Dağlıca ve Iğdır saldırıları, terör rutininde sıradan bir olay olarak görülmemesi gereken bir yangın başlangıcıdır. 16 canımızın canına kasteden Dağlıca saldırısıyla başlayan ve Iğdır’da 14 polisimizin şehadeti ile devam eden yürek yangınları, terörün, etnik çatışma üzerinden bütün ülkeyi yangın yerine çevirme niyetini görmemize engel olmamalıdır. 
Terör rutininde sıradan bir olay olarak nitelenemeyecek Dağlıca ve Iğdır saldırıları, Türkiye’nin birliğine, bütünlüğüne yönelik operasyonların tehlikeli bir aşamaya sürüklendiğinin habercisidir. Dağlıca ve Iğdır’dan gelen yürek dağlayıcı haberler toplumda epeydir var olan ayrışmayı ve kutuplaşmayı giderek derinleştiren bir etki yapıyor. Dikkat! Bu kutuplaşma, hazır paket “Çözüm Süreci”nin, bilinçli kurgusu ve uygulanması nedeniyle, bir etnik savaşa dönüşme olasılığını artırıyor. 
Terör örgütünün toplumu şok edici saldırıları, ülkeyi etnik çatışmalar üzerinden bir iç savaş ortamına sokma girişimleri olarak değerlendirilmelidir. PKK’nın bu aşamada, uluslararası arenadan aldığı destekle, saldırılarını ne ölçüde ve ne yönde derinleştirebileceğini artık görebilmemiz gerekir. 
Terör örgütünün, Anadolu’nun sosyolojik iklimiyle asla uyumlu olmayan hazır paket “Çözüm Süreci” boyunca, bir üst akıl yönetiminde, ülkeyi iç savaş iklimine sürükleyecek şekilde hazırlıklar yaptığı anlaşılıyor.
KİMLER MEMNUN?
Biz koalisyon pazarlıklarıyla zaman öldürürken, bu belirsizlik sürecinin ülkeye ne kadar büyük zararlar verdiğinin farkında değiliz. Bu belirsizlik ortamından, sistemin işlememesinden PKK da, Kandil de, arkalarındaki üst akıl da çok memnun. Çünkü, bu belirsizlik süreci yaşanmasaydı da, “Çözüm Süreci” bir şekilde sonlandırılması gerekiyordu; “Çözüm Süreci” görevini tamamlamıştı. Süreç boyunca yapılan açıklamalar ve eylemler bunu açıkça göstermektedir. Bütün dünyada yaşanan benzer olaylarda, demokratikleşmeye paralel olarak, terör olayları inişe geçtiği halde bizde şok edici patlamalarla tırmanışa geçmesi, “Çözüm Süreci” kamuflajı altında başka hedeflerin olduğunu göstermektedir. 
Terör insani bir pratik değildir, hak arama yöntemi hiç değildir. Terör, masum insanları korkutmak ya da göçe zorlamak için kendisine görev veren gücün emirleri doğrultusunda hareket eder. Demek ki, öncelikle terör örgütü arkasındaki asıl kuklacıyı ve amaçlarını görmek durumundayız.  
 “Demokrasi”, “insan hakları”, “anayasal özgürlükler” gibi hoş söylemlerle narkozlandığımız süreçte terör örgütü  Irak, Iran sınırına bitişik coğrafyamızda kurtarılmış bölgeler ilan etmiş. Buralarda yaşayan insanları kendileriyle uyumlu yaşamaya, görüşlerini benimsemeyenleri de göçe zorlamış. PKK halkı devlete karşı ayaklandırma provaları yapıyor. Bu girişimleri önleyemezsek, (ağzımızdan yel alsın) etnik bir çatışmaya sürüklenmekten kurtulamayız.  
