz’in kuzeyinde, Kafkasya’da, Asya içlerinde karşılaştığımız sıkıntıların arka planında, Kırım Savaşı’yla başlatılan, I. ve II. dünya savaşlarıyla kesintiye uğrayan üç kıtaya yayılmış olan Türk kültür coğrafyasının paylaşılma kavgasının izleri vardır.

Türkiye’nin, Batılı dostlarıyla olduğu gibi, güney/kuzey komşusu Rusya ile de zaman zaman yaşadığı sürtüşmelerin arka planında bu paylaşım dosyası vardır. O nedenle günümüzdeki bölgesel ve küresel gelişmeleri geniş açıdan ve arka plandaki dinamikleriyle birlikte değerlendirmek durumundayız.

YENİ BİR YALTA ANLAŞMASI MI?

21 Ocak’ta, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Cenevre’deki leylak, ortanca ve orkidelerle bezenmiş masada yaptıkları görüşmeden, öncekilerden farklı bir sonuç çıkması bekleniyordu, ama beklenen olmadı.

Dışişleri Bakanı Lavrov, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceği, yani Ukrayna’yı ittifaka üye yapmayacağına ilişkin yazılı garanti konusunda ısrar ederken, ABD Dışişleri Bakanı Blinken, ABD ve Rusya’nın diplomasi masasında kalma kararı aldıklarını, Rusya’nın yazılı garanti isteğine bir hafta içinde yanıt verileceğini belirtmekle yetiniyordu

Birbuçuk saat süren görüşmenin ardından yapılan açıklamalarda hem Lavrov’un, hem de Bilnken’ın söyledikleri kafaları karıştırıyor ve ABD, Sovyetler Birliği ve İngiltere’nin 1945’te Yalta’da biraraya gelerek dünyayı parselledikleri Yalta Anlaşması’nı akla getiriyordu. ABD’nin NATO üyesi olmayan Ukrayna krizinin çözümü konusunda net bir duruş sergilememesi, kaçınılmaz olarak, “Yeni bir Yalta Anlaşması mı?” sorgulamasına neden oluyor.

Lavrov, görüşmeler sonrasında yaptığı açıklamasında şöyle diyordu:

“Şimdiki temasa ara görüşme demek doğru olur. Blinken bizi dinledikten sonra, verdiğimiz aydınlatıcı bilgiler doğrultusunda bize yazılı yanıt hazırlamalarının kolaylaşacağını da söyledi.

10 Ocak’tan bu yana beklediğimiz, Rusya’nın güvenlik garantileri önerilerine ABD tarafından yanıtın, önümüzdeki hafta hazırlanarak bize ulaştırılacağı söylendi. Umarım yazılı yanıt sürüncemede kalmaz.

Ayrıca bir ricada bulundum. Washington’dan yazılı açıklamayı beklerken, şimdi sözlü olarak Rusya istekleri hakkında bana verdiği yanıtı kamuoyuyla paylaşmasını istedim.”

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Rusya’nın istekleri hakkında Lavrov’a neler söylemişti, Lavrov bunların kamuoyuna açıklanması konusunda neden ısrar ediyordu?

Önceki görüşmelerde Rusya’nın, Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılmayacağına ilişkin yazılı garanti isteklerine olumsuz yanıt verilmişken, 21 Ocak Cuma günkü Cenevre görüşmeleri sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “Haftaya Rusya’nın istediği yazılı metnin hazırlanması üzerinde çalışacağız. Aynı zamanda Rus meslektaşıma yeniden uyarıda bulundum. Olası askeri müdahalenin ağır sonuçlar doğuracağını hatırlattım. Kapsamlı saldırıya yanıt verilecektir” şeklinde bir açıklama yapıyordu.   

Beyaz Saray, ABD Başkanı Biden’ın, ulusal güvenlik ekibiyle Ukrayna krizini ele alacağı ve bir hafta içinde Rusya’ya, görüşmeler boyunca ısrarla istediği yazılı yanıtın verileceğini duyuruyordu.

ABD NEDEN NET BİR DURUŞ SERGİLEMİYOR?

21 Ocak’ta Cenevre’de, çiçeklerle bezenmiş masada yapılan görüşmede Blinken’ın Lavrov’a net olarak, “Ukrayna’ya girerseniz karşınızda Batı ittifakını bulursunuz” demesi bekleniyordu, ama ABD, net bir duruş sergilemek yerine,  Cenevre’de, Brüksel’de peşepeşe görüşmeler düzenleyerek top çevirmeyi tercih ediyordu.

Blinken Cenevre’de Lavrov’a, “Kapsamlı saldırıya yanıt verilecektir” demek yerine, “Ukrayna’ya girerseniz karşınızda bizi bulursunuz” gibi net duruş sergileseydi, Rusya Ukrayna konusunda bu kadar ısrarcı olabilir miydi?

