AVRASYA BİR Vakfı’nın Cumartesi konferansları tüm hızıyla sürüyor.. Gerçektende entelektüel ağırlığı olan bir konferans serisi yapılıyor.  Her hafta konusunda uzman olan konuşmacılar ülkemizin dertlerine ışık tutmaya çalışıyor.
Bu güzel konferanslara emeği geçen başta Vakıf Başkanı Şaban Gülbahar ve Vakıf müdürü Abdullah Yıldız Bey’i tebrik ediyorum.
Geçtiğimiz haftalarda bu güzel konferanslardan birini Türk Ocakları İstanbul Şube Başkanı Dr. Cezmi Bayram Bey verdi. Konferansın konusu ise “100. Yılında Türk Ocakları ve Türk Milliyetçiliği” idi.
Dr. Cezmi Bayram Bey Türk Ocakları’nın 1912 yılında kuruluş amacını çok veciz bir şekilde ifade etti. Türk Ocakları ile Ülkü Ocakları’nın birbirine karıştırılmasından da yakındı. 
Doğrusu milliyetçiliği esas alan bir kurumun 100 yıl yaşaması gerçekten büyük bir başarı. Bu başarıya imza atan herkesi tebrik etmek gerekir. Çünkü milliyetçi camia da kurulan müesseselere sahip çıkmamak âdeta bir gelenek haline gelmiş. Vakıf Müdürü Abdullah Yıldız Bey de bu yarayı konferansı takdim konuşmasında bunu veciz ifadelerle diye getirdi.
Doğrusu çok istifade ettiğim konferansta en dikkatimi çeker konu Türk Ocakları’nın Türkiye Cumhuriyeti devrimleri yapılmadan önce bu devrimlere muhalif olduklarını açıklaması oldu. Dr. Cezmi Bayram Bey buna iki de misal verdi. Biri Hilâfetin kaldırılması, diğeri ise harf inkılâbı. Türk Ocakları’nın bu iki devrime muhalefet ettiğini, ancak kabul edildikten sonra da bunların Türk kavmine faydalı olması için çalıştıklarını açıkladı. Kanaatim o ki, bu iki bilgiden Türk kamuoyunun asla haberi yok. 
Dr. Cezmi Bayram Bey’in, Türk Ocakları’nın tarihini anlatırken piyasada bilinen genel geçer milliyetçilik anlayışları ve tariflerinden oldukça farkı bir portre çizmesi doğrusu beni sevindirdi. Konferansı dinlerken içimden kendi kendime, “Cezmi abinin çizdiği milliyetçilik çerçevesi postmodern bir anlayış” dedim.
Malûm bugün milliyetçi sayısınca ortada milliyetçilik tarifi var. Kimileri milliyetçiliği ulusalcılık, etnik kimliğe dayalı kavmiyetçilik olarak tarif ederken, kimileri de milliyetçiliğini ülkenin kalkınmasın için yapılan bütün güzel şeyleri içine alan bir tarif ortaya koyuyor. Bazı çevreler de Kültür milliyetçiliği adıyla tamamen milletin içinden çıkmış; milletin manevî değerleriyle bütünleşen bir tarifi kabulleniyor.
Dr. Cezmi Bayram Bey ise, milliyetçiliğin mevcut tarifler içine sığdırılamayacak kadar geniş bir bakış açısı olduğunu ortaya koydu. Milliyetçiliğin statik değil, dinamik bir yapısı olduğunu ve bugün milletimiz için yapılan en ufak iliğin bile bu dinamik yapı içinde değerlendirilebileceği beyan etmesi bana göre güzeldi. Zira bugün insanımız milliyetçiliği bir partinin dar ve banal görüşü içine hapsedilmiş ideolojik bir saplantı olarak görüyor.
Dr. Cezmi Bayram Bey’in bu açıklamalarından bazı milliyetçilerin hoşlanmayacağı kanaati bende ağırlık kazandı. Zira böyle bir milliyetçilik anlayışının milletin manevî değerleriyle problemi olmayacağı açıktır. Ama ne kadar hazindir ki, güzel insan Hüseyin Dayı abimizin “Milliyetçiliğin Dinle Kavgası” kitabında da çok geniş olarak ortaya koyduğu gibi bugünkü birçok milliyetçinin manevî değerlerle problemi bulunmaktadır.
Bir kısım milliyetçilerin niçin manevî değerlerle problemi var? Ülkemizde birçok tanınmış ve kendini ispat etmiş olan İslâm âlimlerinin (Elmalılı Hamdi Yazır, Bediüzzaman Said Nursi, Ömer Nasuhi bilmen, Süleyman hilmi Tunahan ve benzerleri) milliyetçilikten uzak kalmasının sebebi nedir? Milliyetçilik bütünleştiren bir ideoloji(!!!) ise bugünkü etnik çatışmanın taraflarından biri niçin milliyetçiler?
