ŞEFFAFLIK  VE  HESEP  VERELEBİLİR  OLMAK!...

Yıllık  Dernek  Kongreleri,( umûmî  Hey’et=  Genel  Kurul  Toplantıları  bir  hayli  çekişmeli  geçerdi.Umûmî  Hey’et  aza’ları bir  yıl önce  seçtikleri İdare  Hey’etini  adeta  hesaba  çekerlerdi. Aidatlarımızı  ve  diğer  yardımları  nasıl  ve  nereye  harcadınız?  Derlerdi.İdare  Hey’eti,  faaliyyet  raporu, muhasip  ve murakıp  raporlarıyla,  kuruş  kuruş  hisap  verirlerdi. Gelecek  yılın, muhtemel  bütçesini  de, ne  kadar  gelir  beklediklerini  ve  nerelere  ne  miktar harcama  yapacaklarının  da  onayını  genel  Kuruldan  alırlardı. Bu  raporlarda  bir  husus  dikketi  çekerdi. Zekât  Fonunda  biriken  ve  Banka  hesabında  sarahaten, “ Zekât  Hesabı,”  adı  altında  muhafaza  edilen  bu  fondan,  kesinlikle  inşaat  faaliyyetlerine, gıda, ısınma  barınma  gibi  genel  maksadlı  hizmetlerde  tek   kuruş  harcanmaz, bu  fondan,  sadece  fakir  talebe  ve  yolda  kalmışlara  ihtiyaçları  nisbetinde  yardım  edilirdi. Talebe  Kardeşlerimizden  ba’zılarının  aile’leri  harçlık  gönderemezdi. Cum’a  günleri  tatil edilirdi, Talabe’ye,İstanbul’un  tarihî  yerlerini, Selâtîn  Camii’lerini,  bilginiz,  fikriniz  olsun,  diye Katedralleri, kiliseleri  dolaşınız, yakın  bir  zamanda  Anadolu’nun  muhtelif  yerlerine  dağılacvaksınız, bundan  sonra  ba’zılarınız  belki  de  İstanbul’a  heç  gelemeyebilirsiniz. Bu  fırsatı  iyi  değerlendiriniz,”  derdik.Arkadaşları  bu  fırsatı  en  iyi  bir  şekilde  değerlendirirken, ba’zı  Kardeşlerimiz, Kurs’da  kalıyordu. Niçin  gitmediğini  sorduğumuzda, boynunu  büküyor, boğazı  düğümleniyor,  cevap  veremiyordu, Belli  ki,Zeytinburnu’n’dan  Sirkeci’ye  gidebilecek kadar  bile  harçlığı  yoktur. İşte, Zekât  Fonu  bunlar  için  kullanılırdı.Tekâmül  sonrası, Anadolu’nun  ücra  köşelerinden  birisini  düşünün, yolcu  bileti  ve  yolboyu  nevalesi  için,  kendisine  zekât  Fonundan  yeteri  miktar  tahsis edilirdi.Ramazan  ayında, teserru’  için, Anadolu’nun  muhtelif  yerlerinden  İstanbul’a  gelenlerden  ba’zıları,  teberru’  toplamak  şöyle  dursun, memleketine  dönüş  bileti  için  yetecek  kadar  bile teberru’  toplayamazdılar. İşte  Zekât  Fonu  bunlar  içindi. 

MİLLET’LE   BÜTÜNLEŞMEK : Ramazan  aylarında,  dernek  üye’leri,  üye  olsun- olmasın,cami  cemaatleri  ayrı  ayrı  günlerde  İftar  yemeğini  da’vet  edilir, Kurs’un yemekhanesihnde,  iftar  yemeği  verilirdi. Civrımızdaki, İstasyon, Emine  İnanç Vakfı, Cum’apazarı,Yenidoğan  ve  Kursun  bitişiğindeki Taşcamii  cemaati  ayrı  ayrı  günlerde  iftaraa  da’vet  edilirler,  kendilerinden  da’vetiye_ yemek  ücreti  talep  ediylmez, herhangi  bir  yardım için  kendilerine  imada  da  bulunulmazdı, Ama, iftar  sonrası  kendiliklerinden  önemli  ölçülerde  yardım’da bulunurlardı.Kendilerini,  kapı  önünde  karşılar,  dönüşlerinde  de “ Da’vetimize  icabet  ettiğiniz  için  teşekkür  ederiz,”  diye  uğurlardık,Beşerî  münasebetlere  çok  dikkat  etmek  lazımdır, “ Siz  bana  bir  adım  atın,  ben  size  iki  adım  atayım,” misali...

Hazreti  Üstaz’ımızın  bizzat  Tadris  buyurduğu, 1954,   Çamlıca, Çilehane  Tekâmülü  ve  1959, Rami- Topçular’da, Hazreti  Üstaz’ımızın  zaman  zaman,  Teşrif  buyurduğu,  sohbet  buyurduğu  ve  fakat, ders’leri,  Merhum, Çırpanlı  Hoca’mızın,(  Mustafa  Çırpanlı)  Tekâmülü’nden  sonra, Hazreti  Üstaz’ımızın  ebediyyete  İntikalinden  de  sonra, ilk  Tekâmül, Zeytinburnu, Yeşiltepe, Taşcamii  Kur’ân  Kursu’muzda  açılmıştı.

