Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye Cumhuriyeti'nin, bu denizlerin karşı yakalarında yaşanan gelişmelerle yakından ilgilenmesi ve dikkatle izlemesi gerekir. Çünkü, her zaman söylediğimiz gibi, bir ülkenin güvenlik sınırları siyasi sınırlarının çok ötesindedir. O nedenle, yeni dünya düzeninin hayata geçirilme operasyonları bağlamında, tarihimizin ve kültürümüzün kazandırdığı stratejik derinliğimiz nedeniyle, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da, Doğu Akdeniz/Kıbrıs'ta ve Ukrayna/Kırım'da yaşanan gelişmelerin Türkiye'yi doğrudan etkilediğini ve etkileyeceğini hiçbir zaman unutmayalım. Kırım ve Kıbrıs, dün olduğu gibi bugün de, Türkiye'nin geleceği açısından çok önemli iki coğrafyadır.

Ukrayna değil orası, Eflak-Boğdan; geçmişi çok eskilere uzanan tarihi, kültürel ve ekonomik bağlarımız olan bir coğrafya..
Karadeniz'in kuzeyindeki bir ülke olarak bakamayız Ukrayna'ya; bu ülkedeki değişimler, gelişmeler Türkiye'yi mutlaka etkileyecektir ve etkilemektedir. Batılı stratejistlerin Osmanlı'yı tarihten silmek amacıyla oluşturdukları planın özetini unutmayalım; "Osmanlı'yı tarihe gömmek istiyorsak, öncelikle Kırım'ı ve Mısır/Kıbrıs'ı kontrol altına almalıyız." Bölgemizdeki gelişmeleri bu starateji çerçevesinde okursak, yarınlarda hedeflenenleri daha net görebiliriz.
Kasım 2013'te başlayan ve aylardır devam eden hükümet karşıtı gösteriler, aslında, Rusya ile AB/ABD arasında Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında ortaya çıkan bir paylaşım savaşının günümüze yansımalarıdır.
Ukrayna'yı dünya gündeminin ilk sıralarına taşıyan protesto gösterileri 21 Kasım 2013'te "Avrupa Birliği ile Ortaklık Anlaşması"nın Devlet Başkanı Yanukoviç'in askıya alması, ardından özgürlükleri kısıtlayan torba yasanın Meclisten geçmesiyle başlayan olaylar bütün ülkeyi sarıverdi. Protesto gösterilerinin ardından Yanukoviç'in geri adım atması, Başbakan Mikola Azarov'un istifa etmesi ortamı biraz yumuşatmış olsa da taraflar arasında tam bir anlaşma sağlanmış değil.
Protesto gösterileri, Başkent Kiev'in Bağımsızlık Meydanı'nda "AB'ye destek" sloganı ile başlatılmış, polisin sert baskısı sonrasında özgürlük ve demokrasi hareketine dönüşerek bütün ülkeyi etkisi altına almıştı.
AB ile bütünleşmeyi destekleyen göstericiler, Svoboda, Botkivshina ve özellikle Udar Partisi lideri Vitali Kliçko Ukrayna'nın Avrupa'nın bir parçası olduğunu, Cumhurbaşkanı Yanukoviç'in Rusya'nın kuklası olduğunu savunuyorlar. Gösterilerin orkestra şefi olan eski ağır sıklet boks şampiyonu ve Udar Lideri Kliçko, Devlet Başkanı Yanukoviç'in hem Ukraynalılara hem de dünya kamuoyuna yalan söylediğini, protestoların sonuç alınıncaya kadar sürdürüleceğini söylüyor.
Hükümet karşıtı gösterilerin Ukrayna coğrafyasında Rusya ile AB/ABD arasında yaşanan bir güç savaşı olduğunu savunanlar ise, AB ile birleşmeyi öngören anlaşmanın daha önce Ürdün, Fas gibi ülkelerle de imzalandığını, bu tip anlaşmaların Batılıların Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Doğu Avrupa'yı etkinlik alanına katmayı hedefleyen operasyonlar olduğunu söylüyorlar.

