Beyaz Saray’da 2022’nin ilk basın toplantısını düzenleyen ABD Başkanı Biden, çeşitli konularda değerlendirme yaparken, Ukrayna konusuna da değindi ve “Putin, Batı ile Çin arasında yer bulmaya çalışıyor. Ne yapacağından emin değilim, ama bence Ukrayna’yı işgali deneyecektir” dedi. 

Ukrayna merkezli gelişmeleri, “Biden Putin’e işgal için yeşil ışık yaktı” eleştirileri ışığında değerlendirirken çok önemli bir gerçeği gözden kaçırıyoruz. Bu ıskalamanın başlıca nedeni de, NATO ile Rus heyetlerinin (NATO-Rusya Konseyi’nin /NCR),10 Ocak’ta Cenevre’de, 12 Ocak’ta NATO’nun Başkenti Brüksel’de yaptıkları toplantılardır.

Ukrayna merkezli tartışmalarda gözden kaçırmamamız gereken en önemli gerçek, Ukrayna’nın henüz NATO üyesi bir ülke olmadığıdır. Dolayısıyla Ukrayna sorunu, NATO ülkelerini doğrudan ilgilendiren bir sorun değildir. ABD, NATO üyesi ülkeleri ve özellikle NATO üyesi yaptığı eski Varşova Paktı üyelerini yanına alarak Rusya karşısında elini güçlendirmek istiyor. 

ABD’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusunda ne kadar duyarlı olduğu, olası bir Rus saldırısı durumunda NATO’yu yanına alıp alamayacağı konusu da henüz netlik kazanmış değil.

Ukrayna pimi tutukluk yapmış bir bomba gibi. Küresel barış açısından oluşturduğu tehlike giderek büyüyor. 

Beyaz Saray’da 2022’nin ilk basın toplantısını düzenleyen ABD Başkanı Biden, çeşitli konularda değerlendirme yaparken, Ukrayna konusuna da değinmiş ve “Putin, Batı ile Çin arasında yer bulmaya çalışıyor. Ne yapacağından emin değilim, ama bence Ukrayna’yı işgali deneyecektir” demişti. 

Biden, Putin’in Ukrayna’yı işgali deneyeceğine gerçekten inanmış görünüyordu; ilk basın toplantısında, konuyla ilgili olarak, bütün dünyayı tedirgin eden şunları söylemişti:  “Bence yakın zamanda harekete geçecektir, bir şeyler yapmak zorunda. (…) Ne yaptığına bağlı olarak Rusya bundan sorumlu tutulacak. Küçük bir saldırı ise bu başka bir şey... Bence Rusya tam anlamıyla bir savaş istemiyor. Batı’yı ve NATO’yu test edeceğini düşünüyorum ancak bunu yaparsa ciddi bir bedel ödeyecek ve bence pişman olacak.”

Biden’ın bu sözlerini, “Yaşına bağlı kontrolsüzlük” ve “Putin’e yeşil ışık yaktı” şeklinde değerlendirenler oldu. Biden’ın özellikle “küçük saldırı olursa” değerlendirmesi tepkilere neden oldu. Cumhuriyetçi Senatörlerden Rob Portman, “Rus ordusunun her türlü müdahalesi Ukrayna ve Doğu Avrupa’yı istikrarsızlaştıracağından büyük bir saldırı olarak görülmelidir” derken, bir diğer Cumhuriyetçi senatör Ben Sasse, “Biden’ın Putin’e işgal için yeşil ışıl yaktığını” savunuyordu.  

Biden’ın, bu yılın ilk basın toplantısında, Ukrayna ve Rusya konusunda söylediklerine Rusya da tepkiliydi. Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov, “Batı’nın Rusya’yı suçlayan açıklamalarına alışkınız. Ancak ABD Başkanı’nın söyledikleri amacını aşıyor ve bu sözler Donbas bölgesinde durumu kontrolden çıkaracak çatışmaları alevlendirebilir. Kiev yönetimi, Biden’in sözleri üzerine Donbas’a askeri harekâta kalkışabilir. Bu elbette bir felaket olur” diyordu. 

AÇIKLAMAYI AÇIKLAYICI AÇIKLAMALAR

Biden’ın, Ukrayna merkezli gelişmeleri dünya gündeminin ilk sıralarına taşıyan sözlerine yöneltilen yoğun eleştiriler üzerine Beyaz Saray, açıklamayı açıklayıcı yeni bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Beyaz Saray, konuşmada “siber saldırılardan paramiliter eylemlere” geniş yelpazede üresel tehditlere dikkat çekildiğini savunurken, Biden da, basın toplantısında söylediklerine netlik kazandırmak amacıyla, “Herhangi bir Rus kuvvetinin Ukrayna sınırını geçmesi işgal anlamına gelir. Bunu Putin’e net olarak söyledim” demek zorunda kalmıştı. 

ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile Cuma günü Cenevre’de yaptığı görüşme öncesi ABD yönetimi, Estonya, Letonya ve Litvanya gibi Baltık ülkelerinin Ukrayna’ya silah sevkıyatı yapmalarına onay verdi. Bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, “Diğer müttefiklerden ABD menşeili ekipmanların transferleri hızlandırıldı” dedi, ancak sevk edilecek silah miktarına ilişkin herhangi bir ayrıntı paylaşılmadı. Bu arada ABD’nin, Rusya’nın herhangi bir işgal hamlesi durumunda Ukrayna’ya asker göndermeyeceğini net olarak ilan ettiğini de not edelim. 

ÇOK ÖNEMLİ GERÇEĞİ GÖZDEN KAÇIRIYORUZ 

Ukrayna merkezli gelişmeleri, “Biden Putin’e işgal için yeşil ışık yaktı” eleştirileri ışığında değerlendirirken çok önemli bir gerçeği gözden kaçırıyoruz. Bu ıskalamanın başlıca nedeni de, NATO ile Rus heyetlerinin (NATO-Rusya Konseyi’nin /NCR),10 Ocak’ta Cenevre’de, 12 Ocak’ta NATO’nun Başkenti Brüksel’de yaptıkları toplantılardır. 

12 Ocak’ta Brükselde NATO Genel Sekreteri JENS Stontolberg başkanlığında yapılan dört saatlik toplantıda, Rusya’yı Dışişleri Bakan Yardımcısı Alexander Gruşko ve Savunma Bakan Yardımcısı Alexander Fomin, ABD’yi de Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman temsil etmişti.  

…Bilindiği gibi, 10 Ocak’ta İsviçre’nin Cenevre kentinde, 12 Ocak’ta NATO’nun Başkenti Brüksel’de, ABD ile Rusya heyetleri arasında yapılan görüşmelerden olumlu bir sonuç alınamamıştı. 12 Ocak’ta Brüksel’de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg başkanlığında yapılan dört saatlik görüşmelerden de bir sonuç alınamaması üzerine Stoltenberg, “NATO müttefikleriyle Rusya arasında belirgin görüş ayrılıkları var. Bunların giderilmesi kolay olmayacak” demişti. 

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “NATO müttefikleriyle Rusya arasında belirgin görüş ayrılıkları var” diyordu, ama görüşme masasında yalnızca Rusya ile ABD vardı. 

Ukrayna merkezli tartışmalarda gözden kaçırmamamız gereken en önemli gerçek, Ukrayna’nın henüz NATO üyesi bir ülke olmadığıdır. Dolayısıyla Ukrayna sorunu, NATO ülkelerini doğrudan ilgilendiren bir sorun değildir. ABD, NATO üyesi ülkeleri ve özellikle NATO üyesi yaptığı eski Varşova Paktı üyelerini yanına alarak Rusya karşısında elini güçlendirmek istiyor. 

ABD’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusunda ne kadar duyarlı olduğu, olası bir Rus saldırısı durumunda NATO’yu yanına alıp alamayacağı konusu da henüz netlik kazanmış değil. 

RUSYA NE İSTİYOR, ABD/NATO NEDEN “HAYIR” DİYOR?

Kritik görüşmelerin bir numaralı gündem maddesi, Ukrayna kriziyle ilgili Rusya’nın ABD’den güvenlik garantileri istemesinde düğümleniyordu.

Peki, Rusya ne istiyordu, ABD/NATO neden olumsuz yanıt veriyordu? İki tarafın da, “Her yolu denedik, bir çözüm bulamadık” görüntüsü sergiledikten sonra, kozlarını askeri formülle çözmek gibi bir niyetleri mi vardı? 

18 Mart 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle başlayan kriz, NATO üyesi ülkelerle Rusya’yı savaşın eşiğine mi getirmişti? 

Ruslar, görüşmelerde, Ukrayna üzerindeki baskılarını hafifletmesi karşılığında Batılılardan, ittifakın doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceğine, eski Sovyet cumhuriyetlerini NATO’ya üye yapmayacaklarına ilişkin yazılı garanti istiyor. Kremlin ayrıca, ABD başta olmak üzere, Batılı ülkelerin Rusya sınırına yakın bölgelere saldırı silahları yerleştirmeyecekleri konusunda da garantiler istiyor. 

Batı da, Rusya’nın bu doğrultudaki isteklerine, uluslararası sitemin ve Avrupa güvenliğinin temel ilkelerini hatırlatarak şiddetle karşı çıkıyor, “Rusya’nın ABD ve NATO’dan bağımsız ve egemen devletlerin istedikleri ittifaka katılmalarına ilişkin güvence istemesi abes. Bizim Rusya’ya verebileceğimiz en önemli güvence, sınırları yakınlarına saldırı silahları konuşlandırmayacağımız olacaktır. Rusya da, bu güvencemiz karşılığında, Ukrayna sınırında savaşa hazır tuttuğu askerlerini geri çekeceğine ilişkin güvence vermelidir” diyor. 

