ASHAB  DEVRİ  İNSAN’LARI!...

Zeytinburnu  Taşcamii  Kur’ân  Kursu  tek  katlı, iki  oda’dan  müteşekkil, biriket  duvarlı  bir  Gecekondu  idi. Kur’ân  Kursu  Binası  Yaptırma  ve  Yaşatma  Derneği  tarafından,  pekçok  hatırata  mevzu  olan bu  bina  yıktırıldı, yerine  devrine  göre, çok  modern, bodrum,zemin,+ iki  katlı  bir  bina  yaptırıldı.Bodrum’a,  odunluk-kömürlük, Su deposu ve  banyo’lar, zemin  katta, yemekhane, Resmî Kur’ân  Kursu  dersliği, birinci  katta, Kur’ân  Kursu  muallimi  odası,  yatakhane, ikinci  katta, mezcid- Dershane, hocaefendi  odası ve kısmen  yatakhane  bulunuyordu.Türkiye’de  bir  ilk  olarak, yatakhanelere  çift  katlı  demir’den  ranzalar  konulmuştu.Yatak, battaniye,çarşaf,nevresim  takımları, Merhumlar, Nuri  ve  Hulusi Topbaş  kardeşler  tarafından  hibe  edilmişti.Mutfak  ve  yemekhane,  modern, masa-sandalye,çelik çatal-kaşık,çelik  kazanlar  ve  porselen  tabaklar, Türkiye’de  bir  ilk  idi.

Bütengaz, Halkımızın  Tüp  Gaz  dediği  gaz  henüz  Türkiye’ye  gelmemişti.Mutfaktaki  Kuzine, Brolör  vasıtasıyla  ateşleniyordu.-  Brolör,Yanıkyağı  Kuzine’ye  püskürten ve  ateşin  harlanmasını  te’min  eden bir alettir.-Bu da  Türkiye’de  bir  ilk  idi.Mutfakta  yemekleri, orta  yaşlı,daha  önceleri  lüks  otellerde  aşçılık  yapmış  tecrübeli  bir  hanımefendi  yapıyordu, Bu  da  Türkiye’de  bir  ilk  idi.Sabah  kahvaltısı,  öğle  ve  akşam  yemekleri, talebe’nin  kalori  ihtiyaçları  göz  önüne  alınarak  hazırlanıyordu. Kahvaltı’da  Zeytin,peynir,  reçel,  sıcak  çay, sıcak  süt  veriliyor,  öğle  ve  akşam  yemekleri  bakliyat, mevsim  sebzeleri,  meyve  dengeli  olarak  veriliyordu. İstanbul’a, Gazîatep  Baklavasını  ilk  getiren,  Meşhur  Güllüoğullarının, babası-dedesi,  Merhum, Mustaf  Güllü, Karaköy’de  bir  han’ın  giriş  katında  Baklava  imâlatı  ve  satışını  yapıyordu.Her  hafta  Cum’a  günleri,  en az,  yüz  kişiye  yetecek  kadar  baklava  gönderirdi. Arkadaşlarımız,  Cum’a  günleri  boş  tepsileri  götürür,  dolu  tepsileri  getirirlerdi.Cum’a  günleri, İstanbul’daki  diğr  Kurs’lardan  misafirlerimiz  olurdu,” geçiyorduk,  şöyle  bir  uğrayalım, dedik,”  derlerdi,  kendilerine,  yemek  ve  baklava  ikram  ederdik.Cum’a  günleri, Hamamcı  Ahmed  Amca, talebe’den  herhangi  bir  ücret  almazdı, bütün  talebe  kardeşlerimiz, Cum’a  günleri  adeta. Bu  hamam’da  kırklanırdılar.Fırıncı,  İnebolu’lu  Cemal  Amca, kursa  verdiği  ekmekleri, %  50  ucuza  verirdi.Köfteci Edirneli,  Ahmed  Amca, Cum’a  günleri  talebe’den  ücret  almazdı.

