BÜYÜK  ÇAMLICA,  TAKSİM,  VE  BARBARIOS  HAYREDDİN  PAŞA  CAMİ’İ’LERİ!.. ( 2 )

Kadıköyü’nün  uzantıları  semt’lerde, 1900’lü  yılların  başında, İstanbul- Haydarpaşa’dan  Bağdat’a  uzanan  Demiryolu  İnşaatı  Anlaşmasında, Devrin  En  Müdebbir, En  Merhametli,  En  şefkatli    Devlet  Devlet  Adamı,  Ulu  Hkân, 2.  Abdülhamid  Han  Hazretleri,  Haydar   Paşa’dan   i’tibaren, Kadıköyü’nün  Banliyö’leri, Feneryolu, Göztepe, Erenköy, Suadiuye,  Bostancı  ve  Pendik  İstasyonlarında  birer  cami  yapılmasını  da  şart  koşmuştu. Bağdat  Demiryolunu  inşa  eden  Almanlar, bu  İstasyonlarda  veya  en  yakınlyarında  birer  de  cami  inşa  etmişlerdir.  Ba’zısı  dönemin  Vezir- Paşa’larının  ismini  taşıyan, Zihni  Paşa, Zühdü  Paşa, Kuloğlu( Bostancı) cami’i’ leri  haleh  ibadete  açık  durumdalar.

Kadıköyü’nün  Banliyösü   Feneryolu, Göztepe, Erenköy  Kozyatağı  ve  Bostancı  gibi  semt’ler, Devleti  aliyye’miz  zamanında, Cumhuriyet  Rejmi  öncesi,  Dahil-i  Sûr  İstanbul  ve  Pera- Beyoğlu’nda  ikamet  edenlerin,  hafta  sonları  geldikleri  tenezzüh   gezisi mahalli  veya  yaz  aylarını  geçirdikleri  mevsimli,  bağlık- Bahçelik  yerlerdi.Buralara  hafta  sonları  veya  yaz  mevsimlerine  gelenler,  buralarda, Cum’a  namazlarını,  vakit  namazlarını  kılmak  için, küçük  cai’iler  ve  mescid’ler  inşa  etmişlerdi., Sahray-i  Cedid’  de,  Sahray-i  Cedid   Cami’i,  Kozyatağında, Haserenler  Cami’i, Mehmed  Çavuş  Vakfı  Cami’i  ve  Kazasker  Cami’i,  Suadiye’de,  Mihrümah Sultan  Namazgahı ve yeri  bilinmeyen  kaybolmuş,  kaybedilmiş  nice,  musalla   ve   namazgahlar...

Sahray-i  Cedid  Camii’nin  hazîn  bir  hikayesi  vardır. Kitaplarda,  hatıratta  bulunmayan  bu  sırrı  ilk  def’a  burada  açıklıyorum.  Hazreti  Üstaz’ımız, Sahib-izaman,  Mürşid-i    kâmil  ve   Mükemmil,  Medâr  Mürşid,  Süleyman  Hilmi  Silistrevî, (K.S.)  Efendi  Hazret’lerinin  şehâdetiiyle...Bilindiği  üzere, Muhammed  Hamdi  Yazır, Cumhuriyet’den  sonra,  Diyanet   İşleri   Reisliği   adına,  devrin,  Diyanet  İşleri  Reisliği, Müşavere  Hey’eti  Azası  ve  Diyanet  İşleri  Reisi  Muavini, Merhum,  Ahmed  Hamdi  hamdi  Akseki’nin  gayretleriyle  yazdırılmasına  karar  verilen, Türkçe  Tefsir’irn, “ Hak  Dini, Kur’ân Dili,” Tefsirinin  Müfessiridir. Muhammed  Hamdi  Yazır, Osmanlı  Meclis-i  Meb’usan’ındı, 2. Meşrûtiyet  Meclis’inde  meb’us  ve  bir  ara  da   Şer’iyye  ve  Evkâf  Vekâletinde  de  bulunmuştu.

