Irak'ın işgalinin ilk günlerinde, Türkmen dediğimiz Iraklı Türklerin yoğun olarak yaşadıkları binlerce yıllık Türk yerleşim merkezlerindeki tapu ve nüfus müdürlüklerine önceden planlanmış saldırılar gerçekleştirildi ve bütün kayıtlar yakıldı, talan edildi.. Amaç belliydi; Irak'ın kuzeyinde demografik değişiklik uygulanacak, binlerce yıllık Türk yurdunda, Kırım Savaşı sonrasında planlanan, I. Körfez Savaşı'ndan bu yana kuruluş hazırlıkları sürdürülen "Büyük Kürdistan"ın çekirdek devleti kurulacaktı.
Bunlar sır değil, bütün bu olanları ve olacakları, I.Körfez Savaşı sonrasında, İsrail'in bir otelinde düzenlenen bir basın toplantısında, Amerikalı bir general söylemişti. Duvara asılı Ortadoğu haritasında Irak'ın kuzeyini ve Güneydoğu Anadolu'yu avuçlayan ABD'li general, "Buralarda bir Kürdistan kurulacak" demişti.
 Bu söylediklerimizi, I. Körfez Savaşı'nı ve o basın toplantısını İsrail'de izleyen duayen gazetecimiz Güneri Civaoğlu, önce Güneş gazetesinde yazmış, sonraki yıllarda, olayların gelişimine bağlı olarak, Sabah ve Milliyet gazetelerinde tekrar tekrar anlatmıştı.
I. Körfez Savaşı’nın sancılarının yaşandığı o günlerde, Güneri Civaoğlu'nun yazısından alıntılar aktardığımız bir yazımızda, "Küresel jandarmanın niyeti bozuk. Yarınlarda büyük sıkıntılar yaşamamak için, Güneri Civaoğlu'nun bu yazısını muska yapıp boynumuzda taşımalıyız" demiştik. Çünkü, kaygımız, yalnızca Irak'ın kuzeyinde ve Güneydoğu Anadolu'da kurulması ‘müjdelenen’ Kürt devlet ile sınırlı değildi; Güneri Civaoğlu'nun, "Ya kabul etmezsek?" sorusuna ABD'li generalin verdiği yanıt, gerçekten kulaklara küpe edilmesi gereken bir uyarı niteliğindeydi: "O zaman savaşacaksınız!"
ABD'li general doğruyu söylemişti, Ortadoğu'da, yüzyıllar öncesinden planlanan "Büyük Kürdistan"ın hayata geçirilmesi için düğmeye basılmıştı, bölge ülkelerinin bu uygulamaya uyum sağlamaları, aksi takdirde savaşı göze almaları öğütleniyordu. O günden bugüne ne bölge ülkelerinin ne de Türkiye'nin savaşı bitmedi.. "Şark Meselesi"nin güncellenmiş şekli olan BOP uygulamalarından Afrika'nın kuzeyinden Afganistan'a uzanan Müslüman coğrafyada yaşayan milyonlarca insan etkilendi; canlarını, mallarını, ülkelerini kaybettiler. “Yeni dünya düzeni”ni hayata geçirme operasyonlarından ençok etkilenenlerinin başında, Irak ve Suriye Türklerini saymak gerekir. İki ateş arasında yapayalnız kaldılar. Aralık sonunda Ankara’da yapılan mitingte, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mehmet Tütüncü, “Kerkük ve Tuzhurmatu gibi ihtilaflı bölgeler peşmergelerin işgali altındadır. Türkmenlerin katliama uğraması an meselesi” diyordu.
Bu konuşmanın üzerinden henüz bir ay bile geçmeden Tütüncü’nün söyledikleri, bir canlı bomba saldırısıyla doğrulandı; bir cenaze töreni dolayısıyla camide toplanan Türkmenler katliama uğradılar.