O yıllarda, Zeytinbunnu’nda, İstanbullu’ların  o  yıllarda, “ Terkos,” dediği  Şehirşebeke  suyu  yoktu.Kule  su  depolarından  mahalle  ve  sokak  çeşmelerine  ancak,  su  veriliyordu.Meirhum, Ali  Önemli,  aslen,  Mersin- Silifke’den  olup,  erken  dönemlerde  İstanbul’a  hicret  etmişti.İstanbul’da  uzun,gür  sakalıyla, mahallî   kıyafetleriyle  dolaşıyordu, İstanbul, çok  az sayıda  husûsî  otomobil  bulunuyorken, Ali Önemli  Bey’in  otomobili  vardı.O  devirde  sürücü  ehliyetleri  Belediye’ler  tarafından  verilirdi. Ali  Önemli  Bey’in, İstanbul  Belediyesinden  verilen  ehliyetinin  seri Numarası, 004  idi. Gerek  uzun,gür  sakalı,  gerekse, Mahallî  kıyafeti  sebebiyle  trafik  polisleri  tarafından, sık  sık,  durdurulur, ehliyetini  görünce,  hayretle,  gülerek  kendisine  yol  verirdiler.

                   Ali  Önemli,Zeytinburnu,Yeşiltepe  Mahallesi’nde  çevirdiği  geniş  Gecekondu  arsasında, Artizyen- derin  kuyular  açtırmış, derin  motopomlarla,  su çıkarıyor, tankerlerle, fabrikalara,  su  ihtiyacı  olan  kurum  ve  kuruluşlara  satıyordu.Artık, Ali  Önemli  değil, “Sucu  Ali  Bey,” dir. Sucu  Ali  Bey,Sahibi  olduğu  su  kuyularından, Taşcamii  Kur’ân  Kursu’na, kendi  imkân’larıyla,  takribî, 1  km. mesafe  boru  döşeyerek,  Kur’ân  Kursu’nun  depo’suna  su  akıtmıştı. Merhum, Sucu  Ali  Bey, Ali  Önemli, Yurtdışına  gidecek  oğlunu, Yeşilköy Hava  Limanına  bıraktıktan  sonra, Zeytinburnu’na  dönerken,Çırpıcı  Mevki’inde Kalp  krizi  geçirmiş, kamyoneti  yol  kenarına  çekmiş,  “  Ben, şehadet  getirerek, ölüyorum, ölümümden  hiç  kimse  sorumlu  değildir, hepiniz,  hakkınızı  helâl  ediniz,” notunu  bırakarak,  ebediyyete  intikal  etmiştir.(  Rabbim, ganÎ, ganî,  rahmet  eylesin!..)

Denilecektir,ki,Bu  kadar  imkân’lar  nasıl, nereden  te’min  ediliyordu, Değirmen’in  suyu  nereden  geliyordu?  Derneğin,Zeytinburnu  sakinlerinden  200  kadar azası  vardı, bunlar  her  ay  ta’ahhüd  ettikleri üye  aidatlarını  ödüyorlardı. Aidatlar, elektrik,  ısınma- odun-kömür,- suya  zaten  herhangi  bir  ücret  ödenmiyordu- ekmek  gibi  günlük  zarûrî   harcamaları  karşılıyordu. Derneğin  üye’leri,  zekât  ve  Fıtır  sadakalarını  makbuz  mukabili  derneğe  veriyorlardı.Dernek İdare  Hey’etinde  olanlar, aylık  kazançlarının  bir  bölümünü  derneğe  teberru’  ediyorlardı.Merhum, elektrici  Nuri  İnan  ve  Adnan  Büyüksoy, Zeytinburnundaki  büyük  bir  Tekstil  Fabrikasında  yüksek  maaşlı  önemli  mevkî’ lerde  çalışıyorlar  hem  kendileri,  hem  de  maiyyetlerinde  bulunan   Derneğe  önemli  mikyasta  yardımda  bulunuyorlardı.Zeytinburnu’ndaki  Emine  İnanç  Vakfı’nın  mütevellî  Hey’eti  Reisi  olan, Kayseri’li  Hacı  Refik  Bürüngüz, Mustafa  Özaltın  Hoca’mızın  ve  bu  satırların  muharririnin hemşehrisi,Konyalı  olarak  meşhur, Konyalı  Lezzet  Lokantalarının  Sahibi, Merhum,  Mustafa  Doğanbey  Amcamız  da önemli  ölçüde  yardımlarda  bulunurdu.İstanbul  Deri  Sanayi’i  o  yıllarda, Zeytinburnu, Kazlıçeşme’de  idi. Burada  500 ‘ den  fazla  Deri  Tabaklama  Fabrikası  vardı.Burada, İstanbul’un  Fethi  Muhasarası  günlerinde  Fetih  Ordusu, “ Ni’me’l-Ceyş,” tarafından  yapılmış  Fatih  Cammi  vardır, Bendeniz,  bu  Camii’de  1963-1965  yılları  arasında  iki  yıl  aralıksız, Cum’a  günleri  va’az  etmiştim. Cemaatle  kurduğumuz  iyi  münasebetler  dolaysiyle,  bu  fabrika’lardan  önemli  ölçüde  yardım  alınıyordu.

