MEDİNE-İ MÜNEVVERE’NİN MU’CİZE’LERİ!...
Medine’nin kadîm (en eski) ismi “Yesrib” dir. “Onlardan bir gurup da demişti ki: Ey Yesrib’li’ler! (Medine’li’ler) artık sizin için durmanın sırası değil.” ( Ahzâb / 33/13) Kur’ân-ı Kerim’de bu ism-ie Kadîm ile vârid olmuştur. Hişâm İbn-i Kelbî’nin beyânı’na göre: Cenab-ı Hak Ad kavmini helâk ettikten sonra diğer bütün kabile’ler etrafa dağılıp, bir kısmı Mekke’ye, bir kısmı Tâif’e, İbn-i Hüzeyl de, Yesrib’e gelerek Hüzeylî’ler Medine’nin mahalline inmişler, mekân tutmuşlar, kuyular kazıp hurma ağaçları dikerek, Yesrib’i imar edip, hayli zaman burada ikâmet etmişlerdi. Bilahare, ahlâkî çöküntüye uğradıkları için helâk olmuşlardır. Kuyuların suyu çekilmiş, hurma ağaç’ları kurumuştu.
Bunlardan sonra, Medine’yi Yemen belde’lerinden gelen Tübba’-i Ekber ihya ve imar etmiş, burasını vatan edinmişti. İbn-i İshak’ın beyânı’na göre, Tübba’ Medine’ye geldiğinde Kanât vâdisine inmiş ve orada bu gün “ Bi’r-i Melek” namiyle anılan meşhûr, kuyu’yu kazdırmıştı. Yemen illerinden Medine’ye gelen, Tübba’-ı Ekber’e Hicaz’ın havası iyi gelmemişti. Kendisine, Ravza-i Mutahhare- Mescid-i Nebeviyye’nin bulunduğu, mevki’in havadar olduğu, esintili, havası hoş, sağlığı için çok faydalı olduğunu söylediler. Tübba’-ı Ekbber, Alah’tan aldığı bir ilham ile, Ahirzaman Peygamber’i, Nebiyy-i zî- şân, Muhammed- Mustafa salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizi Tebşir etmiş, Resûlu’llâh’ın Medine’ye kudûmu’nu da ayrıca tebşir etmiş, Peygamber’imizin teşrif buyuracağı yere bir de konak inşa ettirmişti. Ahfâd’ına torunlarına, bir mektup, bir vesîka bırakmıştı. Ahirzaman Peygamber’inin gönderileceğini, kendisine iman ettiğini, Yesrib’e de teşrif edeceğini, torunlarından her kim, ona yetişir, müşerref olursa, hemen iman etsin! Teşrifinde, kendisine ikramlarda bulunsun, benim yaptırdığım bu konakta kendisini misafir etsin, kendisine mihmandarlık etsin, yazdığım bu mektubu, vesîka’yı bizzat kendisine teslim etsin... Bu mektup- vesîka, nesilden nesile, intikal ettirilmiş, Bi’seti Nebî zamanında ve Hicret-i Nebeviyye sırasında, Tübba’ neslinden en son torunu, Halid bin Zeyd, Ebâ Eyyüp el- Ensârî Hazret’lerinin elinde bulunuyordu.