 2. Meşrûtiyet  Meclisinde  meb’us  bulunduğu  sırada, İttihad  ve  Terakkî  Cemiyeti’nin,  Ulu  Hakân  Sultan . Abdülhamid  Han  Hazret’lerinin  tah’t’dan  indirilmesi  için,  yapılan  hile  ve  desiseler  cümlesinden   olarak,  Meşrûtiyet  Meclisi   bünyesinde   hazırlanan “ Hal  Fetvasını,”  taht’dan  indirme  fetvasının  tesvidini  yapmıştı.Kendisi  müsebbibleri  arasında  bulunduğu, Abdülhamid  Hazret’leri  taht’dan  indirildikten  sonra  Devletimizin  nasıl  inkıraza  uğradığını, Rumeli’nin, Balkanların, Kuzey  Afrika’nın  nasıl  kaybedildiğini  bizzat  gördü  ve  yaşadı.Sultan  Abdülhamid  Hazretlerine  yaptıkları  ihanet  sebebiyle, Tevfik  Rıza  Bölükbaşı  gibiler  gibi, Muhammed  Hamdi  Yazır  da,  derin  bir  nedamete  düştü.Fakat, bu  nedametini  de  kimselere  anlatamadı. İstanbul’dan, ilim  meclis’lerinden, siyâsî  vasattan  uzakta. Sahray-i  Ceidid  Camii  civarında,  kimsenin  bilmediği  bir  evde  münzevî   bir  hayat  yaşadı.  Ba’zıları, bu  münzevî   hayatını,  Tefsiri  tamamlamak  üzere  seçtiğini  söyleseler de  bu  doğru  değildir; Evnin  yakınındaki  Sahray-i  Cedid  Camii’ne  Cum’a namazı  kılmak  için,  tanınmamak  için,  tebdil-i  kıyafette  bulunuyordu.

Bu  hususu, Süleyman  Hilmi  Tunahan  Efendi  Hazret’lerine,” Süleyman  Efendi  Hazret’leri, 2 Devrin  en  zeki,  en  Merhametli,  en  Şefkatli,  En  Müdebbir Padişah’ına  karşı  yaptığımız  ihanet  sebebiyle  değiul, Huzur-u  İlâhî’ye, Allah’ın  kullarının  yüzlerine  bile  çıkacak, bakacak  yüzüm  yoktur,  onun  için,  böyle  bir  münzevî   hayatı  seçtim, “  demiştir. Münzevî  VE  Dünyevî  hayatı, 27  Mayıs  1942  tarihinde  sona  ermiş,  ebediyyete  intikal  etmiş, çok  az  sayıda  mü’minin  iştirak  ettiği  Cenaze  Namazından  sonra, evnin  ve  Sahray-i  Cedid Cami’i’nin  yakınlarındaki  Sahray-i  Cedid  Mezarlığı’na  defn’ edilmiştir.  Süleyman  Efendi  Hazret’lerinin  şehâdeti, “ Biz,  Muhammed  Hamdi  Yazır  Efendi’nin  derin  nedametine  ve  Tevbe-i  Nasûh  ile  tevbesine  şahid  olduk, Kıyamet  gününde  dea  şahid’lik  ederiz,”

