İsveç Başbakanı Magdelena Anderson’un, İsveç’in NATO üyeliğine karşı çıkan Türkiye’ye sitem etme hakkı yoktur. Financial Times gazetesi, Anderson’ın, başbakan olabilmek için gereken oyu İran kökenli aşırı solcu Amineh Kakabaveh’le yaptığı anlaşmayla sağlayabildiğini açıkça yazmıştı. Anlaşmaya göre Anderson, Suriyeli Kürtleri, yani YPG’yi destekleyecek, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Türkiye’nin Suriye’de yapılan askeri operasyonlarını eleştirecekti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsveç ve Danimarka’nın terör örgütlerine yılardır verdikleri destekten şikayetçiyim; bir güvenlik örgütü olan NATO’ya terörün girmesine ‘evet’ diyemeyiz. (…) Daha önce Yunanistan'la ilgili NATO konusunda bir yanlış yaptı bizden önceki yönetimler. Bu konuda ikinci bir yanlışı Türkiye olarak işlemek istemiyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin İsveç ve Danimarka’nın NATO üyesi yapılmalarına neden karşı çıktığını, özetle şöyle anlatıyor:

“NATO’nun teröre karşı hassasiyetini biliyorsak, NATO’nu bir güvenlik örgütü olduğunu biliyorsak, bir güvenlik örgütü olan NATO’ya böyle bir terör örgütünün alınmasına da biz ‘evet’ diyemeyiz. 

(…) İsveç ve Finlandiya ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz ama olumlu bir düşünce içerisinde değiliz. Daha önce Yunanistan'la ilgili NATO konusunda bir yanlış yaptı bizden önceki yönetimler. Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı, NATO'yu da arkasına alarak takındığı tavrı biliyorsunuz. Bu konuda ikinci bir yanlışı Türkiye olarak işlemek istemiyoruz.”

Türkiye’nin İsveç ve Danimarka’nın NATO üyeliğine ısrarla karşı çıkmasının nedenleri bazı ülkeler tarafından tam bilinmediğinden, Türkiye’ye hiç de hak etmediği eleştiriler yöneltiyorlar; hatta, NATO üyesi bir ülke olan Türkiye, NATO üyesi olmayan Rusya’ya dolaylı yoldan destek vermekle suçlanıyor. Türkiye, çok önemli bir konuda, Batı ile pazarlıkta yöntem ve üslup konularında gerektiğince titiz davranmadığı gerekçesiyle eleştiriliyor. 

Türkiye üyesi olduğu NATO’yu haklı olduğu pekçok konuda sorguya çekmiyor; mesela, bir savunma ortaklığı olan NATO’nun en gerekli olduğu bir dönemde Suriye sınırındaki Patriotları neden söküp gittiğini, proje ortağı olduğumuz F-35 savaş uçaklarını neden vermediğini, bizi neden Rusya’dan hava savunma sistemi almaya mecbur bıraktığını, son zamanlarda yaptığı silah yardımlarıyla, kurduğu üslere yığdığı askerlerle, NATO’nun güney batı kanadındaki dengeyi neden Yunanistan lehine bozduğunu 15 Temmuz olayında NATO’nun karbon izlerini, binlerce hainin sığındıkları NATO üyesi ülkelerde neden barındırıldığını… sorgulamıyor, yalnızca, “İsveç ve Danimarka’nın terör örgütlerine yılardır verdikleri destekten şikayetçiyim; bir güvenlik örgütü olan NATO’ya terörün girmesine ‘evet’ diyemeyiz” diyor. Haksız mı?

Türkiye’nin şu haklı isyanına verebilecekleri bir yanıt var mı:

“Şimdi PKK’yı bir terör örgütü olarak tanıdıklarını söylüyorlar, PKK’nın doğurduğu YPG’yi neden saymıyorsunuz? AB üyelerinin çoğu, bırakın terör ögütlerini kabullenmeyi, kendi parlamentolarında bunları konuşturuyorlar. Silah, mühimmat temini yapıyorlar. Bunların mağduru da biz olduğumuza göre, kimse kusura bakmasın.”

RUSYA’NIN UKRAYNA’YI İŞGAL SONRASINDA

ÇOK GÜÇLÜ BİR DAYANIŞMA SERGİLEYEN BATI DÜNYASI,

UKRAYNA’NIN İŞGALİNİ ÖNLEYEMEZ MİYDİ?

Ukrayna sahasında yaşanmakta olanları, 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla ve Ukrayna’nın Donbas bölgesinde iki özerk bölge oluşturmasıyla sonuçlanan mücadelenin bir devamı olarak görüp değerlendirmezsek, üç ayı doldurmakta olan savaşın en önemli sonuçlarından biri olarak ortaya çıkan “ortak bir amaç çerçevesinde buluşup hareket edebilen bir Batı dünyasının varlığından” söz edebilir, Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” saptamasını çöpe atabiliriz. Fakat bu saptama, ABD’nin başını çektiği NATO’nun 2008’den bu yana Ukrayna’yı neden üye yapmadığını ve üç aydır yaşanmakta olan insanlık dramının nedenlerini açıklamada yeterli olamaz. 

