TÜRKYE’NİN ARABULUCULUĞU, UKRAYNA GİRDABI VE EASTMED

Bütün dünyanın merakla beklediği buluşma gerçekleşti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski Kiev’de görüştüler.

Dünyanın gözü Kiev’deydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşmeyle, arabuluculuk sürecini resmen başlatmış oluyordu.

İki ülke arasında imzalanan stratejik işbirliği anlaşması çerçevesinde, tarihi ve yeri evvelce belirlenmiş bir görüşme olsa da, Erdoğan-Zelenski buluşması, Ukrayna krizinin giderek derinleştiği bir döneme rastlamasından dolayı, bütün dünyanın odaklandığı bir görüşmeydi.

Gelişmeler paralelinde Ukrayna sorunu, Türkiye’nin uluslararası arenada oyun kurucu gücünün test edildiği bir sınava dönüştü. Batı dünyası, 2008’de Gürcistan’ın işgali, Osetya ve Abhazya’nın bağımsız Cumhuriyetler olarak ilan edilmesi ve 2014 ‘te Kırım’ın işgali, Luganks ile Donetks Cumhuriyetlerinin Rusya tarafından bağımsız ülkeler olarak tanınması konularında olduğu gibi, bugün de Ukrayna krizi konusunda, hiçbir şey yapmadan, birşeyler yapıyormuş gibi görünme telaşı içinde bir takım gösteriler yaparken Türkiye’nin arabuluculuk girişimlerini de dikkatle izliyor.

Türkiye’nin Ukrayna sorununa ilişkin hedefi, krizin daha da tırmandırılmadan sona erdirilmesiydi. Türkiye, Krizin sıcak çatışmaya dönüşmesinden en çok etkilenecek ülkelerden biriydi. O nedenle Türkiye, krizin müzakere yoluyla çözülmesini arzuluyordu. Türkiye’nin, Ukrayna krizini sonlandırma konusunda kapsamlı bir arabuluculuk rolü oynaması zor olsa da, krizi zamana yayarak yumuşatma şansı ve gücü vardır.

M. KEMAL SALLI

Bütün dünyanın merakla beklediği buluşma gerçekleşti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski Kiev’de görüştüler.

Dünyanın gözü Kiev’deydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşmeyle, arabuluculuk sürecini resmen başlatmış oluyordu.

İki ülke arasında imzalanan stratejik işbirliği anlaşması çerçevesinde, tarihi ve yeri evvelce belirlenmiş bir görüşme olsa da, Erdoğan-Zelenski buluşması, Ukrayna krizinin giderek derinleştiği bir döneme rastlamasından dolayı, bütün dünyanın odaklandığı bir görüşmeydi.

Kiev’de gerçekleştirilen buluşmada, Erdoğan ile Zelenski, üç saat başbaşa görüştüler. İki cumhurbaşkanının neler konuştuklarına ilişkin medyaya herhangi bir ayrıntı yansımadı. İki liderin başbaşa görüşmelerinin ardından heyetler arası görüşmelere geçildi.

 Türkiye’nin Ukrayna’ya ilişkin hedefi, krizin daha da tırmandırılmadan sona erdirilmesiydi. Türkiye, Krizin sıcak çatışmaya dönüşmesinden en çok etkilenecek ülkelerden biriydi. O nedenle Türkiye, krizin müzakere yoluyla çözülmesini arzuluyor. “Avrupa Birliği adına Normandiya formatında girişimlerde bulunan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un başarısız kaldığı bir konuda, Türkiye ne ölçüde başarılı olabilir?” sorgulaması yapılıyor. Fakat, Türkiye’nin, Ukrayna krizini sonlandırma konusunda kapsamlı bir arabuluculuk rolü oynaması zor olsa bile, krizi zamana yayarak yumuşatma şansı ve gücü vardır.