“IRAK’IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGILIYIZ” DİYENLER, IRAK’I PARÇALIYORLAR
I. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan yapay ülkelerin sınırları içinde bırakılarak Türkiye'den koparılan “Türkmenler”, yıllar yılı Arap yöneticilerinin zulmüne hedef oldular, giderek kendi kimliklerini unutmak zorunda kaldılar. Irak'ın işgali sonrasında da, "Büyük Kürdistan" hazırlıkları çerçevesinde, ülkenin kuzeyinde büyük bir demografik değişim yaşandı, yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimleri Kürtleştirildi. 10 Nisan 2003’te Irak petrollerinin önemli rezervlerine sahip olan Türk kenti Kerkük’ün tapu ve nüfus müdürlüklerinin yağmalanıp yakılması, 2004 yılında, ülkeyi işgal eden ABD’li askerlerle peşmergelerin nüfusu tamamen Türk olan Telafer’e peşpeşe 7 saldırı düzenlemesi, Irak’ın kuzeyini Kürtleştirme operasyonunun en unutulmaz örnekleridir. Kerkük kayıtlarının yağmalanıp yakıldığı günlerde, dönemin Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül, “O kayıtların asılları Osmanlı arşivlerinde, yani bizde” demişti, ama bu konuda herhangi bir girişimde bulunulmamıştı.
Irak’ın kuzeyinin demografik yapısının değiştirilmesini hedefleyen operasyonlarla, yüzlerce yıl yanyana yaşayan insanlar arasına bilinçli olarak kan davası sokuldu, insanlar birbirlerine düşman edildi. “Yeni dünya düzeni”, kolayca yönetebilmek, yönlendirebilmek için, 5 bin devletçikten oluşan bir dünya haritası arzuluyordu. O nedenle ülkeler etnik, dinsel ve mezhepsel eksende iç savaşa sürüklenerek parçalanıyordu. Bölgede güçlü devlet kalsın istenmiyordu.
"Toprak bütünlüğüne saygılıyız" söylemleri arasında işgal edilen Irak'ın kuzeyi bugün ana gövdeden koparılmış durumda. Burada, Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında planlanan "Büyük Kürdistan"ın çekirdek devleti kurulacak. Buna karşı çıkanlar bir şekilde susturulacak. Son örnek: Tuzhurmatu katliamı. Şii Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Tuzmatu'da yapılan ve çok sayıda Türkmen'in ölümüne neden olan saldırıda, ülkenin bütünlüğünü savunan, Maliki’ye destek veren Türkmen liderlerin hedef alındığı anlaşıldı.  
Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu'nun kayınbiraderi Ahmet Salah Asker'in cenaze törenine Türkmen ileri gelenlerinin katılacağı biliniyordu. Asker, Irak Türkmenleri için önemli bir isimdi. Cenazesine yoğun katılım olacağı biliniyordu. Canlı bomba ile gerçekleştirilen planlı, programlı bir saldırı. Canlı bomba cenaze töreninin yapıldığı Tuzhurmatu Camii'nin girişindeki taziye odasını hedef aldı ve patlama burada gerçekleştirldi. Amaç, Irak'ın bütünlüğünü savunan  Türkmen liderlere gözdağı vermek. Saldırıda Türkmen edebiyatçılarından Mehmet Mehdi Bayat ve Tuzhurmatu Nüfus Müdürü Mehmet Beyati hayatını kaybetti. Irak Türkmen Cephesi  (ITC) Başkanı Erşad Salihi saldırının duyulması ile taziyeye gitmediği için kurtuldu.
 "TÜRKMENLER SAHİPSİZ KALDI"
Irak Türkmenleri Kardeşlik ve Kültür Derneği Başkanı Salman Nalbant, yaptığı açıklamada, bir taşla iki kuş vurulmak istendiğini, bu tür saldırılarla Türkmen liderlerin hedeflendiği, Türkmenlere gözdağı vererek göçe zorlandıklarını, Tuzhurmatu'nun Türkmenlerden temizlenmek istendiğini söyledi. Iraklı Türkmenler, Tuzhurmatu katliamı dolasıyla Türkiye Dışişleri bakanlığının yayınladığı kınamada, saldırının Şii camiine yapıldığının vurgulanmasına, Türkmenlerden söz edilmemesine çok üzülmüşler, "Türkmenler sahipsiz kaldı" diyorlar.
Şii Türkmenlerin yoğun olarak yaşadıkları Tuzhurmatu, stratejik açıdan çok önemli bir merkez. Tuzhurmatu Bağdat ile Kerkük ve Bağdat ile Selahattin arasında köprü konumunda. Burada güvenliği sağlamak üzere peşmergeler görevlendirilmiş. Kuzey Irak'ın bağımsız bir devlet olmasını hedefleyen KDP ve KYP açısından Tuzhurmatu, kontrol altına alınması gereken çok önemli bir merkez. Önce, büyük petrol rezervlerine sahip Türk kentleri olan Kerkük ve Telafer'e daha sonra da nüfusun tamamı Şii Türkmen olan Tuzhurmatu'ya ve diğer Türkmeneli kentlerine 2003 yılından bu yana sürekli olarak Kürt nüfus kaydırılıyor, bölgenin demografik yapısı silah zoruyla değiştiriliyor.  
