İki genç evlenir. Yepyeni bir “Soydan” ailesi kurulmuştur. Yeni evliler birbirlerini çok severler. Genç ailemizin inanç dünyası oldukça güçlüdür. Bu durum manevi dünyalarını besler. Onları motive eder. Onlara enerji verir. Güzel bir Dünya hayatı yaşamak isterler.
Bir süre sonra çocukları olur. Onu çok severler. İyi bir eğitim alması için kendi mesafelerinin önüne geçmeyi amaç edinirler. Fakat ister istemez çocuk sadece inanç ile sınırlandırılan bir eğitime sahip olur. İnançtır, içlerini ısıtan. Biraz da bilim, mantık, aklı anlamak isterler ama soğuk gelir, korkutur… Hem çevrelerinde de bu tarz okullarda yaygınlaşmıştır. Çocukları da burada okur. Teneffüslerde, kafelerde arkadaşlarıyla Hristiyan, Katolik, Ortodoks, Protestan, Yahudi, Musevilerin yarattığı sorunlar yüksek ses ile konuşulur. Buna bazen Sunni, Alevi çatışması da eklenir.
Artık büyümüştür. Gençtir, gözleri alev alev parlar. Vatan ve millet aşkı yüksektir. Tam bir milliyetçidir. İnancı da yüksektir, iyi bir müslümandır. Biraz da tutucudur da… Yetişirken duydukları ile diğer dinlere karşı tavrı vardır. Zaman zaman mezhepçilik yaptığı da olur. Gençtir kanı kaynar. Ama daha da ısınmak ister. Bir arkadaşı vesilesi ile bir cemaate üye olur.
O günün koşullarında cemaatler siyasilerce de destek görür. Hükmedenler de kürsülerde mezhep, din, millet ayrımını sıklıkla yaparlar. “Dış güç” ve faiz vs. lobiler şeklinde düşman isimleri peydahlanmıştır.
Gencimizde haliyle büyüklerine kulak verir. Ve ideolojisi bundan etkilenir.
Gün gelir yurtdışına çıkmak bile istemez. İçten içe ister ama konuşmalarını bu yöndedir. Çıkanları da kınar… Nedir öyle? Elin Hristiyanı ile aynı restaurantta yemek mi yiyecektir?.. Oturup Roma meydanlarında dondurma mı yiyecektir?.. Onlar düşmandır, dış güçtür, lobicilerdir işte!..
Lâkin kısmen arada da kalmıştır hani… Teknoloji’den sık sık faydalanır… Hatta Netflix’e falan üyedir. Yabancı film ve diziler izler. “Şanzelize de kahve içmek ne de keyifli görünüyor.” diye içinden geçirdiği ama kimseye söyleyemediği çok olur. Çünkü eğitimi, aldığı terbiye buna izin vermez.
Çalışma çağına gelmiştir artık… İş aramaya başlar… Bir çok şirkete özgeçmişini gönderir. Ardından görüşmek için bir şirket tarafından çağırılır.
Çok mutludur, işi olmasına çok yaklaşmıştır. Artık üretecektir. Vatanına, milletine, ailesine katkı sağlayacaktır. Ülkesinin gelişmesine faydası olacaktır.
Şirket’e gider, insan kaynakları ile görüşme için geldiğini söyler… Fakat bu arada anlam veremediği bir durum olur. Şirket ismi Türkçe’dir ama duvarda yabancı adamların resimleri vardır. Yabancı yabancı yazılar vardır. Haliyle şaşırır. Bu muhafazakar, milliyetçi duruşu için çok yıkıcıdır. Onca emek verecektir, bundan bir yabancının hele bir Hristiyanın kısmende olsa faydalanmasını kabul edemez…
Ve İnsan kaynaklarından ilk soru gelir… Yabancı dil biliyor musunuz? “Türkiye’deyiz be adam ne yabancı dili?..” demek ister… “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” der içinden… “Bunlara nasıl izin veriyorlar?” diye iç çeker…
Evet gördükleri, duydukları gerçektir… Türk şirketi özelleştirme ile bir yabancıya, Hristiyana satılmıştır. Başka şirkette sonraki iş görüşmesi, ardından bir sonraki görüşmesinde de aynı şeyler tekrarlanır.
Hayrete düşer. Halbuki yabancıyla aynı ortamda bile oturmayı kendine zul sayan bir anlayış gelişmiştir bünyesinde… Şimdi o dış gücü, yabancıyı zengin etmek için mi çalışacaktır?..
Şimdiye kadar aldığı terbiye de, hükmedenlerin söylemleri de böyle değildi!.. Yoksa konuşulanlar ile uygulananlar farklı mı?..
Kullandığı yabancı teknolojiye, ithal mallarına rağmen evrensel düşünceden gencimizin kendisini soyutlamasını isteyen sistem, diğer taraftan kendini soyutlamamış…
İşte insan ile ekonomi arasındaki bu durum… Tutarsızlık ve çelişkilerdir. Bu da ekonomik verileri ve kaliteli yaşam verilerini aşağılara çeker…
    ****   
Şimdi birazda günümüzden haberler verelim…
Kişi başı milli gelirimiz 12 bin dolar seviyelerini geçmişti. Bugün ise 8 bin dolar seviyelerine kadar geriledi. Kişi başı milli gelirde Dünya ülkeleri arasında 31.nci sıradaydık. Bugün ise 67.nci sıraya geriledik.
Bunun elbette sebebi var… Ve bunu elbette yabancı bir kimse yapmadı, biz yaptık…
Bakın dün LGS sonuçları da açıklandı. Başarı oranı düşmüş. Ve televizyonlara çıkan yorumcular ortak yorumu “Bu sene sınav zordu.” Eeee sonra?.. Sonrası yok… “Neden zordu be kardeşim?” asıl bunu açıklamak gerekmez mi?..
Gerekir ama o zaman infial çıkar… Çünkü çocuklarımızın eğitim seviyeleri her geçen gün azalmış. Çocuklarımız bilmediği bir konuyu, bilmeye çalışınca da haliyle çocuklara sorular zor gelmiş… Sağlıklı bir şekilde öğrenememiş…
Çelişkilerimiz var. Kafalarımız karışık ve kafalar gerekli gereksiz, ötekileştiren, ayrıştıran bilgiler ile dolu… Küçük bir kesim hariç hariç bir türlü bilime, teknolojiye, mantığa odaklanamadık… Halen daha, nerede durmamız gerektiğini bilemiyoruz…
Tüm insanlığa gönderilen bir dinin, islamın mensuplarıyız. Dinimizi dayatarak değil, sevdirerek yaymak hepimize verilmiş bir görev… Ve bunu diğer dinlere mensup insanları dışlayarak yapamayız. Bu tavır ile onların gönüllerine giremeyiz… Onlara islamı sevdiremeyiz… Bu ötekileştirme tavrı, görüyoruz ki onları İslamdan uzaklaştırıyor. Tüm insanlığı sevmek yaradanından ötürü borcumuz…
Şimdi bu durumda… Müslümanlığın örnek bir din olduğu görmelerini istediğimiz diğer dinlerin mensupları, Müslümanlığı sevmiyorsa… Ve buna bizim tavırlarımız sebep oluyorsa… Vay ki vay halimize!..