Sen nelere muktedirsin ey propaganda diyorum.

     “Söz sihir gibidir.” anlamına gelen Hz.Peygamber’in sözünü hatırlıyorum.

     Aynı ritimde tekrarların nasıl mâkes ve yankı bulduğunu anlıyorum.

     “Kafalarına girilen kimselerin, topraklarına haydi haydi girilir!” hükmü beymimi zonklatıyor.

     Şaşkınlıktan afallıyorum.

     Sivrisinek ısırmasından rahatsız olanların, yılan ısırmasına nasıl râzı olduklarını düşünüyorum.

     Hâfızayı beşerin nisyanla, unutkanlıkla mâlûl ve hasta olduğunu bir kere daha akıl ediyorum.

     Evet diyorum. Türkiye’yi tenkit edenler büsbütün haksız olamazdı.

     Merhum Denktaş’ı yerden yere vuranlar; bu kadar vicdansız sayılamazdı.

     Yerilen Kıbrıs hükümetleri tamamen hatasız bulunamazdı. 

     Öyleyse diyorum, acı tenkitler yapan Kıbrıslım kısmen haklıydı!

     Bir bakıma doğru söylüyordu diye düşünüyorum!

     Fakat o zamanki bütün bu eleştirilerinde biraz haklı olsan da, sevgili Kıbrıslım!

     Türkiye’nin varsa tüm bu eksiklikleri; merhum Denktaş’ın varsa, o zamanki bütün bu yanılgıları; 

     Kıbrıs hükümetlerinin varsa, o zamanki olanca yanlışları; inanın ki, Rumun sana ilk fırsatta yaptığı ve yapacakları yanında hiç hükmünde kalmış ve kalacaktır.

     O zamanki yanlış ve hatâlar; yılanın ısırması yanında sivrisinek ısırması gibiydi.

     Evet sivrisinek ısırmasından kaçıp, yılanın ısırmasına razı olunması; 

     İnanın ki, bile bile intihardan farksız olmuştur. Göre göre zarara girilmiştir.

     Bunun böyle olduğuna, bırakın uzak tarihi; yakın tarih, daha dünkü tarih de şahittir.

     Kaldı ki, o tarihi yaşayanlar henüz aranızdaydı. Aramızdalardı.

     Unutma ki “Ulu sözü dinlemeyen uluya kalır.”

     Basîret odur ki, olacağı olmadan önce görmektir.

     Basîret öyle bir gözdür ki, ancak tarih aydınlığında görür ve geleceği gösterir.

     Sevgili Kıbrıslım! Zamanla iş de bulunur, aş da. 

     Zamanla mutlu da olunur, kutlu da.

     Ama kaybedilecek vatansa, yitirilecek hakimiyetse, egemenlikse, eğer inecek olan bayraksa,

     Şayet susacak olan -Allah göstermesin- ezan ve marşınsa; bunlar kolay kolay bir daha geri gelmez. Hattâ hiç geri dönmez.

     Senin eksikliklerin vardı elbet. Ama bu eksiklikler, tekrar tuzağına düşmek istediğin Rumların, sana tatbik ettikleri tecrit, soyutlama politikaları sonucu değil miydi?

     Senin bu eksikliklerin, sana sözde hak-hukuktan bahseden, tekmil AB ve ABD devletlerinin, sana uyguladıkları ambargolar neticesi değil miydi?

     Eksiklilerin vardı elbet! Ama bütün bunlara rağmen, tüm dünyaya karşın sen hâlâ ayaktaysan;

     Bu hâlin; bunu kıt imkânları, olanca sıkıntıları olsa da, senden yardımını esirgemeyen ve asla esirgemeyecek olan, anavatan Türkiye sayesinde değil miydi?

     Öyleyse ayağını denk al. Türkiyesiz, orada barınamazsın.

     Türkiyesiz, orada korunamazsın.

     Türkiyesiz orada kalamazsın.

     Unutma! Türkiye de sensiz yapamaz. Sensiz olamaz.

     Unutma! Her varlık birlik sayesinde var olur.

     Unutma! Her birlik varlık sayesinde korunur.

     Unutma! Ne sen Türkiyesiz olabilir, ne de Türkiye sensiz kalabilir.

     Anca beraber, kanca beraber,

Türkiye-Kıbrıs elele.

Dünya durdukça böyle,

Kime ne, kime ne?