BUGÜN BÖLGEMİZDE YAŞANANLAR, 1982 TARİHLİ BİR MAKALEDE AYRINTILARI İLE ANLATILMIŞTI. BU ANLATILANLARIN NOSTRA DAMUS KEHANETLERİ İLE BİR İLİŞKİSİ DE YOKTU. Yeni bir Ortadoğu haritası oluşturmak isteyenlerin, bölgede kaos yaratmak için, mezhep çatısmalarını özellikle tırmandırdıkları bilinen bir gerçek. ABD'nin bölgede vazgeçilmez konumunu, hakemlik statüsünü sürdürebilmesi, büyük ölçüde kargaşanın, kaosun, etnik ve mezhep çatışmalarının sürmesine bağlı. Ortadoğu'daki gelişmeleri, birçok yazımızda, Haçlı Seferleri'nin 21. yüzyıl versiyonu" olarak değerlendirirken pek de haksız sayılmayız. Ne demiştik 4 Ağustos 2009 tarihli 'sohbet'imizde, hatırlayalım: "İslam dünyası etnik ve mezhepsel çatlakların derinleştirilmesiyle parça parça. O nedenle, bir araya gelip, 11 Eylül 2001 sonrasına Ortadoğu'da başlatılan hareketliliğin neyi hedeflediği konusunu tartışıp değerlendiremiyorlar. Ortadoğu'da Neo-con'ların desteğini almış İsrail'in başlattığı saldırıların, 90'lı yıllarda Avrupa'nın göbeğinde başlatılan Müslüman katliamının bir devamı olduğunu göremiyorlar. Daha açık söyleyelim, Rice'in, "Yeni bir Ortadoğu'nun zamanı gelmiştir" komutuyla hareketlenen olayların, 11 Eylül sonrasında başlatılan Yeni Haçlı Seferleri'nin bir devamı olduğunu da kestiremiyor. Ana hedefin, ABD'nin 11 Eylül sonrasında izlediği militarist politikalarla radikalleşmeye ittikleri İslam dünyası olduğunu göremiyorlar, bilemiyorlar." Bunlar, “Arap baharı”nın başlamasından çok önce yazılmış satırlar. O nedenle, Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da “demokrasi ve özgürlük istekleri” altında sunulan halk ayaklanmalarının nedenini, niçinini irdelerken, belli amaçlar doğrultusunda kurgulanmış hareketlenmeler olabileceği olasılığını pek hesaba katmıyoruz. Haklı olarak,“Ne yani, demokrasi ve özgürlük bu insanların hakkı değil mi?” mantığından yola çıkıyoruz ve bölgemizdeki gelişmelerin arka planı ve geleceği konusunda doğru kabul edilebilecek bir değerlendirme yapamıyoruz. Yapamıyoruz, çünkü gelişmelere bakmamız istenen dar çerçeveden baktığımız için, fotoğrafın bütününü göremiyoruz. Yarınlarda bizi geri dönülmez bir çıkmaza sürükleyebilecek bazı doğrulara inanmak, nedense işimize gelmiyor. Bırakın gelişmelerin tarihi ve sosyolojik boyutlarını irdelemeyi, “demokrasi ve özgürlük getiriyoruz” naraları ile ve hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilen Irak’ta bitenle, BOP coğrafyasında yaşanan halk ayaklanmaları üzerinden gerçekleştirilen iktidar değişikliklerinin, sonuçta aynı amaca yönelik operasyonlar olduğunu bile görmekte zorlanıyoruz. Bütün gelişmeler, I. Dünya Savaşı sonrasında, Batılılar tarafından Osmanlı’nın Ortadoğu toprakları üzerinde oluşturulmuş siyasi haritanın, ‘günümüz ihtiyaçları’ doğrultusunda yeniden dizayn edilmesi operasyonlarıdır. Kısacası, dünya ekonomilerinin vazgeçilmezi olan enerji yataklarının ve dağıtım yollarının kontrol altına alınması, İsrail parselinin genişletilmesi çalışmalarıdır. ODED