 Uzun soluklu görüşmelerin ardından liderlerin neler söyleyecekleri merak ediliyordu. Zelenski, görüşmeler sonrasında yaptığı açılamada, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arabuluculuğunda yapılacak görüşmeleri onayladığını belirterek, Batı’ya da Moskova’ya da net bir mesaj vermiş oldu: “Egemenliğimize ve toprak bütünlüğümüze, Kırım’ın kurtarılması için verdiği destek nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum. Aracı olma inisiyatifi için de ayrıca teşekkür ediyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, görüşmelerin ve arabuluculuk çabalarının amacını, “ Krizin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve uluslararası hukuk temelinde, Minsk anlaşmaları çerçevesinde, barışçı ve diplomatik yöntemlerle sona erdirileceğine samimiyetle inanıyoruz” şeklinde özetlemişti.

UKRAYNA’YA İLGİSİZ KALAMAYIZ

ABD ile Rusya arasında uzun soluklu görüşmelere neden olan Ukrayna konusunda, doğrudan taraf olmasak da ilgisiz kalamıyoruz. Tarihi ve kültürel bağlarımız, komşuluk ilişkileri ve küresel konjonktür bizi, giderek bir girdaba dönüşmekte olan Ukrayna sorunu ile ilgilenmeye mecbur bırakıyor.

Gelişmeler paralelinde Ukrayna sorunu, Türkiye’nin uluslararası arenada oyun kurucu gücünün test edildiği bir sınava dönüştü. Batı dünyası, 2008’de Gürcistan’ın işgali, Osetya ve Abhazya’nın bağımsız Cumhuriyetler olarak ilan edilmesi ve 2014 ‘te Kırım’ın işgali, Luganks ile Donetks Cumhuriyetlerinin Rusya tarafından bağımsız ülkeler olarak tanınması konularında olduğu gibi, bugün de Ukrayna krizi konusunda, hiçbir şey yapmadan, birşeyler yapıyormuş gibi görünme telaşı içinde bir takım gösteriler yaparken Türkiye’nin arabuluculuk girişimlerini de dikkatle izliyor.

Biden’ın, Ukrayna krizinin başından beri Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aramamış olması, “ABD Türkiye’den vazgeçti” anlamına gelmiyor. ABD’nin Türkiye’den vazgeçmesi mümkün değil. Fakat, Suriye’de PKK uzantısı YPG’yi binlerce TIR dolusu silahla donatıp ordulaştırmasından, parasını ödediği F-35’leri vermeyerek Rusya’dan S-400 aldırmak zorunda bırakmasından, Yunanistan ve Bulgaristan’a silah yığmasından ve 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tutulmasından dolayı Türkiye karşısında mahcup duruma düşen ABD, “yavuz hırsız” rolü oynamaktadır.

Çin’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Türkiye, Kırım dahil Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini destekliyor” şeklindeki sözlerini, “Erdoğan Kırım’ı Türkiye’ye bağlamak istiyor” şeklinde yorumlamasını da, Türkiye’nin oyun kurucu gücünün test edilmesi çerçevesinde değerlendirmek gerekir. 

 Altını çizerek not etmek gerekir; Küresel güçler arasında, yeni bir dünya düzeni kurma bağlamındaki çatışmaların yüzlerce yıllık Türk kültür iklimi coğrafyasında yaşanıyor olması, bir başka tarihi gerçeği gündeme getirmiştir; küresel sorunların temelindeki Türk Dünyası gerçeğini görme ve dikkate alma zamanı gelmiştir.

RUSYA’NIN ELİ GİDEREK GÜÇLENDİ

2011’de estirilen “Arap Baharı” rüzgarlarıyla kaosa, iç savaşa sürüklenen Suriye’de Başkan Esad’ın davetiyle 2015’te sahay inen Rusya’nın eli, hem ABD hem de Türkiye karşısında giderek güçlenmiştir.

