İMAM-I A’ZAM, EBÛ HANİFE HAZRET’LERİNİN VASİYYETİ İMİŞ?!.. ( 4 )
“ Allah’ın Peygamber’leri,( Resûller, Nebî’ler,) Allah’ın vahyine aykırı tebliğ’de bulunmazlar.” Hâşâ! Hiç bir Nebî- Resûl, kavmine- ümmetine, Allah’tan almadığı, kendisine vahyolunmayan bir şeyi söylemez. Varis-i Nebî olan mürşid ve müceddid’lerle, zahirî ilim’lerin varisleri olan, ulema’da, Allah’ın Kitabı’na, Resûlullah’ın sünnetine, hadislerine, muğayir herhangi bir şey söylemezler- söyleyemezler. “ Artık yok, gördüklerinize ve görmediklerinize, onun kesinlikle saygın bir elçinin sözü olduğuna yemin ederim. “ “ O, bir şair sözü değildir. Siz ppek az inanıyorsunuz.” “ O, bir kahin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz.” ( Hâkka / 69/ 38,39,40,41,42) “ O, âlemlerin Rabbi’nden indirilen ( bir kitap)’tır. “ “ O, bizim adımıza ba’zı laflar uldurmaya kaelksaydı, elbette biz onu, bundan dolayı kuvvetle tutar cezalandırır, sonra da onun şah damarını keser atardık.” ( Hâkka / 69 / 43,44,45,46) “ O zaeman sizden hiç kimse onu engelleyemezdi.” “ O şüphesiz müttekîler( kornacaklar için) unutulmayacak bir öğüttür.” “ Bununla birlikte biz, sizden inanmayanların olduğunu biliyoruz.” “ O kesinlikle inkarcılar için bir üzüntüdür.” “ O kesinlikle dostdoğru kesin bir gerçektir.” “ Haydi, Rabbi’nin yüce adıyla tesbih et!.. “ ( Hâkka / 69 / 47,48,49,50,51,52)
Resûlü Ekrem, salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: Herkim, te’ammüden( bilerek) benim aleyhime yalandan hadis uydurursa, ( söylemediğim bir şeyi söylemiş gibi gösterirse) şimdiden cehennemdeki oturacağı yeri hazırlasın.” Buyurmuştur. Vahiy masulü olmayan bir şeyi hâşâ! Allah’a isnad etmek, Sahih rivayetlerde Peygamber’imize aid olduğu tesbit edilemeyen, herhangi bir hadisi yalan yere Peygamber’imize izafe etmek küfürdür.
“ Kur’ân’a ve akla aykırı rivayetler, kaynağı ne olursa olsun, reddedilir,” Doğrudur, Kur’ân’a ve sahih hadis’lere, muğayir, dinden olmadığı halde, din’denmiş gibi gösterilen hertür rivayet, sonradan ihdas olunmuş, bid’at ve hurafe’ler kesinlikle merdud’dur. Ancak, akıl, mâverâ, (Öteler ötesi ) için tek başına bir şey ifade etmez.Esasen, bizim akıllı sandığımız, nice divâne’ler vardır. Sevgili Peygamber’imiz, “ Allah’ın yeryüzünde en az yarattığı şey akıldır,”buyurmuşlardır.Evet, insanlar için akıl çok kıymetlidir. Akıl, teklif mahallidir, aklı olmayan hiçbir şşeyle mükellef değildir. Onun içindir ki, “ Aklı olmayanın dini de yoktur,” denilmiştir.
Halk için ilmin sebebi, kaynağı üçtür; Havas-ü Selîme, Haber-ü Sadık ve akıl. Havâs-ü Selime, Havâs-ü Hamse de denilen( Beş duyu), Semi’, (işitme), Basar, ( görme), Şem,( koku alma), Zük-zevk, ( tad alma) ve Lems- Lemis ( tutma) Tecrübevî ilim, bu beş duyu vasıtasıyla eldeedilir. Sesleri duyar, eşyayı görür, ahengi renkleri keşfedersiniz, koku alma hissinizle, gülün güzel kokusunu, necasetin pis kokusunu anlarsınız, tad alma hissiylei balın tatlı, acı biberin acı olduğunu öğrenirsiniz, eşya dokunduğunuzda dokuma hissinizle pamuğun yumuşak, demirin, çeliğin sert olduğunu bilirsiniz.Bu hislerinize aklınız da yardımcı olur. Küçük bir çocuk ateşin yakıcı olduğunu, keskin bir demir aletin kesici olduğunu fark etmeyebilir, tecrübe ettirerek ve sababet halindeki aklıyla, ateşin yakıcı olduğunu, bıçağın kesici olduğunu öğretebilirsiniz.