Doğrusu bu tür soruların cevaplarını Dr. Cezmi Bayram Bey’den dinlemek isterdim. Ancak konferansın soru cevap kısmının kısa olması bunlara meydan vermedi.
Benim tespit ettiğim cevapları özet olarak burada okuyucularımla paylaşmak için bilgisayarımın başına oturduğumda bir sitede Yıldız Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Öğretim Üyesi Sosyolog Doç. Dr. Ergün Yıldırım’ın bir makalesini gördüm. Okuyunca yaptığı açıklamaların benim sorularımın bir kısmının cevapları olduğunu hayretle gördüm. Şöyle diyor Yıldırım:
“Bütün milliyetçilikler, modern zamanların ideolojileri olarak meydana geldiler. Modern toplumların düzenine yeni bir sadakat sistemi sunmaya çalıştılar. Ulus devletin egemen aktörleri, milliyetçilik aracılığıyla yüzyıllar içinde akıp gelen dinsel sadakat düzeni yerine onu önermek üzere yeni kurumlar, inanışlar, tarihler, kahramanlar ve semboller geliştirdiler.
Ulus devlet aktörleri, milliyetçi ideolojinin sadakat sistemini inşa etmek amacıyla mevcut dinsel sadakat sistemlerini parçalamaya yöneldiler. Onlara karşı meydan okuyucu söylemler geliştirdiler. Türkiye ulus devleti medreseler, tekkeler ve zaviyeleri kaldırdı. Şeyh ve ulema aktörlerine karşı meydan okuyarak onları tasfiye etti. Cumhuriyet ideolojisi ulema ve şeyhleri Osmanlı eski düzenin yıkılan ve geri kalan baş aktörleri olarak yorumladı. Oysa temelde, milliyetçiliğin törenlerini, aktörlerini, kurumlarını vs. ihdas etmek için mevcut yapıyı tasfiye etmeye çalışmak istiyordu. Nitekim bu geleneksel dini otorite ve kurumlar tasfiye edilince yerlerine milliyetçi kahramanlar, aktörler, semboller ve ritüeller geçmeye başladı. Ulusal renkler, karizmalar, ritüeller/bayram ve törenler icat edildi. Bu nedenle Türkiye örneğinde Türk milliyetçiliği Şamanizm’i kadim bir Türk dini olarak gündeme getirdi. 1930’ların Türk milliyetçiliği, Şamanizm’i alternatif bir Türk dini olarak sunmaya çalıştı.
Türk milliyetçiliği Şamanizm’i, Türklerin antik dini olarak kurgularken birçok Türk milliyetçisi akademisyen ve aydın önemli tezler geliştirmeye yöneldi. Orkun, Bozkurt, Atsız gibi dergilerde bu tezi yoğun bir biçimde işlediklerini görüyoruz.
Türk milliyetçiliği de diğer milliyetçilikler gibi Şamanizm gibi antik dinler icat ederek mevcut dini düzenle baş edemeyeceğini anlayınca yeni stratejilere başvurmuştur. Bu stratejiler iki şekilde kendisini göstermektedir. Birincisi, İslâm’ı Türkleştirmek, yani Türkçü bir İslâm anlayışı geliştirerek ulusal din projesini inşa etmek. İkincisi ise Türklüğü İslâmlaştırarak hareket etmek.”
(Makale için bkz: http://www.stargazete.com/acikgorus/iki-milliyetcilik-iki-mitoloji-haber-398787.htm)
Sosyolog Yıldırım’ın tespitlerine bir ekte ben katmak istiyorum. Türk milliyetçileri (İstisnalar hariç) dini sosyal hayatta yaşamaktan da uzak durdular. Bizim gençliğimizde de bunu açık biçimde görüyorduk. Türk milliyetçilerinin aksiyon yönünü temsil eden Ülkücü Gençlik, bir yandan “Kanımız Aksa da Zafer İslâm’ın”, “Çağrımız İslâm’da Diriliştedir” diye sloganlar atarken, (Bu sloganları kabul etmeyenler de vardı)  İslâm’ın en temel ibadeti olan namazdan oldukça uzak bir yaşantı vardı. (Bir kısmı bugün hala aynı kulvarda eğersiz atlarla Tanrı Dağlarına doğru koşuyor.)
Dr. Cezmi Bayram Bey’i dinlerken, doğrusu Türk milliyetçiliğinin ciddî bir karmaşa içinde olduğu fikri bende uyandı. Milliyetçi sayısınca milliyet tarifinin olması ve herkesin kendi tarifini kusursuz kabul etmesi bunun en müşahhas misalini oluşturuyor.
Bir gazete köşesinde anlatılamayacak kadar geniş olan bu konuya değişik zamanlarda yeniden değinmek ümidiyle…