YINON, ŞUBAT 1982 TARİHLİ MAKALESİNDE NELER DİYORDU? Günümüzde, düne kadar Osmanlı toprakları olan ülkelerde, “Arap baharı” etiketi altında yaşanmakta olan halk ayaklanmalarına daha doğru bir perspektiften bakmak isteyenler açısından ilgi çekici olduğuna inandığımız bir çalışmadan söz etmek istiyoruz. Bu çalışma, Şubat 1982’de dünya Siyonistlerinin saygın dergisi olan Kivunim’de yayınlandı. Makalenin başlığı “1980’lerde İsrail İçin Strateji, makalenin yazarı da Oded Yınon Söz konusu makalede irdelenen strateji, demokrasi, özgürlük ve insan hakları etiketi altında yaratılan çatışmaların temelini oluşturan etnik ve dini ayrıştırma motiflerinin kullanılması anlatılıyor. Makale yalnızca ayrıştırma stratejileri açısından değil, günümüzde yaşanmakta olan “Arap baharı”nın arka planını görebilmek isteyenler açısından, BOP kapsamındaki ülkeleri bekleyen tehlikeler açısından da ilgi çekici bir çalışma. Bu ilgi çekici makaleye önsöz yazan Yahudi ideologlarından İsrael Shakak, makaledeki düşünceleri paylaştığını ve bölgenin geleceği konusunda aynı şeyleri düşündüğünü söylüyor: “Takip eden yazı, benim fikrime göre, şu anki Siyonist rejimin (Sharon ve Eitan’ın) Orta Doğu için doğru ve detaylı planını temsil eder, bu plan tüm bölgenin küçük eyaletlere/bölgelere bölünmesi ve mevcut tüm Arap bölgelerinin yok edilmesidir.” Shakak, uygulanması önerilen stratejinin özünün, bölgeyi, etnik köken din ve mezhep temelinde ayrışma yaratmakolduğunu belirtiyor: “İsrail stratejik düşüncesinde, tüm Arap devletlerinin daha küçük parçalara bölünmesi hep tekrar tekrar görülen bir kavramdır. Örnek vermek gerekirse, Ze’ev Schiff, Ha’aretz’in askeri muhabiri (ve muhtemelen bu konuda İsrail’de en çok bilgiye sahip kişi ), bir yazısında Irak’ta İsrail için olabilecek en iyi şeyin:” Irak’ın Şii ve Sünni devletler ve Kürt tarafının ayrılması” (Ha’aretz 6/2/1982) olacağını yazmıştır. Aslında planın bu yüzü oldukça eskidir.” Makalenin Şubat 1982 tarihinde, Siyonistlerin saygın dergisi Kivunim’de yayınlandığını yeniden hatırlatmak isteriz. Henüz I. Körfez Savaşı bile yapılmamış; Irak’ın kuzeyi 36. Parallel boyunca pasta dilimi kesilerek ülkeden ayrılıp “uçuşa yasak bölge” ilan edilmemiş. Çekiç Güç’ün çelik kanatları altında Irak’ın bu parselinde tam teşekküllü bir Kürt devleti çalışmaları henüz başlatılmamış. İsrail Dışişleri Bakanlığı görevlilerinden olan Oded Yınon’un 1982 tarihli makalesinde, Irak’ın parçalanmasından ve bir bölümünde Kürt devleti kurulmasından söz ediliyor. Shakak, “Aslında planın bu yüzü oldukça eskidir” derken, Sevr Anlaşması’na (1920) gönderme yapıyor. Oded Yınon’un 1982’de yazdıkları bugün BOP coğrafyasında yaşananların habercisi değil mi: “Müslüman Arap alemi, buralarda yaşayan insanların dilek ve arzuları hiç dikkate alınmadan yabancılar tarafından biraraya getirilmiş, iskambil kağıtlarından yapılma geçici bir ev gibidir. Keyfi olarak 19 devlete bölünmüştür. Her biri birbirine düşman azınlıklardan ve etnik