Bu hafta Rusya’ya verilecek olan yazılı yanıtta ABD’nin, Ukrayna konusunda net bir duruş sergilemesi beklenebilir mi?

 ABD’nin bu hafta Rusya’ya vereceği yazılı yanıtta, “NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceği konusunda garanti verilmesi” durumuda, 1991 sonrasında NATO üyesi yapılan eski Varşova Paktı ülkelerinde bir düş kırıklığı, ABD’ye karşı bir güven erozyonu yaşanmayacak mıdır?

ABD’nin bütün bu olasılıkları göze almasının anlamı nedir?

ABD’nin Ukrayna konusunda net bir duruş sergilememesi, “Yeni bir Yalta Anlaşması” olasılığını akla getirmiyor mu?

Rusya’nın Ukrayna sınırına asker yığmasının, Biden ile Putin’in altı ay önce Cenevre’de Leman Gölü kıyısındaki Parc de La Grange villasında başbaşa görüşmelerinin hemen sonrasında gerçekleşmesi bir rastlantı olabilir mi? 

Aynı şekilde, Biden’ın bu yılın ilk basın toplantısında, Putin ve Ukrayna’ya ilişkin bir soruyu yanıtlarken, “Bence yakın zamanda harekete geçecektir. Birşeyler yapmak zorunda. Ne yaptığına bağlı olarak Rusya bundan sorumlu tutulacak. Küçük bir saldırı ise bu başka bir şey” demesi, ABD’nin, Rusya’nın Dombas bölgesini işgaline yeşil ışık yakması, dolayısıyla Yeni bir Yalta Anlaşması’nın dolaylı yoldan ilan edilmesi değil miydi? 

Biden’ın, “Rusya’nın küçük bir alanı işgal edeceğini düşünüyorum” açıklaması Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yi haklı olarak rahatsız etmişti. Zelenski, Biden’ın bu sözlerine, “Büyük güçler açısından küçük çaplı işgal diye bir şey olmadığı gibi, küçük milletler diye birşeyin de olmadığını hatırlatmak isteriz. Bunu, Ukrayna gibi büyük bir gücün cumhurbaşkanı olarak söylüyorum” diyerek karşılık vermişti.

Bu hafta içinde ABD’nin, Rusya’ya yazılı olarak vereceği yanıtta, “NATO’nun doğuya doğru daha fazla ilerlemeyeceğine, Ukrayna’yı ittifaka üye yapmayacağına, 1997 sonrasında NATO’ya üye yaptığı eski Varşova Paktı üyesi ülkelerdeki askerleri çekeceğine” ilişkin bir garanti verilirse, bu, yalnızca ABD’nin prestij kaybına değil, küresel çapta dengelerin altüst olmasına neden olacaktır.

Biden’ı Beyaz Saray’a taşıyan Pentagon şahinleri, Çin’in küresel finans baronları ve İngiltere ile birlikte hayata geçirmeye çalıştıkları Yeni İpekyolu’nun önünü Rusya ile dayanaşarak kesmek çabasında. Rusya’nın, ABD’nin tolare edebileceği küçük bir işgalle kontrol altına alması, Yeni İpekyolu cephesine indirilmiş büyük bir darbe olacaktır.

Rusya’nın Ukrayna’dan Yeni İpekyolu’nun başlangıç halkası olan Kazakistan’a uzanan coğrafyayı kontrol altına alması, Tarihi İpekyolu’nun en önemli aktörleri olan Türkistan coğrafyasındaki kardeş ülkelerin denklem dışına savrulmaları demektir.

Bu hafta içinde Rusya’ya, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceğine ilişkin yazılı bir garanti verilmesi, Putin Rusya’nın zaferi sayılacağı gibi, “Yeni bir Yalta Anlaşması mı?” sorgulamasının derinleşmesine de neden olacaktır.

BİLGİ NOTU:

Yalta Anlaşması, II. Dünya Savaşı'nda "Üç Büyük" olarak adlandırılan Müttefik Devletler'in liderleri Winston Churchill, Franklin D. Roosevelt ve Josef Stalin 4 Şubat 1945 - 11 Şubat 1945 tarihleri arasında SSCB'nin önde gelen tatil yeri Yalta'nın 3 km güneyinde bulunan Livadia Sarayı'nda bir araya gelmişlerdi. Yalta Konferansı olarak adlandırılan toplantının ana konusu, II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa topraklarının yeniden şekillendirilmesi, özellikle Almanya’nın bölünmesi ve Naziler konusuydu.

Soğuk savaşın ilk temelleri Yalta Konferansı'nda atılmış, iki kutuplu dünya bir düzeni oluşturulmuştu. Doğu Avrupa ülkeleri bu konferanstan sonra Sovyetlerin etkisine girmişti.