Terörle mücadelede bilgi üretiminin önemi
Faruk KURTBAŞ
Türkiye Cumhuriyeti; kuruluş yıllarındaki rejim karşıtı isyanlar ve etno-dinsel aşiret ayaklanmalarını görmezden gelirsek,1965 yılından beri ideolojik ve etnik temelli terörizmin hedefi olup bu terör hareketlerinin yarattığı sorunlarla baş etmeye çalışan bir ülkedir. On yıllardır süren bu uzun soluklu iç çatışma ortamı zamanla “kimlik” zeminine dayanarak iyice ağırlaşmıştır. Türkiye’nin tehditlerle dolu coğrafyası nedeniyle dış unsurların desteğini de kolaylıkla arkalayabilen bu hareketler ülkenin çağdaşlaşma sürecine ağır darbeler indirmiş; ekonomik ve beşeri kaynaklar heder olmuş neticede “muasır medeniyetler seviyesini yakalama” hedefi tutturulamamıştır. Terörle Türkün yarım asra varan mücadelesi halen sürmektedir.
Yalnız savaşçı....
Türkiye bu mücadelede uluslar arası kamuoyunun desteğini yeterli düzeyde alamadığı gibi boğuştuğu sorunlara da doğru teşhisler koyamamıştır. İlerleyen süreç bu teşhis koyamama halinin mücadelede elde edilen askeri başarıları siyasi başarıya dönüştürememe sonucunu doğurmuştur.Terör sorunu uzun yıllar yalnızca “güvenlik sorunu “olarak algılandığından terörü yaratan sosyal sebeplerin analizi yapılamamış bu sosyal sorun alanlarının kimlik meselelerine nasıl dönüştüğü ise adeta düşünülmemiştir.
1990’lı yıllarla kamuoyu bu meseleleri tartışmaya başlamakla birlikte Türkiye birden kendisini büyük bir
bilgi fukaralığı içerisinde bulmuştur. Uzun yıllar boyunca terörün değişik türlerine muhatap olan Türkiye’nin akademik çevreleri/üniversiteler terörizm konusunda yeterli bilimsel bilgiyi üret(e)memişlerdir. Yapılan çalışmalar ise ya cari güvenliklikçi paradigmayı meşrulaştırma doğrultusunda bilimsel propaganda formatı olarak adlandırılabilecek düzeyde kalmış ya da meseleleri sadece ekonomik sorunlara indirgeyen geleneksel sol yaklaşımlar çerçevesinde kalmıştır. Üniversite her alanda olduğu gibi bu alanda da kısır yaklaşımlara mahkûm olmuş, siyasetin ve devletin önünü açabilecek yaklaşımlar geliştirememiştir.
Yeni sözler söylemek ....
Türk üniversiteleri sosyal bilim disiplinlerinin her alanında terör örgütleri ve hareketlerine ilişkin araştırmaları, saha çalışmalarını yeterince teşvik edebilselerdi Türkiye terörle mücadele süreçlerinde çok daha güçlü mücadele araçları yaratabilirdi. Bugün bile daha çok bu çalışmalar bazı öğretim üyelerinin bireysel çabaları ve üniversite dışı sivil toplum kuruluşlarının destekleriyle yürütülmektedir.
Terörün sosyal zeminine ilişkin üstünkörü olmayan, derinlikli saha araştırmalarının yapılması toplumsal psikolojinin yırtılma noktalarının tespit edilmesi özel önemi haizdir. Türkiye’ye yönelik terör hareketlerinin dışında dünyadaki terör hareketlerini de bilimsel inceleme konusu yapmaya ihtiyacımız vardır. Karşılaştırmalı yaklaşımlarla gerçeğin daha doğru biçimde tespit edileceği aşikârdır. Bilginin, çıkarıldığı malzemeden bağımsız düşünülemeyeceği noktasından hareketle diğer ülkelerin kendi tarihselliklerinden ortaya çıkan çözüm biçimlerini ve kuramlarını “kes yapıştır” kolaycılığı ile uyarlamanın adının “bilimsel çalışma” olamayacağı bilinmelidir. Mühim olan özgüllüklerin tespit edilmesinden çok yeni paradigma(lar) geliştirebilmek, yeni bir teori kurabilmektir.
Zafer kafayla kazanılır...
Üniversitelerin sosyal bilim enstitüleri bünyesinde Terörizm Araştırmaları Bölümleri açılmalı ve doktora yüksek lisans düzeyinde eğitim verilmelidir. Bu tezlerde terör örgütlerinin örgütsel tarihlerinden, siyasi felsefelerine, lider kadrolarının biyografilerine; çıkardıkları yayın organlarından kurup yönlendirdikleri legal oluşumlara ve dış ülke gizli servisleriyle ilişkilerinden dünyada oluşturdukları “diaspora yapılanmalarına” kadar her şey araştırılmalıdır. Ülkenin gelişme sürecine büyük zararlar veren terör olgusu hakkındaki bilimsel bilgi eksiği kapatılmaya çalışılmalıdır.
Bu alanda çalışacak yüksek lisans ve doktora öğrencilerine çalışmalarına ilişkin dilleri öğrenmeleri konusunda “lisan bursları” verilmeli ve MİT, Emniyet, TSK ve Dışişlerinde uzman olarak istihdam edilmeleri sağlanmalıdır. Adı geçen kurumlarda çalışıp bu alanda akademik yüksek eğitim alan personel hem yeterince ağır olan görevini yapmakta hem de akademik çalışma süreci içerisinde bulunmaya çalışmaktadır. Oysa bu kurumların personeli içerisinde bu alanlarda çalışmak isteyen akademik ilgi ve kabiliyetleri olanlar seçilip çalışma süreci içerisinde ücretli izinli sayılarak yabancı ülkelerin terör enstitülerinde de çalışmalara katılmaları sağlanabilir.
Uzun soluklu bir mücadele olan bu zorlu süreçte sıcak çatışma alanlarında ödenen bedellerin kalıcı bir zaferle taçlandırılması, toplumsal çözülmenin toplumsal kaynaşmaya dönüştürülmesinde üniversiteye ağır bir sorumluluk düştüğü ve bilgi üretiminin üretene tanımlama üstünlüğü sağladığı unutulmamalıdır.
Egemen olan tanımlama erkine sahip olandır.
Yorumlar