UKRAYNA COĞRAFYASINDA RUSYA-AB/ABD MÜCADELESİ


Hatırlanacağı gibi, 8 Aralık 1991'de Beyaz Rusya, Rusya ve Ukrayna'nın aldıkları ortak kararla SSCB'ye resmen son vermelerinin ardından bir kararsızlık dönemi yaşayan Ukrayna coğrafyasında Batılılar Rusya kadar etkili olmaya başlamışlardı. 2004'te Victor Yuşçenko'yu iktidara taşıyan Turuncu Devrim'in Soros vakıfları desteğinde gerçekleştiği bir sır değildir.
Yine Batı yanlısı olan Anavatan Birliği Partisi Başkanı Yuliya Timoşenko, 2005'te ve 2007-2010 tarihleri arasında başbakanlık yapmış ve 2011'de yolsuzluk suçlamasıyla yargılanarak hapse mahkum olmuştu. Perde önünde Timoşenko-Yanukoviç mücadelesi olarak izlediğimiz çatışma aslında, Rusya ile Batılıların Ukrayna coğrafyasına etkin olabilme mücadelesidir.
Ukrayna'da siyaset sahnesinde izlediğimiz çekişmenin bir de etnik ve mezhepsel boyutu var. Rus Ortodoks Kilisesi ile Ukrayna Kirill Ortodoks Kilisesi arasında kökü çok eskilere uzanan bir güç mücadelesi yaşanmaktadır. Rusya ile Batı arasındaki çekişmenin bu boyutu da, en az siyasi boyutu kadar önemlidir. Yanukoviç, Rusya'nın yönlendirmesi ile, Ukrayna Kirill Ortodoks Kilisesi'ni Moskova Ordodoks Kisesi'ne bağlayarak, Ukrayna Ortodokslarını manevi yönden Moskova'nın denetimine  vermeyi hedefliyor.

KIRIM VE KIBRIS'TAKİ GELİŞMELER BİZİ DOĞRUDAN İLGİLENDİRMEKTEDİR


Ukrayna denilince ilk akla gelen sorunlardan biri de Kırım, yani Kırım Özerk Cumhuriyeti..
Tarihimizde çok önemli bir yeri olan Kırım'ın Milli Meclisi şimdilik Ukrayna'nın yanında durmayı tercih ediyor. Yarınlar ne gösterecek, bilinmez.
Kırım Hanlığı ile Osmanlı İmparatorluğu'nun ilişkileri tarhimizin çok önemli sayfalarıdır. "Dilde birlik, fikirde birlik, işde birlik" vecizesiyle tanıdığımız İsmail Gaspıralı gibi Kırımlı aydınların başlattıkları Cedidçilik Hareketi, hem Osmanlı coğrafyasında, hem de Türkistan coğrafyasınında yaşanan aydınlanmaya öncülük etmiştir. Ukrayna denilince Kırım'ı hatırlamamımızın birçok nedeni vardır. Kırım Savaşı Osmanlı'nın kırılma noktasıdır.
Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye Cumhuriyeti'nin, bu denizlerin karşı yakalarında yaşanan gelişmelerle yakından ilgilenmesi ve dikkatle izlemesi gerekir. Çünkü, her zaman söylediğimiz gibi, bir ülkenin güvenlik sınırları siyasi sınırlarının çok ötesindedir. O nedenle, yeni dünya düzeninin hayata geçirilme operasyonları bağlamında, tarihimizin ve kültürümüzün kazandırdığı stratejik derinliğimiz nedeniyle, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da, Doğu Akdeniz/Kıbrıs'ta ve Ukrayna/Kırım'da yaşanan gelişmelerin Türkiye'yi doğrudan etkilediğini ve etkileyeceğini hiçbir zaman unutmayalım. Kırım ve Kıbrıs, dün olduğu gibi bugün de, Türkiye'nin geleceği açısından çok önemli iki coğrafyadır.