FIRAK-I  DÂLLE,  HARİCÎ’ LER, BÂTÎNÎ’ LER  VE  SELEFÎ’ LER !...

“ Bir De öyle bir fitne’den sakının ki, o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz, ( umûma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” ( Erfal / 8 / 25 )

Hazreti Peygamber’imiz, salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “ Musa Kardeşimin kavmi, yetmişbir fırka’ya ayrılmıştı bir fırka hariç, yetmiş fırka  Cehennemlik, İsa Kardeşimin kavmi de, yetmiş iki fırkaya ayrılmıştı. Onlardan da bir fırka hariç, yetmiş bir fırka cehennem ehlinden olacaktır. Çok yakın bir zamanda benim Ümmetim de,  yetmiş üç fırka’ya ayrılacak,  yetmiş iki fırka ehli cehennem  sadecie bir fırka, “Fırka-İ Nâciye,” kurtulacak fırka... Orada bulunan Ashab-ı Güzîn’den ba’zıları büyük bir merakla, “ Fırka-i  Nâciy,” kimlerdir, Yâ Resûl’ellâh” dediler. Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “ Benim ve Ashabımın yolunda olanlardır,” buyurmuştu.

Abdullah İbn-i Mesu’d   radiya’llâhu anh demiştir ki, : Bu  âyeti Kerime  nazil olduğunda, biz’ler, ensar ve mühâcir’ler olarak biribirimize   bakındık, fitne ne nemen bir şeydir, bilmiyrduk. Aramızda, kin,nefret, hased, buğuz, adavet yoktu.Hepimiz, istisnasız, Resûlu’llâh  salla’llâhu aleyhi ve sellem efendimizin bir işaretine bakar, malı’mızı, canımız, Allah ve Resûlü’nün yolunda feda etmeye hazırdık...

Ne zaman ki, Hazreti Osman bin Affan, Zi’n-Nureyn, radiya’llâhu anh Efendimizin hilafeti’nin  son günlerinde, Haricî’ler tarafından   evinde muhasara edilerek, evi’nin etrafı abluka altına alınarak aç ve susuz bırıkıldı.Mankurt Haricî’ler, İslam Tarihinde ilk su vakfını kuran, Medine’de Rume Kuyusunu bir yahûdî den  fahiş bir fiyat ödeyerek satın alıp, vakf’eden, Hazreti Osman’a bütün rica larına rağmen bir bardak suyu vermediler, aç ve susuz bir şekilde Kur’ân  okurken, Haricî’ler tarafından şehid edildi. Şehid edildiği anda, Üzerine Kur’ân okuduğu, sahifelerine şehid kanı’nın(Haz. Osmanın) düştüğü bu Mushaf-ı Şerif, halen, İstanbul’da Topkapı Saürayı, Müzesi Mukaddes Emanetler Daierisinde muhafaza edilmektedir.

Resûl-i Ekrem, salla’llâhu aleyhi ve selem Efendimiz, beraberindea, Hazreti Ebû Bekr es-Sıddîk, radiya’llâhu anh, Hazreti Osman bin Affan radiya’llâhu anh ve Hazreti Ali Kerreme’llâhu Vechehû   olduğu halde, Uhud Dağı Okçu’lar Tepesi üzerinde bulunuyordu.” Uhud Bizi sever, biz de Uhud’u severiz,” buyuyordu ki, tam da bu anda, bir zelzele meydana geldi ve Uhud Dağı beşik gibi sallanmaya başladı. Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “ İstekar Yâ Cebel! Fe inne fike, Nebiyyün ve Sıddîkun ve Şehîd’eyn,” ( Ey Dağ! Dur! Çünkü şu anda senin üzerinde, bir Nebî,bir Sıddîk ve iki şehid bulunuyor,) Uhud Dağı ve civarı derhal istikrara kavuştu. Resûlü Zîşân Efendimiz, bir mu’cize hpaber olarak, yıllar öncesinde, Hazreti Osman radiya’llâhu anh Efendimiz ile Hazreti Ali Kerreme’llâhu Vechehu Hazretlerinin şehid olacaklarını bildirmişti.

