Prof. Dr. Abdulvahap Kara 

Abay Kunanbayev, sadece Türk dünyasının değil, insanlığın bir şairidir. Çünkü, milli kültür ve değerleri eserlerinde işlemekle beraber insanlığa da sevgi ve barışı aşılamaya çalışmıştır.

Bunu bir şiirinde:

“Sevgiyle yaratmış insanoğlunu

Sen de sev o Allah’ı, canından tatlı.

Tüm insanları sev kardeş bilerek,

De ki: “Hak yolu budur, adaletli…” diyerek veciz bir şekilde işlemektedir. Bir başka şiirinde ise her şeyin sahibinin yüce Yaradan olduğunu şu sözlerle anlatır:

İnsan gafil, dünyaya der “benimki”, 

“Benimki” dediğin ne var, O’nunki. 

Ten de kalır, mal da kalır can gitse, 

O zaman düşün, ne olacak seninki? 

Bir diğer şiirinde ise Abay, Allah’a şeklen değil, ama kalben inanmanın önemine de değinmektedir.

“Allah”, demek kolay ama 

“Lafta” kalması doğru değil. 

Sevdalı, saf bir yürekten 

Başkası, Hakk yolu değil. 

XIX. Yüzyılda Sovyet dönemi öncesinde Kazak bozkırlarında Türk-İslam kültürünün bilge sesi olan Abay Kazak Türkçesini şiirlerinde ve nesirde mücevher gibi işleyen gerçek bir söz ustasıdır. Söz sanatının tüm inceliklerini kullanarak toplumu geri kalmışlıktan kurtulmaya ilime ve bilime teşvik etti. Bunu yaparken yer yer acımasızca eleştrilerde bulunmaktan çekinmedi. Aslında onun eleştirileri özelde Kazak toplumuna, genelde ise tüm Türk dünyasına yöneliktir. Çünkü, onun eserlerinde geçen Kazak kelimesi yerine herhangi bir Türk boyunun ismini koyduğunuzda anlam bütünlüğü bozulmamaktadır. Bu sebeple Abay Türk dünyasının bir şairidir.

Bu senenin Kazak milli şairi Abay Kunanbayoğlu’nun 175. doğum yılı olması vesilesiyle Kazakistan ve yurtdışında birçok etkinlikler düzenlenecektir. Bu vesileyle onun eserleri bizim başkanlığımızda oluşturulan ekiple Türkçeye bir daha kazandırıldı. Ekibimizde çevirmen olarak daha önce Abay çevirileri yapmış olan Doç. Dr. Ekrem Ayan ve Zafer Kibar yer aldı. Editör olarak benimle birlikte Doç. Dr. Bahtiyar Aslan çalıştı. Ve eserlerin kendisinden öncekilerden en büyük farklılığı Abay şiirlerinin çevirilerinin şair ve yazar İmdat Avşar tarafından çalışılarak şiirselleştirilmiş olmasıdır. Biz de acizane tüm yapılan çevirileri ve İmdat beyin şiir dizelerini Abay’ın orijinal eserleriyle kelime kelime, satır satır mukayese ederek anlam kaymalarını tespit etmek ve olabildiğince aslına uygun çevirilerin yapılmasını sağlamak oldu. Böylece bugüne kadar yapılmış en iyi çeviriye ekibimle hep birlikte imza attık diye düşünüyorum. Tabii ki, takdir okuyucunundur.

Çeviri esnasında Abay dilinin kolay olmadığına kanaat getirdim. XIX. yüzyılın son çeyreğinde yazılmış eserlerinde Kazakların bile anlam vermekte zorlandığı çeşitli deyimler ve metaforlar kullanmıştır. Ayrıca bugünün modern Kazakçasında olmayan kelimeler olduğu gibi, anlam değiştiren kelimeler de mevcuttur. Mesela, Abay 25. Kara Sözünde: 

“Çocuklarımızı okutmak yararlıdır. Ancak ibadet edecek kadar, Türkü tanıyacak kadar okutulsa yeter. Çünkü burası darü-l harptir. Burada önce geçimini kazanmak gerekir. Sonra Arapça, Farsça öğrenmek gerek. Aç kişinin gönlünde akıl, kendisinde edep ve ilme düşkünlük nerden olsun? Yeme ve içmeye malının olmaması, akrabaların düşmanlığına ve hırsızlık, zorbalık, kurnazlık, zalimlik gibi kötülüklere alışmaya sebep olur. Maişet temin edilirse karın doyar. Ondan sonra değil ilim, sanat dahi gerekli olur.”