Rusya’nın ABD karşısında en önemli üstünlüğü, “Avrupa’nın doğalgaz tedarikçisi” olmasıdır. EastMed projesinden vazgeçen ABD/İsrail, Rusya’nın bu üstünlüğünü, Anadolu coğrafyasını kullanarak kırmaya çalışırsa, Rusya ile olan ilişkilerimizde başa çıkmakta zorlanacağımız sorunlar yaşayabiliriz.

Türkiye’nin bugüne kadar ABD ile, özellikle Biden yönetimiyle olan sürtüşmelerini, Batı ittifakı içinde kendiliğinden oluşan çatlaklar olarak değerlendiren Putin, bu durumu silah pazarını genişletme fırsatı olarak kullanmıştır.

ABD’nin bu güne kadar sınırsız destek verdiği Yunanistan’ı kırmak pahasına EastMed projesinden vazgeçerek Türkiye’ye yönelmesi, Doğu Akdeniz’den çıkaracağı doğalgazı Anadolu üzerinden Avrupa’ya pompalamakta ısrarcı olması, hem güneyden hem de kuzeyden komşumuz olan Rusya’nın büyük tepkisine neden olabilir.

UKRAYNA KRİZİ BİZİ HER YÖNDEN KUŞATABİLECEK BİR SORUN OLMA EĞİLİMİNDEDİR

Özetle, Ukrayna krizi bizi, yalnız kuzeyden değil, her yönden kuşatacak bir sorun olma eğiliminde.

Rusya’nın ABD karşısında en önemli üstünlüğü, “Avrupa’nın doğalgaz tedarikçisi” olmasıdır. EastMed projesinden vazgeçen ABD/İsrail, Rusya’nın bu üstünlüğünü, Anadolu coğrafyasını kullanarak kırmaya çalışırsa, yani Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya pompalamaya kalkışırsa, Rusya ile olan ilişkilerimizde başa çıkmakta zorlanacağımız sorunlar yaşayabiliriz.

Yeni dünya düzeninin omurgasın oluşturacak Yol-Kuşak Projesi’nin, yani, Yeni İpekyolu’nun önünü kesme konusunda Türkiye’den beklediği desteği alamayan ABD’nin, kendisi açısından beka sorununa dönüşen bu sorunu çözme konusunda Rusya ile Yalta Anlaşması benzeri bir anlaşma yapabileceği olasılığını hiçbir zaman gözardı etmemek gerekir.

Biden’ın, Ukrayna’nın NATO üyesi yapılması konusunda ısrarcı olmamasını, “Putin Ukrayna’nın doğusunda küçük bir operasyon yapabilir” sözlerini bu olasılık çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

Geçtiğimiz yılın ortalarında, Biden ile Putin’in paranın merkezi Cenevre’de, Leman Gölü kıyısındaki Park deLa Grange villasında buluştuklarında, 3.5 saat boyunca başbaşa neler konuştukları bilinmese de, bu tablo bizi çok yönlü düşünmeye davet etmiyor mu?

….

Rusya’nın Ukrayna’yı ya da yalnızca Donbas bölgesini işgali durumunda, Türkiye’nin yapabileceği pek bir şey yok. Batılı yorumcular, Türkiye’nin arabuluculuk girişimini, “elini güçlendirme çabası” olarak değerlendiriyorlar.

Türkiye, Batılı dostların uyguladıkları bazı yaptırımlar ve ikiyüzlülükler nedeniyle pekçok konuda Rusya’ya bağımlı durumda. Diğer taraftan da Ukrayna ile savunma ve işbirliğini sürdürmek zorunda.

Bütün bunlar dikkate alındığında Türkiye’nin dengeli bir dış politika izlemesi gerekiyor. Bir taraftan üyesi olduğu NATO ile yürümesi, diğer taraftan da Rusya ile de ters köşelere düşmemesi gerekiyor. Bünyesinde çok çeşitli paradokslar barındırmasından dolayı Türkiye-Rusya ilişkileri, iki komşu ülkeyi zaman zaman karşı karşıya getirse de, küresel konjonktür onları, pekçok konuda işbirliği yapmaya da zorluyor.