ÜLKEMİZİ FELAKETE SÜRÜKLENMEKTEN KURTARACAK TEK FORMÜL…
Bu süreçte ülkemizi felakete sürüklenmekten kurtaracak tek formül, insanlarımızı etnik kutuplaşmaya sürükleyecek tahrikler karşısında bilinçlendirmektir. Tarih sahnesinde 600 yıl kalmayı başaran Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlarda emperyalist ülkeler tarafından kurgulanıp uygulamaya konulan mikro milliyetçilik akımları sonrasında parçalanma sürecine girmişti. Bugünlerde aynı senaryo, ABD ve AB’nin açık-kapalı desteğiyle, güneyimizdeki coğrafyada uygulamaya konulmuştur. 
Gelişmeleri tarihi boyutuyla ele alıp değerlendirmediğimizde gerçekleri görmek mümkün olmuyor. Yeri geldiğinde hep vurguladık; bugün Ortadoğu’yu Cehennem’e çeviren gelişmelerin başlangıç noktası, savaşların anası olan Kırım Savaşı’dır (1853-56). Kırım Savaşı, Osmanlı’yı tarihten silmek ve mirasını paylaşmak üzere,  kurgulanmıştı. İngiltere ve Fransa’yla birlikte Ruslara karşı savaşa giren Osmanlı İmparatorluğu, savaş sonrasında, tarihinde ilk defa borç almak zorunda kalmış ve ekonomik çöküş, siyasi çöküşün de başlangıcı olmuştu. Savaş sonrasında, Boğazlar yoluyla Akdeniz’e inme umudu kalmayan Rusların Kafkaslar üzerinden Basra’ya uzanmasını engellemek amacıyla planlanan “Kürdistan paravanası” bugün, Ortadoğu’yu Cehennem’e çeviren Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) en önemli hedeflerinden biri olarak, “Kürt Koridoru” şeklinde gündemimizdedir. Şunu asla unutmayalım, emperyalistlerin Kürtleri memnun etme gibi kaygıları yoktur, tarih boyunca da olmamıştır. Emperyalistler bunca riski göze alarak işgal ettikleri Irak ve Suriye petrollerini Kürtlere ikram etme gibi bir niyetleri olamaz. Bugün Irak petrollerinin yüzde 80’i ABD’li petrol şirketlerinin kasasına akmaktadır. Irak’ın ve Suriye’nin kuzey parsellerinden Akdeniz’e uzatılmak istenen “Kürt Koridoru” aslında ABD-İsrail koridorudur ve yağmalanan Irak petrollerini Akdeniz’e akıtabilmek amacıyla oluşturulmaktadır. “Kürt Koridoru” kamuflajı altında bir ABD-İsrail koridoru oluşturabilmek için Türkiye’nin devre dışı bırakılması, bunun için de, etnik çatışma yaratılarak, Türk’le Kürt’ün birbirine düşman edilmesi gerekir. 
Bölgemizde 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen BOP coğrafyası eski Osmanlı coğrafyasıdır. Yeri geldiğinde hep vurguladık, BOP’un hedefleriyle Türkiye’nin hedeflerinin örtüşmesi mümkün değildi. O nedenle, Osmanlı’nın varisi olarak,  BOP uygulamalarından olumsuz yönde etkilenmemiz kaçınılmazdı. Mikro milliyetçilik oyunları, 19. Ve 20. Yüzyıllarda, Balkanlarda ve Ortadoğu’da başarıyla uygulanmıştı. Bugün aynı oyun güney coğrafyamızda oynanmaktadır. 
Bu topraklarda yaşayan insanların bir Balkan faciası yaşamamaları için tarihi gerçekleri bilmeleri gerekir. Sormaları gerekir, “Ben Kürt’ün nesiyim?” 
DIŞ TAHRİKLER DIŞINDA, BU TOPRAKLARDA TÜRK-KÜRT ÇATIŞMASI YAŞANMADI
Dış tahrikler dışında, bugüne kadar topraklarda Türk-Kürt çatışması yaşanmadı. Yüzlerce yıl Türk’le Kürt bu topraklarda içiçe yaşadı, derin akrabalıklar oluştu. 