Buradaki Türkü tanımak, bugün belki Türkleri veya Türk dünyası tanımak olarak anlaşılabilir, ama o dönemde bu söz, o bölgenin yazı ve edebi dili olan Çağatay Türkçesini öğrenmek anlamını taşımaktadır. Zaten paragrafın bütünlüğüne baktığınızda böyle olması gerektiğini de anlamak mümkündür. Bunu hemen anlayabilmek için elbette Abay’ın yaşadığı dönemin şartlarını, kültürünü ve hatta toplumsal yapısını iyi bilmek gerekir.

Maalesef Sovyet döneminde diğer milli tarihler gibi, Abay’ın yaşadığı dönem de unutturulmaya ve hatta çarpıtılmaya çalışılarak bir ateist sosyalist toplum oluşturulmaya çalışıldı. Milli tarih ve kültürü yazan, anlatan ve yeni nesillere öğretmeye çalışanlar çeşitli gerekçelerle idam ve çalışma kamplarına sürgün dahil en ağır cezalara çarptırıldılar.

Ancak, Kazakistan 1991’de bağımsızlığını ilan ettikten sonra Abay’ın döneminin gerçeklerini anlamak için bazı tarihçiler çalışmalara başladılar. Bunların başında Avrasya Devlet Üniversitesi Rektörü, tarihçi Prof. Dr. Erlan Sıdıkov gelmektedir. Onun Sovyet öncesi ve başlangıç dönemindeki milli aydınlarının biyografilerini ele alan çalışmaları son dönemde dikkatleri çekmektedir. En sonuncusu konumuzla yakından alakalı Abay’ın babası Kunanbay Öskenbay’ın biyografi çalışmasıdır. 2019’de Moskova’da Rusça yayınlanan kitabın Almatı’da Muhtar Avezov Kültür evindeki 14 Şubat 2020 tarihindeki tanıtım toplantısında katılmış ve eserden etkilenmiştim. Hatta orada bu kitabın mutlaka Türkçeye çevrilmesi gerektiğini de ifade etmiştim. Yazar Prof. Dr. Erlan Sıdıkov, bu teklifi olumlu karşılamış, ancak Kazakça versiyonunu yazmakta olduğunu, onun üzerinden Türkçe çevirisi yapılmasının daha iyi olacağını söyledi. Bu gerçekten de daha yerinde olacaktır.

Abay’ın babası Kunanbay Öskenbay (1804-1885) özelliği sadece Abay’ın babası olması değil, aynı zamanda yaşadığı dönemde Kazakların Argın boyu içinde Tobıktı kabilesi içinde çok sevilen, dindar ve zengin bir bey olarak da ön plana çıkan bir şahsiyetti. Onun otoritesi, geleneksel Kazak toplumunda çok yüksekti, ünü bozkırların en ücra köşelerine kadar uzanıyordu.

Kunanbay biyografisinin yazarı Prof. Dr. Erlan Sıdıkov Eserinde,  “Kazak konar göçer toplumunda bir beyin böyle büyük otoriteye sahip olmasının kolay olmadığını, çünkü göçebe bir toplumda güçlü bir karaktere ek olarak, bir beyin halkın psikolojisini, gelenekleri, gelenekleri, törelerini iyi bilmesinin yanında toplumu yönetmek için ikna, sezgi, güzel söz yeteneğine sahip olmalıdır”, demektedir. Bunun yanısıra güçlü beyin bozkırda yaşayan göçebe ataların bin yıllık deneyimlerinin biriktirdiği gelenek ve kültürün de taşıyıcısı ve koruyucusu olması gerektiğine de dikkati çekmektedir.

Kunanbay bu vasıflara haiz bir liderdi. Bir bey olarak Kunanbay tarımsal halkların evrim sürecinde edindikleri, doğal unsurlardan korunmuş sabit yapılardan yoksun, açık bir bozkır alanının zorlu şartlarında yaşam deneyimini yakınlarına aktarmayı görev olarak görüyordu. Binlerce yıldır Türkler bozkır konar göçer kültürünü, diğer bir deyişle bozkırda hayatta kalma becerilerini bu şekilde nesilden nesile aktararak hayatta kaldılar, hatta büyük devletler kurdular. İşte bu bilgiler, nesilden nesile ve özellikle de bir halk bilgeliğinin taşıyıcısından diğerine sözlü olarak aktarıldı. Ve toplumunu önde gelen bey, ozan, batur gibi şahsiyetleri bu bilgiyi tüm akrabalarına iletmek zorundaydı. Bununla birlikte, toplumun en önemsiz üyesini bile göz ardı etmeden, bir dayanışma ve karşılıklı yardımlaşma duygusu tüm topluma aşıladı. Bir aile muhtaçsa, tüm kabile bireyleri ona yardım etmek zorunda hissetti kendini. Bu duygu birliğini oluşturmak her şeyden önce Kunanbay gibi beylerin göreviydi.