MİNSK ANLAŞMASI VE RUSYA’NIN İŞGAL HAZIRLIĞI 

Ukrayna hükümeti, Rusya’nın şu anda sınır bölgelerine 127 bin asker konuşlandırdığını, bunun bir işgal hazırlığı olabileceğini duyurdu. Ardından ABD Başkanı Biden’dan, “Putin işgali deneyecektir” açıklaması geldi. 

Ukrayna’daki gelişmeler nedeniyle, küresel çapta bir tedirginlik yaşanmakta. 

Rusya’nın 18 Mart 2014’te Kırım’ı ilhak etmesi sorasında, Ukrayna’nın doğusunda Rus yanlısı Donetsk ve Lugansk bölgeleri bağımsızlık ilan etmişlerdi. Ukrayna yönetimi de Donbas genel adıyla bilinen bu bölgeyi kontrol altına almak için geniş kapsamlı bir askeri harekat başlatmıştı. Rusya’nın güçlü destek vermesi nedeniyle, Ukrayna güçleri 1 yıl süren uğraşılarına rağmen ayrılıkçıları kontrol altına alamamıştı.

 Bunun üzerine, 12 Şubat 2015’te Belarus’un Başkenti Minsk’te Almanya, Fransa ile birlikte masaya oturan Ukrayna, Rusya ile 13 maddelik Minsk Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bu ateşkes anlaşmasına göre, savaşan taraflar ağır silahlarını cephenin 50 kilometre gerisine çekecekler, Donbas bölgesi Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından insansız hava araçlarıyla (İHA) gözetlenecek, ayrılıkçı bölgeye özerklik statüsü tanınarak seçim hazırlıkları başlatılacaktı. Anlaşmanın bazı maddeleri hayata geçirilmiş olsa da, Donbaks bölgesinin statüsünde herhangi bir değişiklik olmamıştı. 

Güney Kıbrıs’ta, Suriye’de, Libya’da, Kafkasya’da, Asya içlerinde ve Ukrayna’da yaptığı hamlelerle Çarlık Rusyası’nın sıcak denizlere inme düşlerini hayata geçiren Rusya, küresel bir aktör olarak öne çıkma çabasında.  

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasında, “Saddam bağımsız ülke olan Kuveyt’i işgal etti” gerekçesiyle kurguladığı 1. Körfez Savaşı’yla (1991) Ortadoğu’ya çöken, Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı ve Afganistan’ı kaosa sürükleyip parçalayan, milyonlarca masum insanın hayatlarını kaybetmesine neden olan ABD de, Eski Sovyetler Birliği’ni yeniden canlandırma çabasında olan Rusya’yı, NATO üyelerini de yanına alarak engellemeye çalışıyor. 

2014’te Putin Rusyası’nın Kırım’ı ilhak etmesini engelleyemeyen ABD, Rusya’nın, henüz NATO üyesi yapamadığı Ukrayna’nın Dombas bölgesini ilhak etmesini engelleyebilecek midir? Rusya’nın herhangi bir işgal girişiminde NATO ülkelerini yanına alabilecek midir? 

Hatırlanacağı gibi ABD, 2014’te, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanan bir terör kuşağı oluşturmasına engel olan Rusya’nın arka bahçesi konumundaki Ukrayna’yı kaosa sürükleyerek Batı yanlısı bir yönetimi iktidara taşımıştı. Putin Rusyası da, ABD‘nin bu atağına Kırım’ı ilhak ederek karşılık vermişti. Rusya’ya bir takım ekonomik yaptırımlar uygulamak şeklinde devam eden sürtüşme, günümüzde, “Ukrayna Krizi” başlığı altında sürdürülmektedir. 

Yukarda da belirttiğimiz gibi, Ukrayna krizi doğrudan NATO’yu ilgilendiren bir konu değildir. Trump döneminde küstürülen NATO, Ukrayna ile (Karadeniz dahil) sahildaş olan üye ülkelerin kaygılarını gidermek amacıyla bir takım önlemler alabilir, Rusya’ya bir takım yaptırımlar uygulayabilir, ama NATO üyesi olmayan Ukrayna yüzünden bir savaşı göze alamaz.

Ukrayna’yı Rusya ile başbaşa bırakabilecek bir süreç kendiliğinden başlamış oldu.  Bu gerçeği gören Rusya da, NATO üyeleri arasındaki dayanışmanın samimiyetini test ediyor ve gelişmeleri NATO’nun genişlemesini engelleme fırsatı olarak değerlendirmeye çalışıyor. 

2014’te Ukrayna’dan bağımsızlığını ilan eden Donbas’ı tanımaya hazırlanan Rusya, Ukrayna krizi sürecindeki gelişmeler paralelinde ittifakta bir kırılma, bir çatlama oluşturabilirse, çok önemli bir kazanım elde etmiş olacaktır.