Ukrayna’da yaşanmakta olanlar, Avrupa’nın orta yerindeki bağımsız bir devletin komşusunun saldırılarıyla harabeye dönüştürülmesi, binlerce masum insanın hayatını kaybetmesi, milyonlarca insanın ülkesini terkederek komşu ülkelere sığınmak zorunda kalması o kadar büyük bir insanlık dramıdır ki, Rusya işgalinin yarattığı güvenlik arayışları, Finlandiya ve İsveç gibi askeri ittifaklar bağlamında tarihsel olarak tarafsız çizgide kalabilmiş iki kuzey Avrupa ülkesinin üye olabilmek amacıyla NATO’nun kapısını çalmaya mecbur etmiştir. 24 Şubat sonrasında, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasıyla birlikte Avrupa ülkelerinin NATO şemsiyesi altında toplanma çabalarının nedeni de güvenlik kaygılarıdır.

İsveç ve Danimarka’nın bir an önce NATO üyesi olma telaşı da güvenlik kaygısıyladır. Aynı şekilde, Türkiye’nin bu iki ülkenin NATO üyesi yapılmalarına karşı çıkmasının nedeni de güvenlik kaygıdır. Türkiye bu kaygısını, “Bir güvenlik örgütü olan NATO’ya terörün girmesine ‘evet’ diyemeyiz” şeklinde özetlemiştir. 

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, New York’ta, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye yapılmasına karşı çıkmamızın nedenlerini kaygılarımızı giderecek bir garantinin yokluğuna bağlıyor: 

“Diyelim ki üye oldular; ‘Üye oluncaya kadar Türkiye’nin güvenlik endişelerini karşılayalım, ondan sonrasına bakarız’ yaklaşımı olabilir. Dolayısıyla biz şundan da emin olmak istiyoruz. Gerek şu andaki müttefiklerimizden, gerek NATO üyesi olmak isteyen ülkelerin olası bir üyelikten sonra da aynı tutumu sergilemesi gerekiyor. Bunların garantisi olması lazım.” 

 

AYNI YANLIŞI YAPMAK İSTEMİYORUZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye yapılmalarına karşı oluşumuzun nedenlerini açıklarken, “Daha önce Yunanistan'la ilgili NATO konusunda bir yanlış yaptı bizden önceki yönetimler Bu konuda ikinci bir yanlışı Türkiye olarak işlemek istemiyoruZ” diyordu. Demek ki, NATO daha önce bize karşı bazı yanlışlar yapmış, verdiği sözleri tutmamıştı. Bunun en unutulmaz örneğini, Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’te yaptığı Kıbrıs Barış Harekatı’na engel olmadığı gerekçesiyle NATO’nun askeri kanadından ayrılan Yunanistan’ın geri alınması sürecinde yaşananlardı. 

Bu sürecin arka planında yaşananları Sedat Ergin Hürriyet’teki köşesinde ayrıntılarıyla anlattı. Sedat Ergin’in, 21 Mayıs tarihli yazısında, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne dönemin NATO Başkomutanı General Bernard Rogers’ın “sözlü garantisiyle” onay veren Türkiye’nin ne büyük hüsranlar yaşadığını ayrıntılarıyla öğreniyoruz. 

Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi yapılmalarına diplomatik lisanın dozunu aşan bir netlikle karşı çıkmasını eleştirmeden önce, Türkiye’nin ‘evet’ diyebilmek için yazılı garanti istemesinin, bazı koşulların yerine getirilmesini istemesinin nedenleri bilinmelidir. 

NATO’NUN GÜNEYDOĞU KANADINI GÜÇLENDİRMEK İÇİN…

1 Şubat 1979’da şah rejiminin devrilmesi ve İmam Humeyni’nin Paris’ten Tahran’a dönmesiyle İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulması ve 22 Aralık 1979’da Rusya’nın Afganistan’ı işgal etmesi sonrasında NATO’nun güneybatı kanadının güçlendirilmesi konusu gündeme geliyor. NATO Savunma Planlama Komitesi, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadı dışında kalmasını, ‘örgütün güneybatı kanadının savunmasında bir kopukluk oluştuğu’ şeklinde değerlendiriyordu. NATO’nun kritik hedeflerinden bir konuda, yani Yunanistan’ın örgütün asker kanadına dönüşüne itiraz eden Türkiye’ni bu ısrarından vazgeçmesi isteniyordu. 