İhlaslı,( Samîmî)  dürüst  ve  şeffaf  olur,  karşınızdakine  i’timad  telkin  edebilirseniz, yardımlar  ve  destekler  kendiliğinden  gelir.

İ’timad( güven)  nasıl  te’min  ve  karışısındakine nasıl  verilir?!.. Mustafa  Özaltın  Hoca’nın, Zeytinburnu’nda, İstasyon  yakınlarında  evinde  kiracı  olarak  oturduğu,  ev  sahibi, Kazlıçeşme’deki  Deri  Fabrika’larından  birisinin,  Sahibi, Merhum,  Mazaffer  Sarı, Ramazan_ı  Şerif’in  son  haftasında,Derneğe  önemli  miktarda  yardım  için  benim  aracı  olmamı  istedi, memnuniyyetle,ve  şu  miktarı  da, Mustafa  Özaltın  Hoca’ya  ver, dört  çocuğu  var,  üstelik,  kirada  oturuyor, ben  bizzat  kendisine  takdim  etmeye  te’eddüb  ederim, hem  benden  doğrudan  kabul  etmez, lutfen  siz  aracı  olunuz,” Ben  de  memnuniyyetle  kabul  dedim. Derneğe  aid, kısmı,  Derneğin  Veznadarı  Mehmed  Orhon  Amca’ya  teslim  ettim,  makbuzunu  aldım, Mustafa  Özaltın  Hoca  için  bana  emanet  edilen  miktarı, Mustafa  Özaltın  Hoca’ya  teslim  etmek  istediğimde, Mustafa  Özaltın  Hoca,” Ben, iki  ayrı  yerden  maaş  alıyorum, kabul  edemem, Mustafa, Sen  bu  parayı, Derneğe, Veznedar  Mehmed  Amca’ya  teslim  et,Makbuzunu  da, Hacı  Muzaffer  Sarı’ya  verirsin!Bayramdan  sonraki  Cum’a  günü, hem Derneğe  yaptığı  yardımın  makbuzunu,  hem  de Mustafa  Özaltın  Hoca’ya  gönderdiğ  paranın  makbuzunu, Hacı  Muzaffer  Sarı’ya  takdim  ettiğimde,  hislendi,Allah’ım! Bu  ne  kadar  fedâkarlıktır, dedikten  sonra,daha  önce  yaptığı  yardımların  iki  katı  kadar bir  yardımın  çekini  verdi.İşte, i’timad= güven  böyle  verilir, arkasından da  yardımlar  böyle  gelir... 

 (  Yardımlarda, size  emanet  edilen  paraları  harcarken  şeffaflık  ve  hesap  verilebilirlik  çok önemlidir.)  İnşâ  Allah! Gelecek  hafta...