Ancak Sovyet döneminde beylerin ve toplumun diğer ileri gelenlerinin bu olumlu rolleri unutturulmaya, hatta onların toplumu sömüren feodal beyler gibi zararlı insanlar gibi gösterilmeye ve bu şekilde Kazak toplumu binlerce yıllık konar göçer kültür köklerinden koparılarak köksüz ve ruhsuz bir halk durumuna düşürülmek istendi. Bundan Kunanbay da nasibini aldı. Abay ilerici bir şair olarak göklere çıkarılırken, onu yetiştiren babası toplumu ezen zalim bir bey olarak gösterilmeye çalışıldı. Örneğin, 1979’da yayınlanan “Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Tarihi” isimli eserin üçüncü cildinde Kunanbay hakkında şu satırları okuyoruz: “Babasının iradesiyle zorla aile içi çekişmenin acılı işlerine çekilen Abay, babasıyla uzun süre büyük bir uyumsuzluk içinde yaşadı. Babasının adaletsizliğine ve zulmüne tahammül edemedi ve çoğu zaman tarafsız kararlar alarak onun haksız çıkarlarına karşı çıktı. Kunanbay, oğlunun davranışlarından nefret ediyordu.” Bu şekilde baba oğul arasında gerçekte olmayan bir çekişme ve düşmanlık varmış gibi gösterilmeye çalışılıyordu.

Sovyet döneminde Abay Yolu romanıyla Abay’ı ölümsüzleştiren yazar Muhtar Avezov’un da bundan farklı yazması beklenemezdi. O da romanlarında gerçekler dışına çıkarak, Sovyet ideolojisine boyun eğmek durumunda kaldı. Aksi de düşünülemezdi. Hem roman yayınlanamaz hem kendisi idam ve sürgün dahil en ağır cezalara çarptırılabilirdi.

Prof. Dr. Sıdıkov’un eserinde belirttiği gibi, Avezov, Sovyetler Birliği’nin ideolojik baskısı altında romanında Abay’ın babası hakkında yalnızca zalim bir feodal bey, “yönetici sınıfın önde gelen bir üyesi” olarak yazdı. Onun romanda bu şekilde tasvir etmekten başka çaresi de yoktu.

Yazar Avezov Abay Yolu isimli dört ciltlik romanında Kunanbay hakkında ustaca, halkını umursamayan açgözlü ve zalim "bozkır feodal beyinin" sembolik bir imajını yarattı. Ne gariptir ki, bu kötü imajı çizme rolünü romanda oğlu Abay’a veriliyordu. Avezov'un eserinde Abay’ın babasının imajını şeytan gibi göstermeye zorlanmasının nedeni çok açıktır. O zamanki Sovyet iktidarı, tüm zengin bozkır sakinlerini ve hatta kabile liderlerini, Marksist ideoloji tarafından sınıf düşmanı olarak ilan edilen feodal beyler olarak görmekteydi. Eğer gerçekler olduğu gibi yazılarak Kunanbay halkını düşünen olumlu bir kabile şefi olarak tasvir edilseydi Sovyet sansüründen geçmeyecekti ve roman muhtemelen yasaklanacak ve okuyucusuna ulaşmayacaktı. Tabii bunun sonucunda yaşadığı sürece Kazak edebiyatına inanılmaz katkılar yapan, bugünkü Kazak dilinin gelişmesine büyük hizmetler veren yazarın da hayatı da ve muhtemelen edebi Kazak dilinin kaderi farklı olacaktı. Prof. Dr. Erlan Sıdıkov’un deyimiyle, Kunanbay hakkındaki gerçeklerin yazılmasının bedeli oldukça yüksek olacaktı.

Bu sebeple, 1970’te Abay’ın doğumunun 125. yıldönümü için yayınlanan bir makalede şu ifadelere rastalamak şaşırtıcı değildir: “O zamanlar, küçük bir çar, göçebe Tobıktı kabilesinin başı, geniş ve büyüyen Rus İmparatorluğu'nun sınır bölgelerinde yaşıyordu. Bu küçük çarın adı Kunanbay idi. Tüm feodal beyler gibi buyurgan ve acımasız Kunanbay, kabilesi ve yoldaşlarını ustaca yönetiyordu. Bazen överek, bazen korkutarak çevresini itaat altında tuttu ve böylece sürülerini ve servetini arttırdı. Elbette Kunanbay kendisi gibi çevresindeki bey rakipleri arasında da pek çok düşman yaptı. Artık benzer çarlardan farklı değildi.”