Anadlu’daki, muhtelif  Tekâmülaltı  Kurs’larımızdan  sıkı  bir  imtihanla, herbirisi, Nahivden, kafiye-Mollacami, Sarf’dan  Maksud  ve  İzzî, metinler, Fıkıh’tan, Kudûrî  VE  Haleb-i  Sağîr’i  okutabilecek  derecedeki  talebe, Tekâmül’e  alınmıştı. Tekâmül’de, ydğun  ve  hızlandırılmış  bir  Tadrisat  uygulanıyordu. Cum’a  günleri  ta’til,  diğer  günlerde, Sabah namazı  ve  kahvaltıdan  hemen  sonra,  derse  oturuluyor, öğle  ezanına  kadar  bilâfasıla, Öğle  namazı, öğle  yemeği, hemen  derse  oturuluyor, ikindi  ezanına  kadar.İkindi  namazından  hemen  sonra, fıkıh  dersi  akşam  naemazına  kadar  devam  ediyordu.Akşam  yemeği,  yatsı  namazı,  yatıncaya  kadar, günrüz  okunan  ders’lerin  müzakeresi, serbest  çalışma...

Tekâmül’de,  ders’leri, Merhum, Mehmed  Arıkan  Hoca’mız, okutuyordu. Mehmed  Arıkan  Hoca’mız,  o  tarihlerde, İstanbul- Fatih  Vaizi  idi.Cum’a  günleri. Sünülefendi, Pazar  günleri, Fatih  Camii’nde  va’az  ediyordu.Zaman  zaman  da  müftülük’lerdeki  toplantılara  katılıyordu.Kendisi, Üsküdar- Kısıklı’da  otuyordu.Boğaz’da  meydana  gelen  sis  ve  fırtına  gibi  hava  şartları  dolaysiyle  vapurlar  çalışmadığı  için  karşıya  geçemezdi. Zira  o  yıllarda  Boğaz  Köprüleri  henüz  inşa  edilmemişti.Mehmed  Arıkan  Hoca’mızın  gelemediği  günlerde,  ders’leri  bu  satırların  muharriri  fakîr  tahrir  ederdi. Ayrıca  müzakere  saatlerinde  müzakereyi  de  bendeniz  idare  ederdim,İkindi  ile  akşam  arası, Cum’a  hariç,  hergün,  o  devirde, Bakırköyü  Müftlüğünü  ve  Emine  İnanç  Vakfı  imamlığını  birlikte  deruhte  eden,Mustafa  Özaltın  Hoca’mız,  fıkıhtan  Dürer  okuturdu.

Tekâmül’de, İlk  önce, hatırlatlak  babından,  hızla  metinlerin  üzerinden  geçilir,  İlm-i  Kelâm’dan  Şerh-i  Akâid, ( Ramazan  Efendi’den), İlm-i  Belâğt’dan,  Telhis, (  Mutasaru’maânî’den), Usûl-ü  Fıkıh’tan,  Muhtasaru’l- Menârî  Şerh’i,  ba’dehû, el-Mirkâd,(  Mi’râtü’l-Usûl’den),  ta’kip  edilirdi.Hafta’da  birgün  veya  on  beş  günde  bir  gün,  Merhum, Beyağabey, Kemal  Kacar, Tekâmül  Kursu’muzu  teşrif  eder, talebe’ye  sualler  tevcih  eder,  aldığı  cevaplar  karşısında memnun  kalırsa, bizi  tebrik  eder,  teşcî  eder,  memnun  kalmazsa,  daha  dikkatli  olmamız  hususunu ihtar  ederdi.

Bu  Tekâmül’e, 53  talebe  kardeşimiz  iştirak  etmişti.Yaz  ortalarında  dersler  bitince. Vakî’  müracaatlar  dikkate  alınarak, bu  53  Kardeşimizin  tamamı, Edirne’den- Kars’a, Sinobtan- Hatay’a, Kadrolu, imam- müezzin,Kur’ân  Kursu  muallimi  ve  müderris  olarak  gönderildiler. Tekâmül  devam  ederken, Mayıs  1963’ün  üçüncü  haftasında, Diyanet  İşleri  Reisliği  tarafından, İstanbul, Ankara  ve  İzmir’de,  üç  büyük İl’imizde açılan, müftülük- vaiz’lik  imtihanına  iştirak  eden  kardeşlerimizin   ekserisi,  bu  imtihanları  kazanmışlardı.Günümüz’de, Sarayyavrusu,  Kurs-Yurtlarımızda,sadece  kuş  sütü  noksan,  yedikleri  örlerinde,  yemedikleri  arkalarında, Elektrik, Doğalgaz ve  Güneş  Enerjisi  ile ısıtılımış, süid  dairelerinde, altlarında  makam  arabaları, Kursa-yurda  300-400  metre  mesafedeki  evlerinden   kursa  kadar  makam  arabalarıyla  giden  ve  bütün  bu  imkan  ve  ni’metlere  rağmen  tekâsül  gösteren  Hoca’larımıza  bir  nebze  ibret  teşkil  etsin, diye  bunları  yazdım...