I. Haçlı Seferi’nden bu yana, Türk’le Kürt omuz omuza durdukları için Anadolu’yu aşıp Ortadoğu’ya, kutsal topraklarına ulaşamayanlar, Türk’le Kürt’ün arasına nifak tohumları soktular ve amaçlarına ulaştılar. Bugün Ortadoğu’da bir Cehennem hayatı yaşanıyorsa, bu “başarı”, “Büyük Kürdistan” aldatmacası ve PKK maşasıyla Türk’le Kürt’ün ayrıştırılması operasyonlarının sonucudur.  
Bu topraklarda bugüne kadar, dışardan bir müdahale olmadığında, Türk-Kürt çatışması yaşanmamıştı, yaşananlar, taşeron PPK örgütü ile devletin çatışmasıydı. Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında, Boğazlar yoluyla Akdeniz’e inme umutları kalmayan Rusların Kafkaslar üzerinden Basra’ya inmelerini engellemek amacıyla İngiltere ve Fransa tarafından planlanan “Kürdistan Paravanası”, bugün ABD tarafından sahiplenilmiş ve uygulamaya konulmuştur. 
Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan coğrafyada yer alan ülkelerin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli hedeflerinden biri de, yağmalanacak bölge petrollerini Akdeniz’e ulaştıracak “Büyük Kürdistan”ın hayata geçirilmesiydi. Küresel liderliğini sürdürebilmek için Ortadoğu petrollerini yağmalama derdinde olan küresel sistemin Kürtleri mutlu etme gibi bir kaygısı yoktu; onun tek derdi İsrail’e “Vaad Edilmiş Topraklar”ı kazandırmaktı.
BOP’u hayata geçirme operasyonları I. Körfez Savaşı’yla (1991) başlatıldı. BOP’u hayata geçirme operasyonlarına paralel olarak, PKK’nın Anadolu coğrafyasındaki saldırıları da giderek yoğunlaştı. 36. Paralel boyunca bölünen Irak’ın kuzeyinde “Büyük Kürdistan”ın çekirdek devleti kurulurken PKK da barındığı bu coğrafyada Çekiç Güç’ün kanatları altında palazlanıyordu. 
Irak’ın kuzeyinde “Büyük Kürdistan”ın çekirdeği oluşturulduktan sonra sıra Suriye’ye geldi. Rusya ve İran’ın Esad’a güçlü destek vermeleri nedeniyle “Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e uzatılması girişimleri sekteye uğradı. ABD’nin Ukrayna’yı karıştırma girişimine Putin Kırım’ı ilhak ederek karşılık verdi. Rusya’ya ekonomik ambargo uygulanmaya başlandı. Nükleer enerji konulu görüşmeler sonrasında İran yumuşadı ve “Kürt Koridoru” Akdeniz’e bir adım daha yaklaştı. Fakat, koridorun Akdeniz’e uzanmasına karşı çıkan TSK’nın PKK’ya yaptığı operasyonlar ABD’yi rahatsız ediyordu. ABD eski Büyükelçisi Edelman, “Türkiye’nin PKK’ya operasyon yapması PYD’ye olan desteği engelliyor, IŞİD ile mücadelemizi engelliyor” diyordu. 
Ve… Dağlıca’da 16 canımızın canına kıyan saldırı haberinin acısı soğumadan Iğdır’dan 14 polisimizin şehadet haberiyle sarsıldık.. 
Gelişmeleri değerlendirirken tarihi boyutunu asla gözardı edemeyiz. Şunu bilelim, ne Türk Kürt’e, ne de Kürt Türk’e düşman olamaz; bu topraklarda birlikte yaşamaya mahkumuz.. 
Önemli not: Bugün ülkeyi iç çatışma noktasına getire “Çözüm Süreci”nin terminolojisi yanlış kurgulanmıştır; bu paket bizim tarihimize, toplumsal yapımıza uygun değildir. En önemlisi,  “Çözüm Süreci” etnik temelli bir sorun olarak değerlendirilip yanlış bir teşhis konulmuştur.  Bu önemli konuyu bir başka yazımızda ele alacağız.