Haricî’ler, Hazreti Osman bin Affan radiya’llâhu anh Efendimizi şehid ederek, Sonrasında zuhur edecek ve sadece   zalimlere değil, ma’sum’lara da isabet edecek, Fitne-i Uzmâ’nın( çok büyük fitne’nin işaret fişeğini yakmışlardı.Tamamen. içtihadî  bir mes’ele olan, Hazreti Osman’ı şehid edenlerin bulunması ve hak ettikleri cezaya çarptırılması çerçevesinde başlayan ihtlaf ve bu arada zuhur eden büyük fitne’de, Ebû   Zer el-Gifari Hazret’leri gibi Kibar-ı Sahabî’den ba’zıları, fitne’nin içinde olmamak, fitne’ye alet olmamak için, Medine’yi terk edip, çölde tek başına, zevcesi ve kölesiyle birlikte yaşamayı tercih etmişti.Bu içtihadî Mes’ele’de, Hazreti Aişe Validemiz, radiya’llâhu Anhâ ve Zübey bin Avvam, Talha bin Ubeydullah gibi Aşere-i Mübeşşe’den olan ba’zı sahabî’lerle, Hazreti Ali tarafında saf tutan ba’zı sahabî’ler, ma’alesef, karşı karşıya geldiler. Cemel ve Sıffin vak’a’larında, Uhuo Şehidlerinin sayısı kadar  sahabî  şehid düşmüştür.

Ehl-i Sünnet alimleri, Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin Silsile-i Zeheb, Silsile-i Sâdâtı, Bilhassa, Müceddidiyye Kolu’nun Şeyh’i, Üçüncü Merkez, Kutbu’l- Aktab İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sânî, Ahmed-ü Faruk  es- Sirhindî ( K.S.) Efendi Hazretleri ve onu ta’kip eden, Müceddidiyye Kolu meşâyıh’i,” Ashab-ı Güzîn arasında cereyan eden münaza’a ve münakaşa’lar, tamamen İçtihadî  bir mes&ele’den neş’et etmiştir. Bu İçtihadî Mes’ili’de hak, Hazreki Ali ve onun tarafındadır. Ancak, İçtihadî  bir mes’ele’de, İçtihadında isabet eden iki sevap kazanır, içtihadında hataya düşmüş olsalar bile ona da bir sevap verilir. Çünkü bu münaza’a ve münakaşa’da her iki tarafın da haklı olduğu veya olmadığı cihetler vardı.

İslâm Tarihinde, ilk fitne ateşini  yakan ve bilahere neredeyse, ümmetin bütününe sirayet ve isabet etmesine sebebiyyet verenler, “ Haricî,” lerdir.Günümüzde bile, halâ,bu fitnenin te’sirleri devam ediyor. Bırakınız, Fırak-ı dâlle’yi, Ehl-i Sünnet akidesine sahip olanlar arasında, sırf bu fitne bahane edilerek, Sahabî,AYNI ZAMANDA Vahiy katiplerinden, Peygamber’imizin , “ Allahım! Kendisine ilim ve hikmet ver!,” diye  husûsî  du’a buyurduğu, Muaviye bin Ebû  Süfyan  hakkında la’net edenler vardır.

Bırakınız, hâşâ! Hazreti Muaviye radiya’llâhu Anh Efendimizi, Sahibizaman, Mürşid-i  Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî, (K.S.) Efendi Hazret’leri, “ Muaviye oğlu Yezid’in, Hazreti Hüseyin ve beraberlerindekilerin, Kerbela’da şehid edilmeleri emrini verdiği, rızası olduğu kat’î  değildir. Aksine onları Şam’da misafir etmek ağırlamak için hazırlıklar yaptığı, şehid edilmeleri üzerine derin üzünt beyan ettiği biliniyor.Kaldı ki, Evlâd-ı Resûl’ün Şam’a giderken, Şam yolunda şehid edilmeleri, maslahata da, Şam’ın siyasetine de uygun değildi.Hazreti Hüseyin ve beraberinhdekiler, Kerbela’da Haricî’ler tarafından şehid edilmişlerdir.Bu bakımdan biz, Yezid’e de asla la’net etmeyiz, Yezid  hakkında en evla yol, sükûT, Sükût, sükût!....