gruplardan oluşturulmuştur. Dolayısıyla bugün her Müslüman Arap devleti, içten etnik toplumsal çöküntü tehdidi altındadır; bazılarında iç savaş başlamıştır bile.” “Arap baharı” coğrafyasında yaşanmakta olanları, bölgemizi bekleyen tehdit ve tehlikeleri daha net görebilmek ve önerilen stratejilerin hayata geçirilebilme şansını tartabilmek açısından, Oded Yınon’un 1982 tarihli makalesinin Irak’la ilgili bölümlerini okumak yararlı olacaktır: “Irak, bir kere daha çoğunluğun Şii ve yönetimdeki azınlığın Sünni olmasına rağmen özünde komşularından hiç farklı değildir. Nüfusun %65’i politik konularda söz sahibi değildir. %20’lik elit bir zümre tüm gücü ellerinde tutmaktadır. Buna ek olarak Kuzey’de büyük bir Kürt azınlık vardır ve yönetimdeki rejimin kuvveti, ordu ve petrol gelirleri olmasa, Irak’ın gelecekteki durumu Lübnan’ın geçmişteki ve Suriye’nin bugünkü durumundan hiç de farklı olmazdı. İç çatışmanın tohumları ve bir iç savaş, özellikle Irak’ta Şii’lerin doğal liderleri olarak kabul edilen Humeyni’nin İran’da başa geçmesinden sonra daha bugünden kendini belli etmektedir”. BUNLAR NOSTRA DAMUS KEHANETLERİ DEĞİL Kİ.. Oded Yınon’a göre Irak neden parçalanmalıdır; birlikte okuyalım: “ Bir taraftan petrol zengini olan ancak diğer taraftan parçalanmış bir ülke olan Irak’ın İsrail’in hedeflerine aday olması garantidir. Bizim için Irak’ın feshi, Suriye’nin feshinden bile daha önemlidir. Irak Suriye’den daha güçlüdür. Kısa vadede İsrail’in en büyük tehdidi Irak’ın gücüdür. Bir Irak-İran savaşı Irak’ı parçalayacak ve bize karşı geniş bir cephede çatışma organize etmesine imkan vermeden çökmesine sebep olacaktır. Araplar arasındaki her türlü çatışma kısa vadede bize yardımcı olur ve Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi önemli bir hedef olan Irak’ın parçalanması için yolu kısaltır. Osmanlı döneminde Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da etnik/dini bazda bölgelere bölünme mümkündür. Üç büyük şehir etrafında üç (veya daha fazla) eyalet var olacaktır: Basra, Bağdat ve Musul ve güneydeki Şii bölgeler Sünni ve Kürt kuzeyden ayrılacaktır. Mevcut İran-Irak çatışmasının kutuplaşmayı derinleştirmesi olasıdır.” Yınon’un Suriye konusundaki öngörülerini de okumak ister misiniz: “Suriye etnik yapısına uygun olarak, bugünkü Lübnan'da olduğu gibi çeşitli devletlere ayrılacaktır. Böylece kıyıda bir Şii Alevi devleti, Halep bölgesinde bir Sünni devleti, Şam'da buna düşman bir başka Sünni devleti ve Havran, kuzey Ürdün ve belki bizim Golan'da bir Dürzi devleti. Böyle bir devletleşme uzun vadede bölgede barış ve güvenliğin garantisi olacaktır ve bu hedef bugün artık erişebileceğimiz kadar yakındır.” Günümüzde BOP coğrafyasında yaşanmakta olan “Arap baharı”nın demokrasi ve özgürlük istekleriyle ilişkisini irdelerken, Oded Yınon’un 1982 tarihli bu makalesinde önerilen strateleri de hatırlamakta yarar var, düşüncesindeyiz. Yinon’un makalesine zaman zaman değineceğiz; ilginç ayrıntılar heyecan yaratabilir.