Resûl-i Ekrem, Hicreti Nebeviyye sırasında, Yesrib’i (Medine’yi Teşrif buyurduğunda, Ensâr- Medine’li Müslümanlar, hatta, bütün Medine’li’ler, Hazreti Peygamber’i büyük sevinç ve beşâretle karşılamış, Aziz Peygamber’i, Muhterem Misafiri kendi evinde misafir etmek, mihmendarılık şerefine nail olmak istiyordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz, kimseyi kırmak istemiyordu. Nebevî ve Mu’cizevî, bir formül bulundu. Resûlu’llâh’ bineği, “Kasvâ” serbest bırakılacak, kimin evinin önünde durur, oraya çökerse, Hazret-i Resûl o evde misafir kalacaktı. Peygamber’in Mübârek Devesi, “Kasvâ” Hazreti Peygamber, üzerinde iken, nice vahiy’lere, ayeti Kerime ve sure’lerin nüzûlüne, nîce mu’cize’lere şahid’lik etmişti. Şimdi de yeni bir mu’cize’ye daha şahidlik etmek üzereydi. Sevk edilmeyen, yedeklenmeyen, çekilmeyen, “Kasvâ” doğrudan, Halid bin Zeyd Ebâ Eyyüp el- Ensârî Hazret’lerinin, ilk önce Tübba’-i Kebir’in yaptırdığı evin önünde durdu, çöktü. Hazret-i Resûl-i Ekrem, indi ve Hazret-i Halid’in evini Teşrif etti ve Misafiri oldu. Hazret-i Halid, bin Zeyd, Ebâ Eyyüp el- Ensârî, Tübba’-i Kebîr tarafından yazılan ve nesilden nesile, Hazret-i Halid’e kadar intikal eden Mektup- vesîka’yı Hazret-i Peygamber’e takdim etti ve vasiyyetini sözlü olarak ifade etti. Tübba’-ı Kebîr’in vefat târihiyle, Resûl-i Ekrem’in ebediyyete irtihal ve intikal târihi arasında bin sene geçtiği, yine İbn-i İshak’ın rivâyeti cümlesindendir. Sa’lebî’nin Sehl İbn-i Sa’d radiya’llâhu anh’e muttasıl bir sened’le rivâyetine göre, Resûlu’llâh salla’lla’llâhu aleyhi ve selem : “Tübba’ a sebbetmeyiniz (sövmeyiniz)! Çünkü Tübba’, Müslüman olmuştur” buyurmuştur. Beyt-i Şerif’e= Ka’be-i Muazzama’ya ilk kisve geçiren, Tübba’ olduğu bilinmektedir ki, bu da Tübba’ın, tevhid akidesi üzerine müesses olan, Hazret-i İbrahim’in Hanîf dini’ne i’tikad ettiğini te’yid eder
Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’den Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir : (Rabb’im tarafından) ben, bir karye’ye (hicretle) emr olundum ki, o karye, kurâ-i âlem’e (yeryüzündeki bütün karye’lere), galebe eder, (onun şerâfet-i nûru âfâk-ı cihâna intişar eder). (Münâfıklar) o karye’ye “Yesrib” derler. (Hayır), o Medine(-i Kâmile) dir. Medine(-i tâhire), habîs (kirli) kimseleri giderir,( dışına atar) demirci körüğünün demirin kirini giderdiğiu gibi..( Tecrid-i Sarih/ Cild/ 6/ Sahife/2321)
Ebû Humeyd (-i Sâidî) radiya’llâhu anh : Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem ile beraber Tebük (gazâsın) dönüp karşımızda Medine görülünce Resûlu’llâh’ın : “ İşte Tâbe! “ buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. (Tecrid-i Sarih/ Cild/ 6/ Sahife/233).. Müslim’in Câbir İbn-i Semure radiya’llâhu anh’den rivâyetine göre : Tâbe ismini Medine’ye Allâhu Teâlâ verdi buyurmuştur.
(Tâbe) nin aslı taybedir, yâ harfi elfe kalb olunmuştur. Tîbe de denilmiştir. Medine’ye bu üç ismin bahş’edilmesinde, bu Muhterem Belde’nin şirk kiriyle kirlenmeyip, temiz kalmasına ve hicreti Seniyye üzerine nisbet-i Muhammediyye’nin bu Belde-i tâhire’nin( Tertemiz Belde’nin) taşına, toprağına sinmiş olmasına işâret vardır. İşbîlî merhum : Medine toprağında bir koku vardır ki, o hiç bir kokuya benzemeyen acâyib-i tayyibattandır. (benzeri bulunmayan müthiş acâyip bir kokudur). Demekle bu mübârek nefhayı bildirmiştir. Bunun gibi ist’dad sahibi de bunu yakından duymuştur.