Suadiye’de, bin  yıllık  Muhteşem, Çınar  Ağacı’nın  gölgesinde, Kanûnî’nin  Kerimesi, Mihrumah  Sultan  tarafından  yaptırılan  Namazgah, Tek  Parti  Mütegallibe, İttihad  ve  Terakkî  bakiyesi, C.H.P., döneminde  tahrip  edilmiş,  ma’a’lesef  burası  gazino’ya  dönüştürülmüştü.Öylesine ki, Namazgah’ın  Mihrabındaki  Kıble  âyeti’nin  yazılı  olduğu  Mermer  sütûn gazino’nun  tualet  taşı  yapılmıştı. 1980’li  yılların  başlarında, Merhum  Turgut  Özal’ın  Başbakanlığı  sırasında, İstanbul’da, DEVRİN  İstanbul  Vakıflar  Bölge  Müdürü, Mustafa  Altan  Arabacıoğlu, devrin, Eminönü, Fatih  ve  Kadıköyü  yeni  seçilen  Belediye  Reislerince,  kaybolan  ve  çirkin  maksadlarla  kullanılan  Cami’i’ler  hususunda  bir  çalışma  yapıldı.Bu  çalışmalar  neticesinde,  Eminönü’nde, Sirkeci Gar  bitişiğindeki, Vezir, Karaü  Mustafa  Cami’i, tahrip  edilmiş,  yerine, “ Anadolu  Saz  Evi,” diye, Anadolu’nun  muhtelif  yerlerinden  gelen, kamyon  ve  otobüş  sürücülerinin  tuzağa  düşürüldüğü  bir  batakhane, fuhuş  yuvası,Yine  Eminönü’nde, Cağaloğlu  Meydanında, iktidarda  oldukları  halde  bir  türlü  müktadir  olamayan  Demokrat  Parti  döneminde,  1957   yılında   burada   bulunan, Merhum, Prf. Dr. Süleyman  Yalçın’ın  babasının  imamı olduğu, Cezerî  Kasım  Paşa  Cami’i,  bitişiğinde  bulunan, Halen  Millî Eğtim Müdürlüğü  tarafından  kullanılan  tarihî  Bina, o  yıllarda  C.H.P,  Eminön, İlçe   binasıydı. D.P. İktidarı   bu  Binayı, C.H.P.’ nin  elinden  alamadığı  için,  yıkılmasına  karar  verilmiş, tek  başına  bu  Binanın  yıkılmasının  siyâseten  münasip  düşmeyeceği  fikriyle,  güya, İmar   iktizası   olarak  yıkıldığı  zehabıyla, önce,    bitişiğindeki   cami  yıkılmış,  buna  rağmen, C.H.P.,  Binasının  yıkılmasına  güçleri  yetmemiş,  böylece,  Cezerî   Kasım  Paşa   Cami’i, D.P.     İktidarınca  ve   Menderes’in  eliyle  yıkılmış  oldu  ve  burası  park  haline  getirilmişti. F atih’te,   Fevzipaşa  Caddesi  üzerinde  Altaylar  Camii’ de, yıkılmış ve  ba’zı  şahıslar  tarafından  işgal  edilerek  ticarethane  haline  getirilmişti.

Sirkeci’deki,   Vezir,  Kara Mustafa  Paşa  Cami’i,  Sirkeci- Sultanhamamı  tacir  ve  esnafı   tarafından,  aslına  uygun   olarak  yeniden  inşa  ettirmiş,  ibadete  açılmıştır. Cağaloğlu, Cezerî  Kasım  Paşa  Cami’i, Cağaloğul- Kapalıçarşı  tacir  ve  esnafıyla, Türkiye   Diyanet  Vakfı’nın  da  katkırarıyla,   aslına  uygun,  yeniden  inşa  atirilip  ibadete  açılmıştır. Fatih, Altaylar  Mescidi  de, Fatih  esnafı  ve  Fatih  Belediye’sinin  desteğiyle  yeniden  inşa  etirilip  ibadete  açılmıştır. Suadiye’deki, Mihrumah  Sultan  Namazgahının  yerine, Kayseri’li  bir  Hayırsever  İş  İnsanı, Selçuklu  Mi’mârî’si  tarzında  pek  şirin  bir  Cami  yaptırmış,  ibadete  açılmıştır.  Darısı, Millet  Caddesi, Ordu   Caddesi,  açılırken, Karaköyden  Dolmabahçe’ye  kadar  uzanan  güzergahta  yıktırılan, yok  edilen  300’ den  fazla  cami’i’n  başına...