Sovyetler Birliği’nin çökmesinden ve ideolojik kısıtlamaların kalkmasından sonra gerçeklere baktığımızda Abay ile babası arasında bir çekişme ve uzlaşmazlık olmadığı açıkça görülmektedir. Abay döneminde yaşamış akrabalarının ve arkadaşlarının elde mevcut hatıraları ikisi arasında büyük çelişkiler veya ciddi çatışmalar hakkında bilgi içermiyor. Aksine, onların anıları Abay’ın babasına olan büyük saygı ve sevgisine ve babanın oğluna sürekli sempatik ilgisine tanıklık ediyor.

 Öte yandan yazar Muhtar Avezov’un araştırma makalelerinde ise Kunanbay hakkında kesinlikle saygılı ifadeler kullandığını görüyoruz, ancak oğluyla yaşadığı herhangi bir çelişki hakkında bilgilere rastlamıyoruz. Abay’ın çevresinde düşmanlık ve çekişme değil, sadece sevgi ve saygı olduğu anlaşılıyor. Sibirya Kırgız Sınır İdaresi'nde çalışan sürgündeki Polonyalı Adolf Yanuşkeviç de, konar göçer Kazakların geleneksel yaşam tarzına dair yazılarında Kunanbay hakkında olumlu ifadeler kullanarak onun engin bilgisiyle muhatabı hayrete düşüren yetkili ve yetkin bir kabile beyi olduğunu söylemektedir.

Sonuç olarak, bu şekildeki yoğun Sovyet propagandası Kazak toplumunda Kunanbay hakkında söylenen her şey gerçek tarih olarak kabul edilmeye başlandı. Ve sembolik kasvetli özellikler taşıyan sadece edebi imge değildi. 19. yüzyılın Kazak tarihinin gerçek bir figürü olan ve bir zamanlar toplumda büyük saygı gören Kunanbay ve elbette buna benzer dönemin tüm beyleri ve zenginleri her yerde ve herkes tarafından kötü adam olarak algılanmaya başladı.

Artık bu yanlış algıdan kurtulmanın zamanı geldi. Bunun için Abay döneminin Sovyet ideolojisinden arındırılmış gerçeklerine ihtiyaç vardır. Prof. Dr. Sıdıkov kitabında şöyle diyor: “Bize göre Kunanbay, bizden uzak olan bozkır atlı göçebe uygarlığının bir sembolüdür. Onu anlatmanın zamanı geldi. O bir romandaki gibi zalim bir karakter değil, gerçekte harika bir insan. Ulusal kültürel doğru oluşturulması sürecinde böylesine önde gelen bir tarihsel figürün biyografisine ait gerçeklere hakim olmadan, ülkenin tarihi güvenilir kabul edilemez, çünkü her önemli kişinin biyografisi milletin tarihinin yapı taşlarını oluşturur”. Abay’ı doğru anlamak için babasını ve yetiştiği ortamını iyi ve doğru anlamak zorundayız. 

Abay’ı anlamak sadece eserlerini okumakla olmaz, aynı zamanda onun yetiştiği dönemin toplumsal, kültürel ve dilsel özelliklerini de bilmek gerekir. Bunun için Prof. Dr. Erlan Sıdıkov gibi araştırmacılara ihtiyaç vardır. Erlan Sıdıkov biyografi dalında uzman bir isimdir. 2012’de Abay’ın yakınlarından ve öğrencilerinden Şahkerim Kudayberdioğlu’nun (1858-1931)  biyografisini yazdı. Abay’ın erkek kardeşinin oğlu olan şair, yazar, filozof, tarihçi ve besteci Şahkerim yedi yaşında babası tarafından yetim kalınca Abay’ın gözetiminde ve terbiyesinde büyüdü. Bu durum onun bir şair ve düşünür olarak yeteneğine de katkıda bulunmuş olmalıdır. Shakerim’in Abay hakkında şunları söylemektedir: “Amcam olan İbrahim Bey Kazak arasında Abay olarak adlandırılıyor. O hem İslami, hem Rusça ilimlere yetkindir. Allah’ın verdiği aklıyla Kazaklar içinde seçkin bir bilge kişiydi. Büyüyünce ondan dersler aldım, çeşitli kitaplarını okudum, nasihatlarını dinledim ve biraz bilim ışığını hissettim” demektedir.

Prof. Erlan Sıdıkov’un bu eseri de Abay’ı ve çevresini anlamaya ışık tutacak çalışmalardandır. Abay’ın 175. Doğum yılı vesilesiyle Prof. Erlan Sıdıkov’u kutluyor, Abay çevresi hakkında daha nice kitaplara imza atması temenni ediyoruz.