Haber-ü Sadık, Vahiy masûlü Allah’ın Kelamı, Kitaplar, “ Resûl size her neki getirmişse onu hemen alın, her neki, ondan nehyetmişse( yasaklamışsa) ona son verin, kaçının,” âyeti Kerimesi mucibi, Peygamber’imizin kavlî( sözleri), Fi’îlî( bizzat kendisinin yaptıkları) İkrârî( yanıda başkalarını yaptıkları ve müdahalede bulunmadıkları) , Vahy’e muhatap ve tebliğ’e me’mur oldukları için yanında yapılan bir hareket şer’i Şerif’e uymayan bir hareket olsaydı, müdahalede bulunur, doğrusunu söyler ve tashih ederdi.Ölümle başlayan, Ba’s-ü Ba’de’l-Mevt, öldükten sonra dirilip mahşere gönderilmesi, hisap-kitap, mizan, sırat, cennet, cehennem, a’raf, Havz-u Kevser ve Cemal-i İlâhî ile müşerref olma halini biz ancak âyetler ve hadislerden, ya’ nî, Haber-ü Sadık’tan öğrenebiliriz.
Tasavvuf ehli, Aklı,Akl-ı Maaş, Akl-ı Meâd olarak ikiyi ayırırlar. Akl-ı Maaş, sadece dünya hayatıyla alakalı, asgarî yaşama ile alakalı olan akıl, buna hayvanî akıl da diyebiliriz. Acıktığında, yemeyi, susadığında içmeyi uykusu geldiğinde uyumayı akletmesi gibi.Hayvanlar da acığktıklarında yemeyi, susadıklarında bulurlarsa su içmeyi, daha da ilerisi, sürekli gidip- geldikleri yolu ezberlemeleri, ağırda bağlanacakları batdmanları bir başkasının yyardımı ve sevki olmadan bulup orada durmaları, ahırlara girerken belli bir protokol uygulayıp sırayla girmeleri gibi..Öteleri düşünmeyen, akletmeyen, yaratılış gayesini, yemek, içmek, uyumak beşerî za’aflarını şehevî arzularını tatmin olarak gören bir kimsenin, aynı şeyleri akleden, haycvanlardan ne farkı varıdrr? Akl-ı Maaş saehibi olanlar, yaratılışın gayesi’nin sadece bu dünya’da, yemek, içmek, uyumak, şehevî arzularını tatmin değil, bu dünya’ya imtihan için geldiğini, “ Dünya’nın ahiretin tarlası olduğu,” şuuruyla, bu dünya’da ne ekersen onu biçersin mantığıyla, dünya ni’metlerinden ancak şükredebileceği kadar istifade ederek, Allah’a kul, Peygamber’e ümmet ve diğer mü’minlere kardeaş olabilmek için, öteler ötesine erebilen bir akla sahip olmak. İşte, Akl-ı Maaş budur...
“İslâm’da evliya denilen bir sınıf yoktur. Gerçek ma’na’da mü’minler Allah’ın velileri, dostlaridirlar.” Velî,Allah’ın koruması altında olan, Allah’ın sevgili kullarıdır. Ve “ Uyanın! Âgah ve Mütenebbih bulunun! Allah>’ın koruması altında olanlar,( Evliyâu’llâh) var ya, işte onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” ( Yûnus /10/62) “ Evliyâ,” “ Velî,”’nin çoğludur, velî’ler demektir. Halkımız, Galat-ı Meşhur olarak, ekseriya bir kişiye de “ Evliyâ,” der.Elbetteki mü’minler arasında böyle bir sınıf yoktur. Hem sonra kimin veli olup- olmadığını Allah’tan başka hiçbir kimse bilemez.İnsanlar, iman ve amel-i Salih sahibi, görünürde takva ehli olanlara bu sıfatı yakıştırırlar,hatta bir benzetme olarak,” Velî gibi adam,” derler.
Cenabu Hakk,” Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır,” buyurduğu Allah’ın velî’lerinin sıfatlarını da şöyle beyan buyurmuştur: “ Onlar Allah’a iman etmişlerdir, hep takva ilea korunur, dururlar.” “ Değersiz dünya hayatında da, ahiret hayatında da onlara müjdeler olsun ! Allah’ın sözlerinde değişiklik, bozukluk yoktur. İşte bu, büyük zaferdir.(kazançtır.) “ (Yûnus/10/ 63,64)
” Haram kazanç ile hasenat- hayır yapılamaz.” Bizâtihî, necis(pis) olan bir madde ile temizlik olamayacağı için, gayr-i Meşru’ yollardan kazanılan haram servetle de hayır yapılamaz, Haram kazanç ile yaptığını iddia ettiği hayırdan herhangi bir ecir- sevap kazanamayacağı gibi,bu hareketi onu haram’ın cezasından da kurtarmaz.