1974 öncesinde, Ege’de deniz ve hava sahalarını savunma sorumluluğu Atina’daki NATO karargahına verilmişti. Bu görevin sorumluluk alanı Türkiye’nin hava sahasına ve karasularına kadar uzandığı için, Ege Denizi’nin savunması bütünüyle Yunanistan’a verilmiş gibi bir durum ortaya çıkıyordu. Türkiye, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına yeniden alınması gündeme geldiğinde, özellikle, Ege’deki bu komuta kontrol düzeninin yeniden düzenlenmesinde ısrar ediyordu. 

Dönemin NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Başkomutanı Orgeneral Alexander Haig, Ecevit hükümetini, Haig’in yerine gelen Orgeneral Rogers da Demirel hükümetini Yunanistan’ın koşulsuz olarak NATO’ya geri alınmasına ikna edemediler. 

Türkiye’nin Yunanistan konusundaki direnci ancak 1980 ihtilali sonrasında, Kenan Evren’in devlet başkanlığı döneminde aşılabildi. Evren, Orgeneral Rogers’ın sözlü garantisine güvenerek Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesine yeşil ışık yaktı. 20 Ekim 1980 günü, Brüksel’de Genel Sekreter Joseph Luns başkanlığında toplanan 13 üyeli NATO Savunma Planlama Komitesi, Türkiye itirazını geri çektiği için, 14 Ağustos 1974’te NATO’nun askeri kanadından ayrılan Yunanistan’ın geri alınmasını oy birliği ile onayladı. 

ORGENERAL ROGERS: “GÖREVİMİ YAPTIM” 

1987 yılında, Hürriyet’in Washington muhabiri olarak göreve başlayan Sedat Ergin gibi bir gazeteci, Orgeneral Rogers ile konuşmaması, o günlerde neler yaşandığını irdelememesi elbette mümkün değildi. 

Sedat Ergin, General Rogers’a, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü nasıl sağladığını da soruyor. Rogers, “Bana verilen görev, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşünü sağlamaktı; bu görevimi başarıyla yerine getirdim” diyor. Türkiye’nin, BM onaylı garantörlük anlaşmasına dayanarak yaptığı Kıbrıs Barış Harekatı’na NATO’nun engel olmadığı gerekçesiyle 14 Ağustos 1974’te NATO’nun asker kanadından ayrılan Yunanistan’ın örgüte dönüşünü sağlayan General Rogers, Evren’e verdiği asker sözüne açılık getirirken şunları söylemiş:

“Benim verdiğim söz, çözümde esas alınacak hiçbir güvencenin olmayacağıydı. Evren’e verdiğim bu sözü tuttum, ancak, Yunanistan sonradan masaya oturmadı. Yunanistan’ı ben kontrol edemem.” 

Kenan Evren’in, dönemin General Rogers’ın sözüne güvenerek, Yunanistan’ın NATO’ya geri alınmasına yeşil ışık yakması, yazılı bir belgeye dayanmayan “garantilere” güvenerek yapılan hataların ülkelerin geleceğinde büyük sıkıntılar yaşanmasına neden olduğunun en çarpıcı örneklerinden biridir. 

29 MART’TAKİ MADRİD ZİRVESİNE KADAR

O nedenle, terör örgütü PKK/YPG yandaşı milletvekili Amineh Kakabaveh’in desteği ile başbakanlık koltuğuna oturan İsveç Başbakanı Magdelena Anderson’un, İsveç’in NATO üyeliğine karşı çıkan Türkiye’ye sitem etme hakkı yoktur. Financial Times gazetesi, Andrson’ın, başbakan olabilmek için gereken oyu İran kökenli aşırı solcu Amineh Kakabaveh’le yaptığı anlaşmayla sağlayabildiğini açıkça yazmıştı. Anlaşmaya göre Anderson, Suriyeli Kürtleri, yani YPG’yi destekleyecek, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Türkiye’nin Suriye’de yapılan askeri operasyonlarını eleştirecekti. 

 İsveç ve Finlandiya, Brüksel’e ilettikleri dosya ile NATO’ya üyelik başvurusunda bulundular. ABD Başkanı Joe Biden, Finlandiya ve İsveç liderleriyle düzenlediği ortak basın toplantısında, ABD’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliğini güçlü şekilde desteklediğini söyledi. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto, “Finlandiya her zaman Türkiye ile iyi ikili ilişkilere sahip olmuştur” ifadelerini kullanarak, “NATO müttefiki olarak Türkiye’nin güvenliğine bağlı olacağız. Terörizmi çok ciddiye alıyoruz. Terörü her şekilde lanetliyoruz. Türkiye’nin tüm endişelerini açık ve yapıcı şekilde görüşmeye ve gidermeye hazırız” dedi.

29 Mayıs’ta Madrit’te yapılacak NATO Zrivesi’ne kadar, Türkiye’nin terör konusundaki kaygılarının giderilmesine çalışılıyor.