ABD, Türkiye’nin Ukrayna’ya İHA ve SİHA vermesinden memnun, fakat Rusya- Ukrayna ilişkileri bir sıcak çatışmaya dönüşmesi durumunda Türkiye ne yapacaktır?

2008’de Gürcistan’ın işgali, 2014’te Kırım’ın ilhakı nedeniyle büyük sıkıntılar yaşamış, karşı karşıya kaldığı olumsuzlukları zamana yayarak hafifletmeye çalışmıştı.

…TÜRKİYE AÇISINDAN ÖNEMİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna’da yaşanan gelişmeler konusunda hep, “Mevcut krize diplomatik yolla bir çözüm bulmak istiyoruz” diyordu.

Bizim bir NATO üyesi olduğumuzu da vurgulayarak, “Rusya ve Ukrayna’yı itidalli olmaya çağırıyoruz. Türkiye NATO üyesi olmanın gereklerini yerine getirecektir” hatırlatması yapıyordu. Yani, Rusya Ukrayna ile savaşa tutuşursa, Türkiye NATO’nun yanında olacaktı.

2008’de Gürcistan’ın işgaline ve 2014’te Kırım’ın ilhakına benzer bir gelişme Türkiye’nin yeniden aynı sıkıntıları aynı ikilemleri yaşamasına neden olacaktır.

Hem NATO üyesi olmak, hem de NATO üyesi olmayan bir ülkenin yanında görünmek ve diğer NATO üyelerinden farklı bir duruş sergilemek, oldukça girift tarihi ve kültürel bağları olan Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapmak, hiç de kolay olmayan görevdir. Bu görev, krizin görüşmeler yoluyla çözülmesini sağlayabilirse, altın harflerle yazılacak bir diplomatik başarı örneği olacaktır. 

Rusya Devlet Başkanı Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetini memnuniyetle karşıladığını ve salgını dikkate alarak, en uygun zamanda Türkiye’yi ziyaret edeceğini açıkladı.

Kremlin Sözcüsü Peskov, “Hükümetlerarası Komisyon ve Üst Düzey İşbirliği Komisyon toplantıları salgın nedeniyle uzun zaman yapılmamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunun Türkiye’de yapılmasını istiyordu. Putin de bu vesileyle daveti memnuniyetle kabul etti.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski de, gelişmeler dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Ben yalnızca Türkiye-Rusya ikili ilişkileri için konuşurum” diyordu.  

Putin’in Zelenski’yi muhatap almak istemediği biliniyor. “Senin muhatabın, ülkenin doğusundaki iki özerk bölgenin temsilcileridir. Onlarla, 2015 Minsk Anlaşması çerçevesinde neler yapabileceğinizi konuşun” diyor.

2015 tarihli Minks Anlaşması, Ukrayna ile ayrılıkçı liderler arasında, Almanya, Fransa ve Rusya’nın garantörlüğünde imzalanmış bir anlaşma.

Ukrayna yetkilileri Rusya’nın ne demek istediğini çokiyi bildikleri için,  “Ankara’daki buluşmada ayrılıkçılarla görüşme asla söz konusu olamaz; ayrılıkçı liderle asla Ukrayna’nın muhatabı olamaz” diyorlar.

TÜRKİYE KRİZ GÖRÜŞMELERLE ÇÖZÜLSÜN İSTİYOR

Türkiye’nin, Ukrayna krizinin görüşmeler yoluyla çözülmesi konusunda Batılılara oranla daha istekli olduğu biliniyor. Rusya’nın da Türkiye’nin samimiyetine inanmasından dolayı, Türkiye’nin arabuluculuk girişiminin krizin çözümünde etkili olabileceğine inanılıyor.

Rus ve Ukrayna heyetlerini Ankara’da buluşması sürecinde, bizi oldukça zorlayacak bir arabuluculuk görevi bekliyor.