Artık iş katliam boyutuna vardı.
Irak Türkmenleri "Sahipsiz kaldık" diye feryat ediyorlar..
Iraklı soydaşlarımızın sesini duyacak mıyız?
BU ATEŞ YALNIZ TÜRKMENLERİ YAKMAZ
Tuzhurmatu katliamı, tarihsel bir sürecin devamıdır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu hale gelen dünyamızda, düzen kurucu küresel elitlerin, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler şoku ve küresel krizin narkoz etkisi altında başlattıkları “Yeni dünya düzeni”ni hayata geçirme operasyonlarının günümüze uzanan bir halkasıdır.
Ana hedef, yalnızca Irak’ın kuzeyinin Türk nüfusundan arındırılması değil, bütün bölge ülkelerinin geleceğini etkileyebilecek devamı da var.. Irak’ın kuzeyinda çekirdek bir Kürt devleti kurmak, bu parseli Suriye’nin kuzey parseliyle bütünleştirerek Akdeniz’e bağlayarak “Büyük Kürdistan” projesinin önemli bir aşamasını hayata geçirmek..
Irak’ın petrol rezervlerinin önemli bir bölümü kuzey parselinde; eski bir Türk kenti olan Kerkük çevresinde. Irak bu servetini kuzey parselinde kurulacak ayrı bir yönetime kaptırdığı takdirde, hem Irak’ın hem de bölge ülkelerinin kaosa sürüklenmemeleri mümkün değildir. 5 bin devletçıkten oluşan yeni bir dünya haritası arzulayan küresel elitlerinin istedikleri de budur. Bölge ülkeleri iç karışıklıkları bastırmak, bütünlüklerini korumak için çabalarken, Ortadoğu’nun petrolleri, Türkiye devre dışı bırakılarak, Irak’ın kuzeyinden Akdeniz’e akıtılacak. “Arap Baharı” rüzgarlarıyla güneyden kuşatılan Akdeniz “Batı Gölü”ne, İsrail de, Kuzey Irak petrolleri ve Kıbrıs’ın güneyindeki doğalgaz zenginlikleri ile beslenerek ve de Türkiye devre dışı bırakılarak Doğu Akdeniz’in enerji terminaline dönüştürülecek. Bundan sonra enerji konusunda atacağımız adımlarda dikkatli olmazsak, plan bu ve galiba tıkır tıkır da işliyor..
Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, ABD’li petrol devi Exxon Mobil’den sonra yine ABD’li enerji şirketi Chevron ile petrol anlaşmaları imzaladı. Kürt Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin konu ile ilgili açıklaması ilginç mesajlar içeriyor: “Bölgesel yönetimin Bağdat Hükümeti ile arasını açan Exxon Mobil’le yaptığı anlaşma devam edecektir. Exxon Mobil’in de verdiği sözleri tutacağına inanıyoruz.” Bağdat Hükümeti, Exxon Mobil’in Bölgesel Yönetim ile yaptığı anlaşmanın Federal Petrol Bakanlığı tarafından onaylanmadığı için geçersiz olduğunu söylese de, Bölgesel Yönetim üzerinden yağmalanan Irak petrollerinin Akdeniz’e akıtılması çalışmaları bütün hızıyla sürüyor.
Ortadoğu merkezli çatışmaların ana nedeni enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını control altına almayı hedefliyor. Hangi ülke bol ve ucuz enerji sağlayabilirse, çok üretecek, çok satacak, çok kazanacak ve küresel lider olacak.
Dünya enerji kaynaklarının yüzde 60’ı Ortadoğu’da. Türkiye enerji savaşlarının yaşandığı bu belalı coğrafyanın merkezinde. Türkiye’nin, tarihi ve kültürel bağları nedeniyle Irak coğrafyasındaki stratejik derinliği yeni dünya düzeni kurucularını rahatsız ediyor. Irak’ın işgalinin ilk günlerinden bu yana Irak Türklerine yönelik saldırıların nedeni ve hedefi bellidir. Yüzyıl öncesinde planlanan ve “II. Abdülhamit’in Petrol Haritası”nı hedefleyen “Büyük Oyun”da, Türkiye konusunda iyi şeylerin düşünülmediği gerçeğini hiçbir zaman akıldan çıkarmayalım..